“CHP’nin üzerindeki yük öyle ağır ki özgür; laik, demokratik bir ülke olma mücadelesini tek başına omuzladı. Üstelik büyük bir abluka altında. Her gün CHP’li belediyelere yönelik yeni soruşturmalar ve tutuklamalar ile boğuşuyor bir yandan da. Bunu nereye kadar sürdürebilir? Aslında bir anlamda ülkenin kurtuluş savaşı bu. Ve yalnız. Haksızlık bu. Ne yapabiliriz; ben ne yapabilirim?...”
Bu sözler sevdiğim bir doktor dostuma ait. Hafif serin bir ağustos akşamı, dışarıdayız. Uzaktan hoş bir müzik sesi geliyor. Sohbet koyu; hayat, iş, çocuklar derken konu hemen her sohbet ortamında olduğu gibi ülke gündemine geliyor. Sol görüşlü, toplumsal duyarlılığı yüksek, özgürlük ve adalet mücadelesini yıllar boyu sivil toplum kuruluşlarında ve meslek odalarında sürdürmüş biri arkadaşım. “Son yıllara kadar hiç CHP’ye oy vermedim. ÖDP, HDP... Özgürlüklere sahip çıkacağına inandığım partileri yöneldim. Ama seçim bitip de oylar sayılırken gözümüz bir yandan da hep CHP’deydi. Alacağı oyların düşük olmaması önemliydi. Şimdi geriye dönüp bakıyorum da aslında CHP’yi daima bir kale olarak görmüşüm. Ben biraz daha uçta demokrasi umudunu ararken orada bir CHP’nin hep var olmasının yaşamsal olduğu duygusu da benimleymiş.”
Arkadaşım geçen ay gidip CHP’ye üye olmuş. Ancak hepimizin her an aklındaki soru onu da meşgul ediyor. Bundan sonra ne olacak? Evet CHP büyük bir enerji ile her yerde ve her alanda mücadele veriyor ama nereye kadar? Örgütlü mücadele tabanı genişlemeli ama nasıl? Sendikalar, meslek odaları sistematik olarak güçsüzleştirilmiş, akademik dünya bastırılmış, yandaş medya her alana sızmışken nasıl olacak? Zor sorular...
CHP lideri Özgür Özel ve ekibinin olağanüstü bir enerji ile her hafta bir il ve bir ilçede yürüttüğü “Millet iradesine sahip çıkıyor” mitingleri, her hafta yaptığı Silivri ziyaretleri, izledikleri duruşmalar son derece önemli. Ama bir yandan da toplumun içine sürüklendiği ağır tablo: Sahte diplomalar, sahte ehliyetler, sahte sağlık raporları. Her taşın altından çetelerin çıktığı, çürümenin artık toplumun her katmanına yayıldığı bir yapı... Kadınların yaşam hakkı her gün tehdit altında, çocukların geleceği belirsizlik içinde. Ortada artık ne adalet var ne de kalkınma. Ve herkes bunun farkında.
Toplumun hâlâ diri damarları var: Susmayan kadın hareketi, sosyal medyada sesini duyuran genç kuşak, işçilerin sendikal direnişleri, üniversitelerde susmayan öğrenciler, CHP’nin mitinglerine katılan on binler... Bütün bunlar, tek bir partiden çok daha büyük bir demokrasi cephesini işaret ediyor. Çünkü demokrasi, yalnızca seçim günü sandığa giderek savunulmaz; her gün, her alanda aktif yurttaşlıkla korunur.
Bu yüzden örgütlü güce evrilmek yaşamsal. Şunu unutmayalım: Eğer halk örgütlü gücünü artırmazsa CHP’nin tek başına vereceği mücadele de sınırlı kalacak.
Bugün CHP’ye yüklenen misyon, aslında bir parti mücadelesi değil, hepimizin geleceğini ilgilendiren bir demokrasi mücadelesi. Ve bu mücadelede ya birlikte direneceğiz ya da hep birlikte kaybedeceğiz.