PKK’nin karalama, itham, yol gösterme, övünme ile dolu bildirgesi veya memorandumu; devletin egemen karakteri, bağımsız üniter, ulusal yapısı, Türkiye devletini uluslararası olarak tanıyan Lozan Antlaşması konularında tartışmalara yol açtı.
Anketler, TV kanallarında tartışmalar, gazete köşeyazıları yerine halka doğrudan başvurmak eğilimini gösteren halkoylaması yapmak daha gerçekçi, yol gösterici olur. Önerilen onay ya da uluslararası bir antlaşmanın kabulü veya reddi plebisit değil, eğilim belirleyici halkoylamasıdır. Böylece halkımızın egemen karakteri de tartışmasız belirlenir.
Bağımsızlık Savaşı sonrası ülkede ayrışma başlamıştır. Bağımsız ulusal üniter Türkiye Cumhuriyeti mi, hilafetin, Osmanlı Devleti’nin davası mı? İç isyanlar, Cumhuriyetin ilk 80 yılını “parantez” olarak niteleyen savlar ayrışmanın kanıtıdır.
Ülkenin egemen karakteri ne? Yılmaz Özdil’in “Lozan’mış Sevr’miş hiç takma kafana!” başlıklı yazısında sembolik karakterler olan Şükran yengelerin, emekli Ethem ağabeylerin, üniversiteli Tarık, tüccar Samet, tikitoş Betüllerin çoğunlukla yaşadığı bir ülke mi? Bu bağlamda Prof. Dr. Celal Şengör’ün de savları var. Yoksa Nene Hatunların, Şerife Bacıların, Kara Fatmaların, Nezahat, Halide Onbaşıların, Halime Çavuşların, Deli Halitlerin, Seyit Onbaşıların ülkesi olarak mı görelim?
Ülke, bağımsız üniter ulusal hukuk devleti mi? Yoksa Erdoğan’ın eşbaşkanlığından siyasal düzeniyle ABD’nin BOP (GOP) projesine eklemlenmiş bir Ortadoğu ülkesi mi? Halkımızın oyu devletin niteliğini, karakterini belirleyeceği gibi, izlenecek politikalara da yön verir.
Halkımız ulusal, üniter, sosyal, hukuk devleti yönünde oy kullanırsa dış politika bağımsız olur, Trump yönlendirmeye kalkışmaz; ABD büyükelçisi, Osmanlı’daki İngiliz elçisi gibi hareket edemez. Ülkenin dış itibarı artar. Yeniden mazlum ülkelerin kılavuzu olur. AB belki halkoyunun sonuçlarından memnun kalmaz ama hizaya gelir.
Oylama ekonomimizi de etkiler. “Çarçur”, çapul ekonomisinden kamu yararı ağırlıklı bir ekonomiye yönelinir. Risk primi (COS) azalır, Türkiye ekonomik olarak da toparlanır.
Kamu yönetimi anlayışı değişir. Partizanlıktan toplum yararı, bireysel ve toplumsal haklara saygı uygulamasına geçilir. Liyakatsiz, cemaat ve tarikat destekli bürokrasiden demokratik hukuk anlayışlı kamuya hizmet amaçlı bürokrasiye geçilir.
En önemli değişiklik insan kaynağında yaşanır. Eğitim, sağlık olarak insan kaynağına yatırımlar artar. Eğitim gerçekten ulusal yarara, ülkenin geleceğini kurmaya yönelir.
Halkoylamasına kim karar verecek, kim yönetecek? TBMM’nin karar vermesi gerekir. TBMM’nin günümüzdeki oluşumundan karar çıkar mı? AKP TBMM’de azınlıktadır. Yönetim herhalde YSK’ye de bırakılamaz, oylamada yine “Atı olan Üsküdar’a geçti” senaryosu gündeme gelir. Oylamanın kuralları, yönetimi, izlenmesi, siyasal partilerin, yüksek yargı organlarının temsil edildiği bir kurula bırakılır.
Halkımızın çoğunlukla istediği devlet yapısını, siyasal düzeni, gerçeği görelim. Sık sık yüzleşelim talepleri gelir. Genel eğilim halkoylaması bir yüzleşmedir.