Erhan Gökgücü Ödülleri

Erhan Gökgücü Ödülleri

29.11.2025 04:00
Güncellenme:
Takip Et:

Tolstoy’un “Savaş ve Barış” romanında aklımda ellenmeden duran bir bölüm vardır. Andrey yaralıdır. Nataşa savaşın tam da ortasında, onu aldattığı için ayrılan kocasını bulmuştur. Bu defa sevgiyle vefa duygularının arasında bir yerde iki sevgili yeniden beklenmedik bir karşılaşma yaşar. Yaşamın olanca hüznü onlarladır artık. Hayat deneyiminin içinden geçerler. Andrey gökyüzüne bakıp evrenin muazzam enginliğine ilk defa tanıklık eder. Nataşa dans salonlarının albenisinden sıyrılıp sevdiğinin son dakikalarını iyi geçirmesini sağlar. En sonunda sevdalı bir kadının şefkatiyle huzurla ölür Andrey. Ölümü hak etmemiştir. Ama savaşan her askerin neredeyse kaderidir onunki. Çünkü Tolstoy’a göre iyi insanların ölümle kavuşma anı bile kıymetlidir. Öte yandan toprak altına gönderdiğimiz, büyük bir yaratıcı, usta, aydın, dahası önderse, onun yıllar yılı büyük bir emekle ve dirençle biriktirdikleri de gömülecekse... Geriye yalnızca bedeni değil onca birikimi de toprak altına koymanın sancısı kalır. Hele aradan yıllar geçmesine karşın bir de özleniyorsa, yokluğu olanca şiddetiyle hissediliyorsa... Erhan Gökgücü’nden söz ediyorum. 

***

O “Memleketim... Memleketim” oyununu, Sabiha Sertel’in ölüm döşeğinde geçmişiyle hesaplaşma aralığında başlatır. Başına onca çorap örülmüş, “Tan” gazetesi baskınını yaşamış, sürgünlüğü tatmış bir entelektüelin direnme çabasıdır bu. Erhan abi hastanede ölüme karşı mücadele ederken aklıma ilk önce bu oyundaki bölüm geldi. Gökgücü’nün kaleminden haysiyetli bir yaşamın hesaplaşmasını onun ölümle çatışmasına denk düşürmeyi düşünmemde bir tuhaflık yoktu elbette. Belki o da bir zamanlar kaleme aldığı, son anlarını kurguladığı Sabiha Sertel’le benzer yazgıyı paylaştı. Wilde ne demişti, “Sanat, hayatı taklit eder”. Tüm yaşamını sanata adamış, yetmemiş sanat kurumlarının geleceği için çabalamış, deyim yerindeyse bir “tiyatro militanı”nın bu sözün gizemini paylaşmasından doğal bir şey yok.

***

Gökgücü hemen hemen yazdığı tüm eserlerde öncelikli olarak tiyatro sanatının gereği estetik bilinci hep düşünsellikte aradı, buldu, izleyiciye yaşattı. “Giordano Bruno”da 16’ncı yüzyılda yaşamış mazlum bir filozofun yaşam öyküsünü yazarken bu ülkenin aydınlarına reva görülen acıları da “tarihselleştirme” olgusuyla sahneye taşıdı. “İki Kalas Bir Heves”te “çağ dışı” olarak nitelendirilen bir oyunu eskisinin kendini var etme çabasını ele aldı. Çok sevdiğim oyunu “Duyarlılık Üstüne Vivace”de yıkılmak üzere olan bir binadaki entelektüel ile genç bir kızın serüvenini anlattı. “Promete 1940”da bu ülkede kültürel yaşamın kurucusu Hasan Ali Yücel’i belgesel tiyatro üzerinden aktardı. “Kısmet”te, oyuncu olmak isteyen genç bir kızın toplumsal önyargılardan oluşan engellere takılıp intihar etmesini tartışmaya açtı. Son zamanlarda polisiye romanlar kaleme almış, dosya olarak ilk okurlarından biri olunca hayrete düşürmüştü beni. “Muz Kabuğu Cinayeti” ölümünden sonra okurla buluşabildi.

***

Erhan abi, tam bir tiyatro insanıydı. Konservatuvardan mezun olduktan sonra devlet tiyatrosunu statükocu bir anlayışa sahip olduğu inancıyla terk etmiş, politik soluğu yüksek tiyatrolarda oyunculuk yapmıştı. O yıllarda belli ki alternatif tiyatro yaşamı daha kolaydı. Sonra yeniden devlet tiyatrosuna dönmüş, Adana’da bölge, Trabzon’da kurucu bölge müdürlüğü yapmıştı. Yirmili yaşların başında devlet tiyatrosuna girdiğimde başrejisördü. İlk oyun maceramda, Brecht’in “Üç Kuruşluk Operası”nda yönetmenimdi. Yapmasına müsaade edilseydi son oyununda da yönetmenim olacaktı. Bir oyunu “yönetmek” tanımı onun için hafif kalırdı. Sahnede en iyisini bulmak için günlerce çabalar, gece gündüz oyunla yaşardı. Onu zaman zaman sırf, ikinci hecesini üstüne basa basa vurguladığı “alçak” sözcüğünü söyletmek için kızdırırdım. “Canikom”un Arnavut inadı vardı. O inat, onu ayakta tutar, düşmesine izin vermez sanıyordum. Yanılmışım. Bazen iyi ki bugünleri görmedi diyorum. Zaten kalbi dayanmazdı. 

***

Önceki gün Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın tarihi salonunda Funda Gökgücü’nün çabası ve değerbilirliği ile Erhan Gökgücü anısına verilen ödül törenini izlerken geçmişten bugüne onun taşıdığı değerleri düşündüm. Damla Makar, Nazife Aksoy, Berkay Veli üçlüsünün sunduğu tören bir müzik şöleni ile açıldı. Yaylı Sazlar Quarteti Nehir Ulutan 1. keman, Defne Han 2. keman, Dilan Kebir viyola, Emir Eren Günce viyolonselden oluşuyordu. Gitarda ise “Dorukhan Ersin, Güneş Gökmen” ikilisi bizi bambaşka bir müzikal yolculuğa çıkardı. 

***

Bu yıl Erhan Gökgücü Emek Ödülü’nü iki kıymetli isim aldı. Orhan Alkaya, Macit Koper, Gülşen Karakadıoğlu, Mehmet Birkiye, Ayşenil Şamlıoğlu, Ahmet Mümtaz Taylan ve Funda Gökgücü’den oluşan seçici kurul Seçkin Selvi ve Cengiz Özek’i tiyatro sanatına hizmetleri ve bizlere kazandırdığı nitelikli yazı ve yapıtlar nedeniyle onurlandırdı. Seçkin Selvi’nin ödülünü Karakadıoğlu aldı. Selvi gönderdiği mektubunda; “Kitaplarını severek okuduğum usta yazar, İstanbul’da izleme fırsatını bularak hayran oluğum ‘Getto’ oyununun eşsiz yönetmeni, tiyatronun yeri doldurulamayan sanatçısı, yaşıtım Erhan Gökgücü ile yeni bir buluşmada” olduğunu belirterek, “Eleştiri, bütün sanat dallarının olduğu kadar tiyatro sanatının, sanatçılarının ve emekçilerinin de destekleyicisi, yoldaşı, omuzdaşı, öncelikle de kışkırtıcısıdır” diyerek eleştirmenliğin değerine atıfta bulundu. Cengiz Özek; konservatuvar yıllarında Erhan Gökgücü’nün kaleme aldığı oyunları çalışırken bir gün onun anısına bir ödül alacağını aklından bile geçirmediğini belirtti. Dahası bu ödülün ülkemizde özellikle sanat çevrelerinde göz ardı edilen kukla sanatının itibarını teslim etmeye yönelik değerli bir hamle olduğunu vurguladı. 

***

Erhan Gökgücü Yazarlık Ödülü’ne Şeyma Yol Kara “Özgürlüğe Son Bilet” oyunuyla layık görüldü. Özellikle kadın kimliğinin görmezden gelinişi ile kadınların ayakta kalma serüveninin bize önemli bir izlek sunduğu metnin oyunun atmosferi ile bütünleşmesinin başarısının kapısını araladığına değinildi. Doğan Hızlan, Gülşen Karakadıoğlu, Işıl Özgentürk, Hakan Gerçek, Özlem Belkıs, Barış Erdenk, Ahmet Mümtaz Taylan, Serpil Ekin Terlemez ve Funda Gökgücü’den oluşan seçici kurul ayrıca; Ozan Gökmen’in “Uğultu ya da Üst Kattaki Piyanist”, Burak Çapan “Son Şansölyenin İlk Günü”, Erkan Gündüz “Manca”, yine Şeyma Yol Kara’nın “Uğuldayış” eserlerine özel ödül verdi. Ozan Bayan’ın “Kör Kuyu” eseri ise dünyada ilk defa bir kedi anısına verilen Lucifer Ödülü’nün sahibi oldu. 

***

Erhan Gökgücü adı bize onun yokluğunu hüzünle anımsatıyor; ancak anısına verilen ödül pek çok yeni ve özgün esere yol açması, tiyatro sanatına anlam kazandıranları takdir etmesiyle mücadelesini sürdürüyor. 

İyi ki bu hoş sedada seninle yol aldık be Erhan abi.

İlgili Konular: #oyun #ödül

Yazarın Son Yazıları

Yayıncılık krizi kapıda...

Yayıncılık krizi kapıda...

Devamını Oku
13.12.2025
Kapitalizmin laneti futbolda şike...

Sam Shepard’ın yazdığı “Aç Sınıfın Laneti” vahşi Amerikan rüyasının çöküşünü bir çiftlikte yaşayan dört kişilik ailenin hikâyesi üzerinden anlatır bize.

Devamını Oku
06.12.2025
Erhan Gökgücü Ödülleri

Tolstoy’un “Savaş ve Barış” romanında aklımda ellenmeden duran bir bölüm vardır.

Devamını Oku
29.11.2025
Çocuk Mezarlığı

Geçtiğimiz hafta Urfa’da marangoz atölyesinde çalışan bir çocuk işçi cezalandırılmak maksadıyla önce soyuldu.

Devamını Oku
22.11.2025
Evler...

Gülten Akın “Evler” şiirinde dediği, “Odaları şarkı tutan ev/ biri mistik biri güncel biri öyle eski/ pancursuz, yeşile gizli, çekilmiş yarışmalardan, melâli hüzünden ayıran ev/ işte o ev”di bizim ev de...

Devamını Oku
15.11.2025
Bizi Öldürdükleri Yer: İlhan Erdost Mezarlığı

12 Mart’ın hemen sonrası.

Devamını Oku
08.11.2025
Otel odalarında…

Otel odalarında…

Devamını Oku
01.11.2025
Bir Davanın Düşündürdükleri: Toplumsal Cinayet

Golding’in “Sineklerin Tanrısı” romanı, dünyanın en güzel adalarından birinde geçer: Mercan.

Devamını Oku
25.10.2025
Kitabın onurunu korumak

D.H. Lawrance “Kitaplar” adlı denemesinde, “Bir kitap iki kapaklı bir yeraltı kovuğudur. Yalan söylemek için eşi bulunmaz bir yer...” diyor.

Devamını Oku
18.10.2025
Okan Toygar’la Ataol Behramoğlu söyleşisi: ‘Hayatımız Güzeldir’

Yıl: 1983. Tren iki saat kadar rötar yaptığı Kapıkule’den ayrılmak üzere.

Devamını Oku
11.10.2025
Bir kadının hikâyesi

Kardeşim Zeynep Altıok’la birlikte geçtiğimiz haziran ayında Kadıköy Belediyesi’nin katkılarıyla Asım Bezirci üzerine bir panel gerçekleştirmiştik; şimdi de Bezirci için o panelden yola çıkarak hazırlayacağımız bir kitap çalışması için kolları sıvadık.

Devamını Oku
04.10.2025
Dil Derneği’nin Dil Bayramı’nda Yaşar Kemal

“Çocukluğum cennetimdi.” Annemle birlikte Türk Dil Kurumu’nun merdivenlerinden tırmanır...

Devamını Oku
27.09.2025
Çizgi roman denilince...

90’lı yıllarda Ankara’da bir üniversite öğrencisiyken ders çıkışı sınıf arkadaşımla sahafları dolaşırdık.

Devamını Oku
20.09.2025
Hangi 12 Eylül?

Yıllar önce okumuştum Yiğit Bener’in yazdığı “Eksik Taşlar” romanını.

Devamını Oku
13.09.2025
Kültürün demokratikleşmesi için festivallerin yaygınlaşması

Son yıllarda “kültür politikası” üzerine çok sayıda çalışmanın karşımıza çıktığı bir gerçek.

Devamını Oku
06.09.2025
Yanı başımızda oluşan nefret dili

Coetzee’nin çok sevdiğim romanı “Utanç”a, bir “modern diller” hocasının, Cape Town Teknik Üniversitesi’nde “romantik şairler” konulu bir ders verirken öğrencisiyle yaşadığı rahatsızlık verici ilişkiyi sorgulayarak başlarız.

Devamını Oku
30.08.2025
İki deprem: Sındırgı depremi ile siyaset depremi

“Hadi, gelin de dikkatle seyredin bu korkunç yıkıntıları,/ Küllerini şu talihsizin, şu döküntüleri, şu kalıntıları...”

Devamını Oku
16.08.2025
Gazze’de katliam, dünyada ikiyüzlülük

Geçtiğimiz günlerde son on beş yıldır Gazze’ye gönüllü olarak giden İngiliz doktor Nick Maynard’ın İsrail’de devam eden gaddarlığı anlattığı haberler yansıdı basına.

Devamını Oku
02.08.2025
Adalet terazisi

Paris’te bir sonbahar günüydü...

Devamını Oku
26.07.2025
Attila Jozsef dosyası

“Notos” dergi bu ayki sayısında Sevgican Yağcı Aksel’in hazırladığı Attila Jozsef dosyasıyla okurla buluşuyor.

Devamını Oku
19.07.2025
Sivas’tan sonra Rıfat Ilgaz’ı anımsamak...

Sivas’tan sonra Rıfat Ilgaz’ı anımsamak...

Devamını Oku
12.07.2025
Bir yangının külü...

Yanıyoruz. Hem de birer ikişer değil, azar azar değil, biner biner...

Devamını Oku
05.07.2025
Bilimden yana edebiyata doğru

Bizlerin yaşam döngüsü tam otuz iki yıldır ortaçağ karanlığı olarak nitelendirdiğimiz Sivas katliamının yaşandığı o kara günde saklı...

Devamını Oku
28.06.2025
Nükleer savaş dersleri

Bazı kitaplardan bazen bir duygu tohumu, bir im kalır geriye.

Devamını Oku
21.06.2025
Siz Nihat Genç deyin ben abi…

Gökbilimciler, iki yıldızın evrende çarpışmasını “birleşme” olarak yorumlar...

Devamını Oku
14.06.2025
Cezaevi kapısında...

Bugün bayramın ikinci günü. Canımız sıkkın, yüreğimiz buruk. Düşünceleri nedeniyle kırk kilit altına alınanlarla özgürce buluşuncaya kadar tadımız tuzumuz yok!

Devamını Oku
07.06.2025
Sarıyer Edebiyat Günleri

Geçtiğimiz hafta pazar günü Sarıyer Belediyesi’nin düzenlediği “12. Sarıyer Edebiyat Günleri”nde “Öykücülüğümüzün Yüz Yılı” başlıklı bir panelde Sadık Aslankara, Özcan Karabulut, Hürriyet Yaşar’la birlikte konuşmacıydım.

Devamını Oku
31.05.2025
Bir Aydınlanmacı: Refik Ahmet Sevengil

Elimde uzun süredir Cemal Ünlü’nün kaleme aldığı “Söylemenin Vakti Var: Bir Yirminci Yüzyıl Bilgesi: Refik Ahmet Sevengil” kitabı var.

Devamını Oku
24.05.2025
İç sıkıntısı

Umutsuzluk ölümcül sayılabilecek bir hastalıktır. Büyük iç sıkıntıları daha çok geçmişle değil gelecekle ilişkilidir. İnsan geçen günlerden çok gelecek günlere ilişkin kaygı duyar.

Devamını Oku
17.05.2025
Dün, bugün, yarın

Dün, bugün, yarın

Devamını Oku
10.05.2025
Bir ‘örgü’ meselesi

Bir ‘örgü’ meselesi

Devamını Oku
03.05.2025
Yazarın masası

Yazarın masası

Devamını Oku
26.04.2025
Saf kötülüğün karşısında ayakta kalmaya çalışan iyilik

Saf kötülüğün karşısında ayakta kalmaya çalışan iyilik

Devamını Oku
19.04.2025
İyi ki doğdun Ataol Behramoğlu

İyi ki doğdun Ataol Behramoğlu

Devamını Oku
12.04.2025
‘Ödenmeyecek! Ödemiyoruz!’

‘Ödenmeyecek! Ödemiyoruz!’

Devamını Oku
05.04.2025
Hüzünlü bir tiyatro günü

Hüzünlü bir tiyatro günü

Devamını Oku
29.03.2025
Onur mücadelesi

Onur mücadelesi

Devamını Oku
22.03.2025
Başka bir sağlık sistemi mümkün

Başka bir sağlık sistemi mümkün

Devamını Oku
15.03.2025
‘Kadınlar da Vardır’

‘Kadınlar da Vardır’

Devamını Oku
08.03.2025
İç dökümü

İç dökümü

Devamını Oku
01.03.2025