TC Merkez Bankası’nın brüt, net rezervi arttı, eksildi bilgisinden çok, merkez bankaları niçin rezerv bulundururlar, rezerv yeterliliğinin ölçütleri nelerdir, rezerv nasıl değerlendirilmeli, kullanılmalıdır sorularının yanıtları bilgilendirmede yararlı olur.
Merkez bankaları, Hazine’nin mali ajanı olarak kamunun dış borç yükümlülüklerini yerine getirmek, bankalardan ve reel sektörden gelen döviz taleplerini karşılamak, ulusal paranın dış değerini korumak, dış ekonomik ve siyasal şoklara hazırlıklı olmak, ihtiyat amacıyla rezerv tutarlar.
Amaca uygun, gereğe, ülkenin dış yükümlülüğü, borç tutarı, bankaların ve reel sektörün döviz pozisyonu, gereksinimi, ödemeler dengesi, açıkları, dış şok beklentileri, ihtiyatlı, sağgörülü davranma MB’lerin rezerv gereksinimini, tutarını belirleyen etmenlerdir.
MB’lerin rezerv yeterliliği belirlenirken başlıcaları aşağıda açıklanan ölçütlerden yararlanılır:
Net döviz rezervi/Cari işlemler açığı.
Brüt döviz rezervi/Kısa süreli dış yükümlülükler.
Brüt döviz rezervi/Finansal ve reel sektörlerin döviz pozisyon açıkları.
Net döviz rezervi/Aylık ortalama ithalat.
Net döviz rezervi/Yıllık döviz gideri.
Kısa süreli dış yükümlülükler hesaplanırken Hazine garantili dış yükümlülüklerin de hesaba katılması ihtiyatlı olur.
Görgül bir bulgu olarak net rezervin, net hata ve noksan dahil yıllık cari işlemler açığının iki katı; brüt rezervin ülkenin kısa süreli dış yükümlülüklerini karşılayacak düzeyde olması; brüt rezervin finansal ve reel sektörün bilanço içi döviz pozisyonu açığından fazla olması; net döviz rezervinin en az üç aylık ithalatı karşılayabilmesi; net döviz rezervinin yıllık döviz giderinin 1/4’ünü aşması beklenir.
Rezervin yeterliliği, gereksinimi belirlenirken uluslararası finansal piyasalardaki gelişmeler, boykot, ambargo uygulamaları, ihraç ve ithal ürünlerin fiyatlarındaki dalgalanmalar, spekülatif hareketler dikkate alınmalıdır.
Döviz rezervinin, ülkenin dış yükümlülüklerini zamanında yerine getirilmesini sağlayarak stratejik ürün ithalatını karşılayabilecek, dış dalgalanmalara şoklara karşı koruyabilecek, ulusal paranın değerini sürdürebilecek düzeyde olması gerekir. Rezervin, değer yitirmeden gelir getirecek şekilde yönetilmesi, nicel ölçütlere uyulmasının yanı sıra yönetimin sağduyulu, sağgörülü olması da gerekir.
İzlenen “dezenflasyon” politikası, tüketimin kısılması ve ucuz döviz temeline dayanmaktadır. Tüketimi karşılayacak hedef kitle de emekçiler, emekliler dar ve sabit gelirliler olarak belirlenmiştir.
Tüketim reel gelirin fonksiyonu olduğundan düşük asgari ücret tespiti, grev ertelemeleriyle emekçilerin, TÜİK’in dahi enflasyon verisi altında emeklilere zam yapılarak dar ve sabit gelirlilerin reel gelirlerinin azaltılması yoluyla tüketim kısılmaktadır.
Yüksek faiz, dış kaynak sağlama arayışıyla da kur baskılanarak devalüasyon-enflasyon geçişkenliğini ödeme amaçlanıyor. Ucuz dövizle ithalat artışı yoluyla da fiyatları kontrol hedefleniyor.
Yüksek faiz düşük kur, dış yerleşiklerin portföy yatırımlarının, tahvil, hisse senedi ve benzeri finansal varlık alımlarının getirisini artırır. Ekonomiye bu yolla döviz girişi olurken ülkede siyasal baskı, hukuki güvencenin olmayışı yabancıları 19 Mart sonrası tahvil ve hisse senedi satışına yöneltmiş, döviz çıkışı, döviz satışı Merkez Bankası’nın rezervlerde azalışa yol açmıştır.
Ülkede büyük bir kesim mutlak yoksulluk sınırının altında yaşamakta, beslenme, sağlık, eğitim harcamaları reel olarak azalmakta, mutlak yoksulluk gelecek kuşakların gönencini etkilemektedir.
İç pazarın daralmasının yanı sıra, ihracatın da iç talep azalışını giderecek şekilde artmayışı, firmaların mali yapılarını daha bozmakta, korkordato, iflas taleplerini artırmaktadır.
İzlenen dezenflosyanist politika, alınan önlemler, başarısızlığa mahkûmdur. Başarısız politika, TCMB’nin rezervini de etkilemekte, rezerv yetersiz olduğu gibi iyi de yönetilmemektedir.