Yolsuzluğun Yıldönümü 17 Aralık... Ya Sonra?

17 Aralık 2014 Çarşamba

Bundan tam bir yıl önce, siyasetçi, bürokrat ve işadamı üçgeni içinde olup bitenler AKP-Cemaat savaşının kızışmasıyla bir bir gözler önüne seriliyor ve hepimiz şaşkınlıkla izliyorduk. Bakan çocukları, Rıza Sarraf, kol saatleri, ayakkabı kutularındaki dolarlar, rüşvetler, ihaleler, gümrük ve limanlardaki yolsuzluklar.... “AKP yolun sonuna geldi artık” diye düşünenimiz hayli fazlaydı. Ortaya dökülen pislikler görülmeyecek gibi değildi. Buna karşın yerel seçimler AKP’nin galibiyeti ile sonuçlandı ve tabii ardından gelen Cumhurbaşkanlığı seçimi Recep Tayyip Erdoğan’ı Kaç-Ak Saray’ına taşıdı.
14 Aralık’ta Cemaate karşı yapılan son taarruz ise 17 Aralık’ın tam anlamıyla rövanşı oldu. Büyük bir hızla geçen şu son bir yıl bizi “şaşkınlık içinde seyircilik” halinden çıkardı. Artık şaşırmadan izliyoruz olup biteni. Yolsuzluğun, rüşvetin, soyup soğana çevirmenin, yoksullaştırmanın bu toplumun önemli bir kesimi için büyük bir anlam ifade etmediğini öğrenmiş olduk birlikte. Hatta acı örneklerini yaşadık, önce Soma’da 301 maden işçisinin ölümü ile sonuçlanan katliamda, ardından Ermenek’te... Ve yine Soma’da acı henüz tazeyken bile AKP’ye akan oyları gördük birlikte.
Kasım ayı sonlarına doğru TÜSİAD, iş dünyasının yolsuzluk algısını ölçmek amacıyla düzenlediği anketin sonuçlarını paylaştı. Sonuç, TÜSİAD Başkanı Haluk Dinçer’in ifade ettiği üzere “bekledikleri gibi çıkmıştı. Ve yolsuzluk algısı artma eğiliminde”ydi. “İş Dünyası Bakış Açısıyla Yolsuzluk: Algı ve Politika Önerileri” araştırmasına göre, katılımcıların yüzde 37’si sektöründe yolsuzluğun sık ve yüksek boyutta olduğunu, yüzde 46’sı ise daha da artacağını düşünüyordu. Ancak ankette ortaya çıkan ve kamuoyunda hiç tartışılmayan önemli bir boyut daha vardı: İş dünyasının, vergilerin yüksekliğini, işgücü maliyetlerini ve kayıt dışı ekonomiyi daha önemli sorunlar olarak görürken, rüşvet ve yolsuzluğu “orta derece sorun” olarak görmesi....
“Yolsuzluktan endişe duymamak, yolsuzluğu içselleştirmek ve yolsuzlukla mücadeleden vazgeçmek...” Dinçer’in dediği gibi, ‘asıl endişe verici boyut bu değil mi?’
Yolsuzluğun Türkiye’de tamamen vakayı adiyeden sayılması uluslararası karşılaştırmalarda da yerini buldu haliyle.
Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün “2014 Yolsuzluk Algı Endeksi”nde, 175 ülkeyi kapsayan çalışmasına göre, en büyük düşüş yaşayan ülke Türkiye oldu.
Türkiye’nin Yolsuzluk Algı Endeksi’ndeki notu, bu yıl 5 puan birden düşerek 50 puandan 45’e geriledi. Puanındaki bu ani düşüşle Türkiye’nin son 6 yıldaki ilerlemesi “sıfırlanmış” oldu. Ülke sıralamasında 11 sıra birden düşüş yaşayan Türkiye, 2013 yılı endeksinde 53’üncü sıradayken 64’üncü sıraya geriledi.
Yolsuzlukların hem düzeyindeki hem de algısındaki artışın Türkiye’de ekonomik faaliyetlerin önem sırasını değiştirdiğini de gördük. İş dünyasının büyük kesimi, finansal kaynaklarını, beşeri ve sosyal sermayesini etkin ve verimli kullanarak katma değeri yüksek olan sektörlerde üretim yapıp kazanç sağlama yerine, rant peşinde koşarak kolay yoldan kazanç elde etmeye yöneldi. Sonuçta üretmeden kazanmaya alışmış rantiye sınıfı daha da palazlandı.
AKP’nin ekonomi çarklarının ana arterini kentsel rant oluşturdu. Arsa spekülasyonları, imar planları değişiklikleri, peşkeş çekilen araziler, kentsel dönüşüm bahanesi ile boşaltılan alanlara inşa edilen lüks konutlar... Başta İstanbul ve büyük kentler olmak üzere tüm Türkiye kısa sürede dev bir şantiyeye dönüştü. İnşaat sektörü peşi sıra birçok sektörü de harekete geçirdiği için ekonomik canlanma yıllar boyu diri tutulabiliyordu, bankaların ucuz konut kredileri, teşvikler, uzun vadelere yayılan ödeme seçenekleri...
Bir çeşit kazan-kazan modeli yani... İnşaat şirketleri palazlandıkça özelleştirmelerde, başta enerji olmak üzere bilumum kamu ihalelerinde de yer almaya başladılar. Ranta kapıyı açan siyasi iktidar bunun kaçınılmaz sonuçları olan rüşvet, yolsuzluk, fesat batağına da hızla gömülmeye başladı. Mesele bunun kamuoyundan nasıl ve nereye kadar gizleneceğindeydi. Bu yüzden kamu hesaplarının denetiminden sorumlu Sayıştay’ın raporlarının Meclis’e gelmesi engellendi. Bu yüzden gece yarıları alelacele torba yasalar içinde yeni düzenlemeler yapıldı...
Ekonomik büyüme bir kez yolsuzluklar üzerine kurulmayagörsün, geri dönüş zor hatta imkânsızdır... Karşındaki, onu bertaraf etmeye kalktığında paçandan aşağı çeker... Bu yüzden sistemli yolsuzluk alanları açılmasına devam edildi... Kamu ihaleleri, yandaş ekonomisi, hukuksuz özelleştirmeler, imar planlarında keyfi değişiklikler, kentsel rant üzerinden gerçekleştirilen soygunlar... TÜSİAD’ın raporuna geri dönerek, inşaat sektörünün kendi içinde yolsuzluğun çok sık ve yüksek boyutta olduğunu ifade etmesine karşın, yolsuzluğu en az sorun olarak algıladığını da vurgulayalım bu arada...
Artan yolsuzluk, gelir dağılımını da daha bozdu haliyle. Yolsuzlukla elde edilen gelirler kayıt dışı yollarla yasal sisteme aktarılırken bir yandan vergi sisteminde, diğer yandan da gelir dağılımında adalet daha fazla bozulmuş oluyor. Türkiye bunun sancılarını da yeterince yaşıyor.
Peki ya bundan sonra?
Her şeyin illa bir sonu vardır. Yolsuzlukların altına süpürüldüğü bir halı üzerinde ne fazla oturulabilir ne de yol alınabilir. Yolsuzluğu kendine yol arkadaşı biçen bu iktidar da eninde sonunda yok olacak, şu ya da bu şekilde.... AKP bunu bilmiyor değil. Tam da bunun içindir ki, kendi yeni Türkiye’sini yaratmak için büyük bir süratle çalışıyor, tam da bunun içindir ki AB yörüngesinden hızla uzaklaşıyor. Anlayacağınız tünelin ucundaki aydınlığa ulaşmak için seyirci olmanın ötesine geçmekten başka şansımız yok.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Biz modern insanlar... 12 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları