Anılarına…

Anılarına…

11.01.2025 04:01
Güncellenme:
Takip Et:

Ocak ayını hiç sevmem. Çocukluktan beri ölümle özdeşleşmiş bir aya dönüştüğü için belki de. Ortaokuldan çıkmışım, sırtımda çantayı, sıkıca tuttuğum resim dosyasını taşımaktan yorgun düşmüşüm. Bir an önce eve varmak istiyorum. Merdivenleri, taşıdığım onca ağırlığa rağmen ikişer ikişer çıkıyorum. Annem kapıyı açar açmaz odama gitmem için talimat veriyor. “Ne oldu?” diye soramıyorum. Şaşkın bakışımdan anlamış olacak ki Cemal Abi...” diyor. Böyle zamanlarda babam sinirli olur. Cenaze İstanbul’da. Çantasını toparlıyor. Sessizce odama kapanıyorum. “Neden?” diye soruyorum kendime. Masadan eksilen tanıdığım yüzler hüzün veriyor. “Arkadaşlık sanatı”nın hünerini o yıllarda çözmeye çalışıyorum. Yoldaşlığın fedakârca ahtını bilmiyorum henüz. Ölümüne kavillenen sevdalılıktan habersizim. Yalnızca hayatın acımasızlığına karşı küçük de olsa isyan etme omuzdaşlığı olarak tanımlıyorum arkadaşlığı. O kötü günden hatırladığım bir görüntü daha var zihnimde; arada odadan çıktığımda babamın inatla kütüphanede Maria Macciocchi’nin “Faşizmin Analizi” kitabını arandığını görüyorum. Bulamayınca da söyleniyor. (Ben de son zamanlarda aradığım kitapları bulamayınca söyleniyorum!) Bugünden bakınca kitap işçi hareketlerinin yenilgisini, devletin propaganda araçlarını, aydınların alan açamayışlarını faşizm meselesi üzerinden aktarıyor. Ama kitaptaki en özel bölüm faşizmin kadınlara uzanan eli. Böyle iktidarlar döneminde kadınların yaşama nasıl ikna edildiğini sorguluyor. Kitap Cemal Süreya çevirisi. Babam, “Faşizmin Analizi”yle Cemal Süreya’nın “Nehirler Boyunca Kadınlar Gördüm” şiiriyle koşutluk kurmak istiyor: “Porsuk nehrinin geçtiği kadınlar/ Hepsine yüzer kere rastladım en azından./ Umutsuz sevdalara tutulmak onlarda/ Bozkıra doğru seyrele seyrele yaşamak onlarda/ Verdi mi adama her şeylerini verirler/ Ben gördüm ne gördümse kadınlarda/ Porsuk nehrinin geçtiği” Bu koşutluk Cemal Süreya’nın düşünce iklimi ile şiiri arasındaki ilişkiyi olabildiğince bütünlüyor! Yıllar sonra bu defa bir kadın olarak Cemal Süreya Şiir Ödülü’nü aldığımda kadınlığın faşizmin baskısı altında sömürülmesine, gerektiğinde yok edilmesine karşı da direnişin anlamının sözü ve kadın bedenini meşrulaştırmak olduğunu söylüyorum.  

*

Yine beklenmedik bir anda öğrenmiştim The Marmara Oteli’ndeki bombalı saldırıyı. Bu korkunç terör eylemini daha sonra PKK’li bir teröristin gerçekleştirdiği açığa çıkmıştı. Yolda yürürken elektronik eşyalar satan bir dükkânın önündeki altyazıyı okumuş, mıhlanmıştım olduğum yere. Onat Kutlar’ın ağır yaralı olduğunu aklıma yerleştirmeye çalışıyor, içim parça parça oluyor ve “Hangi Onat?” sorusunu soruyordum. Öykücü mü? Şair mi? Çevirmen mi? Denemeci mi? Sinemacı mı? Hepsi mi? Açık konuşmak gerekirse o, şairlik, denemecilik, öykücülük, sinemacılık gibi farklı disiplinlerde emek veren, aynı zamanda ürettiklerinde elini sağlam kuran bir kuşağın son temsilcilerindendi. Onlar, bugün neredeyse temel şartlardan biriymiş gibi dayatılan tek bir alanda uzmanlaşmanın tersine, birden çok alanda etki vahası yaratarak yaratıcılıklarını paylaştılar. Dahası belki de adeta tek kimlikte pek çok alanda başarıya ulaşma edimini göstererek farklı disiplinlerden üretenlerin yan yana gelebileceğini göstermek, bu alışverişin verimliliğini paylaşmak istediler. Üstelik bu sorumluluk duygusunu Aydınlanma bilincinin bir paydaşı olarak sunmak yine onlara düştü. O meşum gün tam aydın ve yazarlarımızdan Kutlar’ın hemen yan masasında öldürülen Yasemin Cebenoyan gencecik bir arkeologdu. Abisi Cüneyt, Onat Kutlar’la SinemaTek’te omuz omuzaydı. Daha sonra sinema dünyamız için parlak bir eleştirmen oluverdi. Acısını sanata sığınarak telafi etmeye çalıştı. Cüneyt’in hayatındaki tek trajedi değildi bu. Daha sonra annesi, babası ve evladını da çürük bir yapılanma sonucunda Gölcük’te depremde yitirdi. Zekiydi, çevikti, gözü karaydı. İnandığı doğruları vardı. Onlar uğruna hiç başını sonunu düşünmeden dövüşürdü. İsteseydi ailesinin ona sağladığı, kendisinin de üstüne eklediği eğitimle mor binliklerin arasında yüzerdi. Hiçbirine tevessül etmedi. Cüneyt arkadaşımdı. Ve bir araba kazasında kaybettik onu da. 

Önceki gün ise Selim İleri’nin kaybını öğrendiğimde yine ocak ayına lanet ederken buldum kendimi. Selim İleri benim için İstanbul’du. Yazıklarında elinden bırakamadığın olağanüstü anlatımı beni önünde sonunda çocukluk masallarına, hisarın ve yıkık kulelenin onun deyişiyle “geçmiş zaman çağrışımlarına”, bir sonbaharda Emirgan’a, semt parklarına, yalı bahçelerine, bir zamanlar köşklerdeki limonluklara, o şahane denemesi “Gülhane’de Bir Gece”ye, “çocukluğum İstanbul bir manolya ülkesiydi” dediği yitik zamanlara, erguvanlara, zambaklara, hanımellerine, ama en çok da yine İstanbul’un eski zaman eğlence anlayışlarına, tiyatrolara, sinemalara götürürdü. Bize geçmişin derinliğini gelecek tasarımı vermeyi başararak yapan büyük bir yazardı Selim İleri. Bu nedenle de geçmişe duyduğu sadakatla edebiyatı birleştirerek, gözden kaçmaması gereken yazarların izini sürdü ömrü boyunca. Onu hicran duygusuyla hemhal olduğu bir Ankara gecesi geç bir saatte İstanbul’a gitmek için yanıp tutuşmasıyla hatırlayacağım. Ardından bakışımla...

*

Anılarıyla...

Yazarın Son Yazıları

Erhan Gökgücü Ödülleri

Tolstoy’un “Savaş ve Barış” romanında aklımda ellenmeden duran bir bölüm vardır.

Devamını Oku
29.11.2025
Çocuk Mezarlığı

Geçtiğimiz hafta Urfa’da marangoz atölyesinde çalışan bir çocuk işçi cezalandırılmak maksadıyla önce soyuldu.

Devamını Oku
22.11.2025
Evler...

Gülten Akın “Evler” şiirinde dediği, “Odaları şarkı tutan ev/ biri mistik biri güncel biri öyle eski/ pancursuz, yeşile gizli, çekilmiş yarışmalardan, melâli hüzünden ayıran ev/ işte o ev”di bizim ev de...

Devamını Oku
15.11.2025
Bizi Öldürdükleri Yer: İlhan Erdost Mezarlığı

12 Mart’ın hemen sonrası.

Devamını Oku
08.11.2025
Otel odalarında…

Otel odalarında…

Devamını Oku
01.11.2025
Bir Davanın Düşündürdükleri: Toplumsal Cinayet

Golding’in “Sineklerin Tanrısı” romanı, dünyanın en güzel adalarından birinde geçer: Mercan.

Devamını Oku
25.10.2025
Kitabın onurunu korumak

D.H. Lawrance “Kitaplar” adlı denemesinde, “Bir kitap iki kapaklı bir yeraltı kovuğudur. Yalan söylemek için eşi bulunmaz bir yer...” diyor.

Devamını Oku
18.10.2025
Okan Toygar’la Ataol Behramoğlu söyleşisi: ‘Hayatımız Güzeldir’

Yıl: 1983. Tren iki saat kadar rötar yaptığı Kapıkule’den ayrılmak üzere.

Devamını Oku
11.10.2025
Bir kadının hikâyesi

Kardeşim Zeynep Altıok’la birlikte geçtiğimiz haziran ayında Kadıköy Belediyesi’nin katkılarıyla Asım Bezirci üzerine bir panel gerçekleştirmiştik; şimdi de Bezirci için o panelden yola çıkarak hazırlayacağımız bir kitap çalışması için kolları sıvadık.

Devamını Oku
04.10.2025
Dil Derneği’nin Dil Bayramı’nda Yaşar Kemal

“Çocukluğum cennetimdi.” Annemle birlikte Türk Dil Kurumu’nun merdivenlerinden tırmanır...

Devamını Oku
27.09.2025
Çizgi roman denilince...

90’lı yıllarda Ankara’da bir üniversite öğrencisiyken ders çıkışı sınıf arkadaşımla sahafları dolaşırdık.

Devamını Oku
20.09.2025
Hangi 12 Eylül?

Yıllar önce okumuştum Yiğit Bener’in yazdığı “Eksik Taşlar” romanını.

Devamını Oku
13.09.2025
Kültürün demokratikleşmesi için festivallerin yaygınlaşması

Son yıllarda “kültür politikası” üzerine çok sayıda çalışmanın karşımıza çıktığı bir gerçek.

Devamını Oku
06.09.2025
Yanı başımızda oluşan nefret dili

Coetzee’nin çok sevdiğim romanı “Utanç”a, bir “modern diller” hocasının, Cape Town Teknik Üniversitesi’nde “romantik şairler” konulu bir ders verirken öğrencisiyle yaşadığı rahatsızlık verici ilişkiyi sorgulayarak başlarız.

Devamını Oku
30.08.2025
İki deprem: Sındırgı depremi ile siyaset depremi

“Hadi, gelin de dikkatle seyredin bu korkunç yıkıntıları,/ Küllerini şu talihsizin, şu döküntüleri, şu kalıntıları...”

Devamını Oku
16.08.2025
Gazze’de katliam, dünyada ikiyüzlülük

Geçtiğimiz günlerde son on beş yıldır Gazze’ye gönüllü olarak giden İngiliz doktor Nick Maynard’ın İsrail’de devam eden gaddarlığı anlattığı haberler yansıdı basına.

Devamını Oku
02.08.2025
Adalet terazisi

Paris’te bir sonbahar günüydü...

Devamını Oku
26.07.2025
Attila Jozsef dosyası

“Notos” dergi bu ayki sayısında Sevgican Yağcı Aksel’in hazırladığı Attila Jozsef dosyasıyla okurla buluşuyor.

Devamını Oku
19.07.2025
Sivas’tan sonra Rıfat Ilgaz’ı anımsamak...

Sivas’tan sonra Rıfat Ilgaz’ı anımsamak...

Devamını Oku
12.07.2025
Bir yangının külü...

Yanıyoruz. Hem de birer ikişer değil, azar azar değil, biner biner...

Devamını Oku
05.07.2025
Bilimden yana edebiyata doğru

Bizlerin yaşam döngüsü tam otuz iki yıldır ortaçağ karanlığı olarak nitelendirdiğimiz Sivas katliamının yaşandığı o kara günde saklı...

Devamını Oku
28.06.2025
Nükleer savaş dersleri

Bazı kitaplardan bazen bir duygu tohumu, bir im kalır geriye.

Devamını Oku
21.06.2025
Siz Nihat Genç deyin ben abi…

Gökbilimciler, iki yıldızın evrende çarpışmasını “birleşme” olarak yorumlar...

Devamını Oku
14.06.2025
Cezaevi kapısında...

Bugün bayramın ikinci günü. Canımız sıkkın, yüreğimiz buruk. Düşünceleri nedeniyle kırk kilit altına alınanlarla özgürce buluşuncaya kadar tadımız tuzumuz yok!

Devamını Oku
07.06.2025
Sarıyer Edebiyat Günleri

Geçtiğimiz hafta pazar günü Sarıyer Belediyesi’nin düzenlediği “12. Sarıyer Edebiyat Günleri”nde “Öykücülüğümüzün Yüz Yılı” başlıklı bir panelde Sadık Aslankara, Özcan Karabulut, Hürriyet Yaşar’la birlikte konuşmacıydım.

Devamını Oku
31.05.2025
Bir Aydınlanmacı: Refik Ahmet Sevengil

Elimde uzun süredir Cemal Ünlü’nün kaleme aldığı “Söylemenin Vakti Var: Bir Yirminci Yüzyıl Bilgesi: Refik Ahmet Sevengil” kitabı var.

Devamını Oku
24.05.2025
İç sıkıntısı

Umutsuzluk ölümcül sayılabilecek bir hastalıktır. Büyük iç sıkıntıları daha çok geçmişle değil gelecekle ilişkilidir. İnsan geçen günlerden çok gelecek günlere ilişkin kaygı duyar.

Devamını Oku
17.05.2025
Dün, bugün, yarın

Dün, bugün, yarın

Devamını Oku
10.05.2025
Bir ‘örgü’ meselesi

Bir ‘örgü’ meselesi

Devamını Oku
03.05.2025
Yazarın masası

Yazarın masası

Devamını Oku
26.04.2025
Saf kötülüğün karşısında ayakta kalmaya çalışan iyilik

Saf kötülüğün karşısında ayakta kalmaya çalışan iyilik

Devamını Oku
19.04.2025
İyi ki doğdun Ataol Behramoğlu

İyi ki doğdun Ataol Behramoğlu

Devamını Oku
12.04.2025
‘Ödenmeyecek! Ödemiyoruz!’

‘Ödenmeyecek! Ödemiyoruz!’

Devamını Oku
05.04.2025
Hüzünlü bir tiyatro günü

Hüzünlü bir tiyatro günü

Devamını Oku
29.03.2025
Onur mücadelesi

Onur mücadelesi

Devamını Oku
22.03.2025
Başka bir sağlık sistemi mümkün

Başka bir sağlık sistemi mümkün

Devamını Oku
15.03.2025
‘Kadınlar da Vardır’

‘Kadınlar da Vardır’

Devamını Oku
08.03.2025
İç dökümü

İç dökümü

Devamını Oku
01.03.2025
Kral Çıplak

Kral Çıplak

Devamını Oku
22.02.2025
Saklı bir tarih: ‘Ankara Öykü Günleri’

Saklı bir tarih: ‘Ankara Öykü Günleri’

Devamını Oku
15.02.2025