Otel odalarında…

Otel odalarında…

01.11.2025 09:06
Güncellenme:
Takip Et:

Geçtiğimiz yıl Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu’nda sahneleyeceği oyun için uzun süre yaşadığı kent dışında kalan yönetmen arkadaşım Murat Atak’ı boy boy valizleriyle görünce düşünmüştüm uzun süren otel yaşamını. Hepimizin tatil ya da iş gezileri için kısa süreli konakladığı yerlerdir oteller. Son zamanlarda sık katıldığım festivaller ya da edebiyat söyleşileri için gittiğim şehirlerde beni de bağrına basan, yorgunluğumu azaltan, geçici bir korunaklık yaşamamı sağlayan hüzünlü odalardır. Öte yandan konaklayana varoluş sıkıntısını dayatır her biri. Odaya çekilmek başlangıçta tek başına kalmanın zaferi gibi görülse de, zaman içinde bir sıkıntı sarar sizi. Mıh gibi adeta böğrünüze saplanan bir sıkıntı…

*

Yahya Kemal gibi ev yerine yalnızca otel odasında yaşamak ise arafta kalanların ödediği bedeldir. Çünkü otelde yaşamayı tercih edenler muhakkak ölüm duygusuyla iç içe geçenlerdir. Yusuf Atılgan 1973’te yayımladığı o meşhur romanı “Anayurt Oteli”nde, oteli kâtipliğini ve yöneticiliğini yapan Zebercet’in iletişimsizliğini, yalnızlığını ve ölüme doğru koşar adım giden yolculuğunu anlatır. Bu da otel ile müzmin yalnızlıkla iç içe geçen ölüm duygusunu bir kere daha anımsatır bize. Evsizliğin acısını ciğerimizde hissetmemizi sağlar.

*

Kervansaraylardan çok yıldızlı otellere dönüşen kapitalist dünya, otel odalarını da çekici kılabilmek için elinden geleni yapar. Böylece alçakgönüllü otellerin yerini metrekare olarak tantanalı yapılar alır. Tavandaki sarı boz ışık kendini şatafatlı kristal avizelere bırakır. Bu kadar büyük bir debdebe ortasında bile odalar yalnızlık sözcüğüyle eşdeğerdir. Belki de o yüzden Edip Cansever, “Eskimiş, kırık dökük yorgun/ Bir otel bile değildim ki günden bugüne/ ya çekip gitmişlerdi bir bir ya da / yaşayıp ölmüşlerdi otelleriyle” diye yazar. Salah Birsel de onun “Oteller Kenti”ne, “dünya koskoca, uçsuz bucaksız oynak bir oteldir” diye yanıt verir.

*

Füsun Akatlı, “Onların Otelleri Vardı” yazısında Meydan Palas Oteli’nde vefat eden riyaziye muallimi; şimdikilerin tâbiriyle “matematik öğretmeni” Esat Bey’den söz eder. Esat Bey, Meydan Palas Oteli’nin önünde bir fotoğraf çektirmiştir. Bir kaç yıl sonra da aynı otelin odasında yazı yazarken ölü bulunmuştur. O oteli ne kadar aradıysa da bulamaz Füsun Akatlı. Ama Esat Bey, çok yakın dostu Tomris Uyar’ın “Metal Yorgunluğu” öyküsünün kahramanı oluverir: “Bu fotoğrafı kimin çektiğini soracaksanız, maalesef bilmiyorum. Bugün sizinle buluşmaya gelmeden önce çok düşündüm ama bir türlü bulamadım.” Esat Bey, Füsun Akatlı’nın dedesidir. Behçet Necatigil’in “Otel” şiiri ne çok yakışır bu hayatın acımasızlığını bize hatırlatan öyküye… “Ha evet otelde o hazır ölümlere/ herkesin kendini bir başka öldürmesi/ daima daha mutlu kalanlar…”

*

Bir dönemin en meşhur şiirlerinden “Han Duvarları”na Faruk Nafiz Çamlıbel, “Bir sarsıntı… uyandım uzun süren uykudan/ geçiyordu araba yola benzer bir sudan. / karşıda hisar gibi Niğde yükseliyordu” diye başlar. Ben de bir taşra otelinde sabaha karşı belediyenin temizlik için yolları süpüren arabasının akılalmaz gürültüsüyle uyanmıştım. Çünkü kentin en büyük caddesinde gün boyu çekirdek çitleniyor; yollar çekirdek kabuklarından geçilmiyordu. Bu şiiri içimden okuduğumu ve kahkahalarla güldüğümü dün gibi hatırlıyorum.

*

Ayfer Tunç’un “Dünya Ağrısı”nda, iki adamın hikayesi çıkar karşımıza. Birbirini anlayan, kollayan, dert ortağı olarak gören iki adam… Üniversitede okurken çocukluğunun geçtiği şehre dönmek ve oteli işletmek zorunda kalan Mürşit’le, o otelin daimi müşterisi Madenci’nin geriye dönüşlerle yaşamından izleri anlatır. Böylece mekan, bir kere daha otel olarak çıkar karşımıza. Mürşit, Zebercet’ten farklıdır; ailesine kol kanat gererek oteli işletme mecburiyetindeki bir adama dönüşür. Nitekim romandaki anlatıcı da, “Ev başka birşeydir çünkü. Evin duvarları hayatın alanını belirler. Hayat evle hayat bulur, bir tanım kazanır,” diyecektir.

*

Bir zamanlar TRT’de program yapan Attila İlhan’ın Necip Fazıl’ın “Otel Odaları” şiirini büyük bir tutkuyla okumasını hatırlayan var mıdır? Çocuk halime rağmen o okuyuştan etkilenerek ezberime yerleşiverdi şiir… “Atıyor sızıların çıplak duvarda nabzı/ çivi yaralarında çivi yaralarında/ kulak verin ki zaman tahtayı kemiriyor/ tavan aralarında tavan aralarında/ ağlayın aşinasız sessiz can verenlere / otel odalarında otel odalarında…”

*

Oteller yalnızca yalnızlığın resimlendiği yerler değildir kuşkusuz. Modern dünyamızda aynı zamanda kaçamak ilişkilerin de yaşandığı yerdir. Otel buluşmalarına dair sayısız film çıkar karşımıza. Hatta bu gizli buluşmalar gerilim romanlarına da kaynaklık eder. Nitekim Agatha Cristin’le özdeşleşen Pera Palas ve bu otelde yazdığı “Doğu Ekspresindeki Cinayet” hayatımıza sızar.

*

Günümüzde sempozyum, kongre merkezlerine dönüşen büyük oteller aynı zamanda bambaşka bir edebiyat yapılanmasının sembolü haline gelmiştir. Ahmet Oktay, günümüz yazarlarının mekanla bütünleşen edebiyatçı ve sanatçı ilişkisinden bir hayli uzakta olduğunu söyler bize. Günümüz koşullarında, iki yazar ile üç şairin yan yana geldiği edebiyatçı mekanları bir hayaldir artık. Edebiyat bir endüstridir ve genel yayın yönetmenleri, editörler, tasarımcılar geniş bir salonda birbirine uzaktan gülümsüyordur: “Daktilonun yerinde yeller esiyor, saçı başı dağılmış düzeltmenler de yok. Herkesin önünde bir bilgisayar. Koltuğunun altında dosyasıyla idarenin kapısını çalan ‘müstait’ yazar da görüünmüyor ortalıkta. Postayla gelen disketler ve elektronik posta ile çözümleniyor yapıtların ulaştırılması: Teknolojik edebiyat!” Bu sözün bir adım sonrası rooftaki buluşmalardır kuşkusuz.

*

Oysa taşra otelleri her zaman güzeldir. Hele Adana’da meşhur Taşköprü’ye bakıyorsa… Otel de kentin gizli çekiciliğini bir kıyafet gibi giyinir. Beni en çok saran da budur.

Yazarın Son Yazıları

Yayıncılık krizi kapıda...

Yayıncılık krizi kapıda...

Devamını Oku
13.12.2025
Kapitalizmin laneti futbolda şike...

Sam Shepard’ın yazdığı “Aç Sınıfın Laneti” vahşi Amerikan rüyasının çöküşünü bir çiftlikte yaşayan dört kişilik ailenin hikâyesi üzerinden anlatır bize.

Devamını Oku
06.12.2025
Erhan Gökgücü Ödülleri

Tolstoy’un “Savaş ve Barış” romanında aklımda ellenmeden duran bir bölüm vardır.

Devamını Oku
29.11.2025
Çocuk Mezarlığı

Geçtiğimiz hafta Urfa’da marangoz atölyesinde çalışan bir çocuk işçi cezalandırılmak maksadıyla önce soyuldu.

Devamını Oku
22.11.2025
Evler...

Gülten Akın “Evler” şiirinde dediği, “Odaları şarkı tutan ev/ biri mistik biri güncel biri öyle eski/ pancursuz, yeşile gizli, çekilmiş yarışmalardan, melâli hüzünden ayıran ev/ işte o ev”di bizim ev de...

Devamını Oku
15.11.2025
Bizi Öldürdükleri Yer: İlhan Erdost Mezarlığı

12 Mart’ın hemen sonrası.

Devamını Oku
08.11.2025
Otel odalarında…

Otel odalarında…

Devamını Oku
01.11.2025
Bir Davanın Düşündürdükleri: Toplumsal Cinayet

Golding’in “Sineklerin Tanrısı” romanı, dünyanın en güzel adalarından birinde geçer: Mercan.

Devamını Oku
25.10.2025
Kitabın onurunu korumak

D.H. Lawrance “Kitaplar” adlı denemesinde, “Bir kitap iki kapaklı bir yeraltı kovuğudur. Yalan söylemek için eşi bulunmaz bir yer...” diyor.

Devamını Oku
18.10.2025
Okan Toygar’la Ataol Behramoğlu söyleşisi: ‘Hayatımız Güzeldir’

Yıl: 1983. Tren iki saat kadar rötar yaptığı Kapıkule’den ayrılmak üzere.

Devamını Oku
11.10.2025
Bir kadının hikâyesi

Kardeşim Zeynep Altıok’la birlikte geçtiğimiz haziran ayında Kadıköy Belediyesi’nin katkılarıyla Asım Bezirci üzerine bir panel gerçekleştirmiştik; şimdi de Bezirci için o panelden yola çıkarak hazırlayacağımız bir kitap çalışması için kolları sıvadık.

Devamını Oku
04.10.2025
Dil Derneği’nin Dil Bayramı’nda Yaşar Kemal

“Çocukluğum cennetimdi.” Annemle birlikte Türk Dil Kurumu’nun merdivenlerinden tırmanır...

Devamını Oku
27.09.2025
Çizgi roman denilince...

90’lı yıllarda Ankara’da bir üniversite öğrencisiyken ders çıkışı sınıf arkadaşımla sahafları dolaşırdık.

Devamını Oku
20.09.2025
Hangi 12 Eylül?

Yıllar önce okumuştum Yiğit Bener’in yazdığı “Eksik Taşlar” romanını.

Devamını Oku
13.09.2025
Kültürün demokratikleşmesi için festivallerin yaygınlaşması

Son yıllarda “kültür politikası” üzerine çok sayıda çalışmanın karşımıza çıktığı bir gerçek.

Devamını Oku
06.09.2025
Yanı başımızda oluşan nefret dili

Coetzee’nin çok sevdiğim romanı “Utanç”a, bir “modern diller” hocasının, Cape Town Teknik Üniversitesi’nde “romantik şairler” konulu bir ders verirken öğrencisiyle yaşadığı rahatsızlık verici ilişkiyi sorgulayarak başlarız.

Devamını Oku
30.08.2025
İki deprem: Sındırgı depremi ile siyaset depremi

“Hadi, gelin de dikkatle seyredin bu korkunç yıkıntıları,/ Küllerini şu talihsizin, şu döküntüleri, şu kalıntıları...”

Devamını Oku
16.08.2025
Gazze’de katliam, dünyada ikiyüzlülük

Geçtiğimiz günlerde son on beş yıldır Gazze’ye gönüllü olarak giden İngiliz doktor Nick Maynard’ın İsrail’de devam eden gaddarlığı anlattığı haberler yansıdı basına.

Devamını Oku
02.08.2025
Adalet terazisi

Paris’te bir sonbahar günüydü...

Devamını Oku
26.07.2025
Attila Jozsef dosyası

“Notos” dergi bu ayki sayısında Sevgican Yağcı Aksel’in hazırladığı Attila Jozsef dosyasıyla okurla buluşuyor.

Devamını Oku
19.07.2025
Sivas’tan sonra Rıfat Ilgaz’ı anımsamak...

Sivas’tan sonra Rıfat Ilgaz’ı anımsamak...

Devamını Oku
12.07.2025
Bir yangının külü...

Yanıyoruz. Hem de birer ikişer değil, azar azar değil, biner biner...

Devamını Oku
05.07.2025
Bilimden yana edebiyata doğru

Bizlerin yaşam döngüsü tam otuz iki yıldır ortaçağ karanlığı olarak nitelendirdiğimiz Sivas katliamının yaşandığı o kara günde saklı...

Devamını Oku
28.06.2025
Nükleer savaş dersleri

Bazı kitaplardan bazen bir duygu tohumu, bir im kalır geriye.

Devamını Oku
21.06.2025
Siz Nihat Genç deyin ben abi…

Gökbilimciler, iki yıldızın evrende çarpışmasını “birleşme” olarak yorumlar...

Devamını Oku
14.06.2025
Cezaevi kapısında...

Bugün bayramın ikinci günü. Canımız sıkkın, yüreğimiz buruk. Düşünceleri nedeniyle kırk kilit altına alınanlarla özgürce buluşuncaya kadar tadımız tuzumuz yok!

Devamını Oku
07.06.2025
Sarıyer Edebiyat Günleri

Geçtiğimiz hafta pazar günü Sarıyer Belediyesi’nin düzenlediği “12. Sarıyer Edebiyat Günleri”nde “Öykücülüğümüzün Yüz Yılı” başlıklı bir panelde Sadık Aslankara, Özcan Karabulut, Hürriyet Yaşar’la birlikte konuşmacıydım.

Devamını Oku
31.05.2025
Bir Aydınlanmacı: Refik Ahmet Sevengil

Elimde uzun süredir Cemal Ünlü’nün kaleme aldığı “Söylemenin Vakti Var: Bir Yirminci Yüzyıl Bilgesi: Refik Ahmet Sevengil” kitabı var.

Devamını Oku
24.05.2025
İç sıkıntısı

Umutsuzluk ölümcül sayılabilecek bir hastalıktır. Büyük iç sıkıntıları daha çok geçmişle değil gelecekle ilişkilidir. İnsan geçen günlerden çok gelecek günlere ilişkin kaygı duyar.

Devamını Oku
17.05.2025
Dün, bugün, yarın

Dün, bugün, yarın

Devamını Oku
10.05.2025
Bir ‘örgü’ meselesi

Bir ‘örgü’ meselesi

Devamını Oku
03.05.2025
Yazarın masası

Yazarın masası

Devamını Oku
26.04.2025
Saf kötülüğün karşısında ayakta kalmaya çalışan iyilik

Saf kötülüğün karşısında ayakta kalmaya çalışan iyilik

Devamını Oku
19.04.2025
İyi ki doğdun Ataol Behramoğlu

İyi ki doğdun Ataol Behramoğlu

Devamını Oku
12.04.2025
‘Ödenmeyecek! Ödemiyoruz!’

‘Ödenmeyecek! Ödemiyoruz!’

Devamını Oku
05.04.2025
Hüzünlü bir tiyatro günü

Hüzünlü bir tiyatro günü

Devamını Oku
29.03.2025
Onur mücadelesi

Onur mücadelesi

Devamını Oku
22.03.2025
Başka bir sağlık sistemi mümkün

Başka bir sağlık sistemi mümkün

Devamını Oku
15.03.2025
‘Kadınlar da Vardır’

‘Kadınlar da Vardır’

Devamını Oku
08.03.2025
İç dökümü

İç dökümü

Devamını Oku
01.03.2025