Nadir elementler konusu Türkiye’de kamuoyunun gündemine CHP tarafından Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Trump görüşmesinden hemen önce “Pazarlık konusu yapılacak” diye getirildi. O zaman “Türkiye piyon mu olacak stratejik ortak mı?” başlıklı yazımda konunun önemini yazmıştım. Cumhurbaşkanı Erdoğan, önceki gün yaptığı açıklamada “ABD ile nadir elementler konusunda bir anlaşma yok, biz üreteceğiz” dedi. Tabii neler olacağını bilmiyoruz. Gerçekten öyle mi olacak? Yoksa perde arkasında başka pazarlıklar mı yürütülüyor? Kesin olan bir şey varsa, o da dünyanın gözü nadir elementler üzerinde. Bakın nasıl?
Küresel enerji denkleminde sessiz ama sarsıcı bir dönüşüm yaşanıyor. Bu dönüşüm petrol, doğalgaz ya da kömürle değil; nadir elementler üzerinden yürüyor. Elektrikli araçlardan füze sistemlerine, rüzgâr türbinlerinden akıllı telefonlara kadar modern yaşamın tüm sinir uçlarını bu elementler belirliyor. Ve dünya, Çin’in attığı bir adımın küresel ekonomiyi nasıl sarstığını şimdi çok daha net görüyor ve görecek... Çünkü kritik minerallerin, özellikle de nadir toprak elementlerinin merkezi Çin. Ülke, üretimin yüzde 60’ını, işleme kapasitesinin ise yüzde 90’ını elinde tutuyor. ABD’nin Çin’e getirdiği kısıtlamaların ardından Pekin’in ihracat kontrollerini sıkılaştırması, küresel tedarik zincirlerini sarstı. İlk alarm zili Avrupa’da çaldı: Almanya başta olmak üzere otomotiv sanayisi, mıknatıs ve batarya tedarik zincirlerinin dar boğaza girmesiyle üretim kesintisi riskiyle karşı karşıya kaldı. Üretim bantları yavaşladı. Avrupa Birliği Çin’e diplomatik baskı yaparken “bağımlılığı azaltma” stratejisini hızlandırdı. Ama bunun sadece başlangıç olduğunu herkes iyi biliyor.
HİNDİSTAN: SESSİZ AMA KARARLI BİR STRATEJİ
Krizin ilk sinyalini alanlardan biri Hindistan oldu. Çin’e lityum, nikel, kobalt ve nadir elementlerde yüksek derecede bağımlı olan Hindistan, hızla tedarik kaynaklarını çeşitlendirmeye yöneldi.
- Kanada ile serbest ticaret görüşmeleri,
- Avustralya ve Arjantin’le anlaşmalar,
- Peru ile 2026 başında tamamlanması beklenen kapsamlı bir serbest ticaret anlaşması...
Peru, neodimyum, praseodimyum, terbiyum gibi stratejik mineraller açısından zengin. Hindistan bu hamlelerle yalnızca hammaddeye değil, ortak madencilik ve teknoloji üretimine dayalı bir stratejik ağ kuruyor. Tamil Nadu gibi sanayi merkezlerini bu yeni zincirin düğüm noktaları haline getirmeyi planlıyor.
PERU VE LATİN AMERİKA SAHNEYE ÇIKIYOR
Peru’nun çağrısı önemli: Hindistanlı şirketleri sadece yatırım yapmaya değil, ortak keşif, işleme teknolojisi ve lojistik entegrasyona davet ediyor. Bu yalnızca bir ticaret anlaşması değil, Çin’e bağımlılığın azaltılmasına dönük yeni bir jeoekonomik eksenin kurulması anlamına geliyor.
Latin Amerika’nın lityum üçgeni -Arjantin, Şili, Bolivya- ve Peru gibi ülkeler, küresel temiz enerji dönüşümünün sessiz merkezleri haline geliyor.
KANADA’NIN OYUNU: MADENCİLİK ANLAŞMALARI
Kanada da bu tabloda kritik bir aktör. Hem büyük bir tedarikçi hem de madencilik sektörünü koruyan agresif ticaret anlaşmalarıyla öne çıkıyor. Endonezya ile imzalanan CEPA anlaşması örneğinde olduğu gibi Kanada madencilik şirketlerine güçlü koruma ve ne yazık ki çevre ve toplumsal konulara ise sınırlı yer veren bir model izliyor. Bu da rekabetin yalnızca arzda değil, değer zincirinin kimin kontrolünde olacağı konusunda yaşanacağını gösteriyor.
AFRİKA: YENİ PAYLAŞIM ALANI
Çin’in nadir element piyasasındaki tekeli sarsıldıkça, gözler yalnızca Latin Amerika’ya ya da Hindistan’a değil, Afrika’ya da çevrildi. Çünkü kıta, dünyanın bilinen kritik mineral rezervlerinin yaklaşık üçte birine sahip. Henüz tam kapasiteye ulaşmamış olsa da bu zenginlik, yeni bir küresel paylaşım alanı haline geliyor.
Güney Afrika’daki Steenkampskraal sahasında nadir toprak üretimine yönelik büyük bir yatırım programı devreye alındı. Çin ve ABD şirketleri, Malawi, Angola ve Tanzanya gibi ülkelerde yeni madencilik projelerine talip. Nijerya hükümeti, kaçak lityum madenciliğini durdurup yabancı yatırımcılara kapılarını yeniden açtı. Kısacası Afrika, bu “sessiz savaş”ta artık yalnızca kaynak sağlayıcısı değil; büyük güçlerin rekabet alanı.
TÜRKİYE BU TABLODA NEREDE DURACAK?
Bu büyük küresel satrançta Türkiye’nin önünde stratejik bir kart var: Beylikova’daki dev nadir element rezervi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçtiğimiz günlerde “ABD ile bir anlaşma yok, biz üreteceğiz” dedi. İyi de “üretmek” ne anlama geliyor? Eğer bu üretim sadece hammadde çıkarıp ihraç etmekten ibaretse, geçen yazımda da belirttiğim gibi Türkiye bu oyunda yalnızca piyon olur. Ve tabii çok çok yazık olur...
İlgilenenler için: https://www.cumhuriyet. com.tr/yazarlar/ozlem-yuzak/kullanislipiyon-mu-olacagiz-stratejik-ortak-mibeylikova-2438342