Bir Davanın Düşündürdükleri: Toplumsal Cinayet

Bir Davanın Düşündürdükleri: Toplumsal Cinayet

25.10.2025 04:00
Güncellenme:
Takip Et:

Golding’in “Sineklerin Tanrısı” romanı, dünyanın en güzel adalarından birinde geçer: Mercan. Bir avuç okul çocuğunun yolu zorunlu olarak bu cennetten fırlamış ıssız adaya düşer. Çocuklar başlangıçta uygar toplumun baskılarından uzak, örnek bir düzen kurmak ister. Ancak iki çocuğun başlattığı iktidar savaşı kısa sürede her şeyi değiştirir. Hepsi giderek hayvanlaşır, korkunç bir kişiliğe bürünür. Kendi sonlarına yine kendileri kararlarını verir: “İnsandan başka bir canavar yok belki de...”

***

Golding insanların çocukluktan başlayarak canavarca hislerinin olduğunu bir roman üzerinden kanıtlamaya çalışıyordu. Gerçekten çocuk ve çocuklukla ilgili hepimizin genel bir yargısı vardır. Her şeyden önce onlar küçük bedenleri nedeniyle korumasız, savunmasız, masum, su katılmamış iyilikle dolu, en önemlisi de dinsel bir bakış açısıyla günahsızdır. O zaman bu küçücük çocukların bedenine kötü ruh filan mı girmiştir? İnsanların kötü ruhlar tarafından ele geçirilme fikri üzerine çok sayıda yorum ve uygulama vardır. Nitekim ortaçağda ve hatta 18. yüzyıl Avrupa kırsalına kadar insanların, özellikle de cadı olduğu savıyla kadınların yakılması buna örnektir. Mesele çocukların içine kötü ruh girme fikri olunca işler değişir. Acımayla karışık bir nefret duygusu içimizi sarar. Kötülüğün insanın doğasında olmadığına, neredeyse yabancı bir istilacı tarafından ele geçirildiğine ilişkin faydasız önermeler vardır.

***

Oysa sınıfsal uçurumun büyük olduğu dönemlere çocuklar kefeniyle dolaşır. Samed Behrengi’nin o çok sevdiğim “Püsküllü Deve” kitabında, Tahran’ın yoksul mahallelerinde yaşayan, babası pazarcılık yapan bir çocuğun hikâyesi anlatılır. Çocuğun tek hayali vardır: Bir gün oyuncakçı dükkânındaki püsküllü devenin sahibi olmak! Her gün oyuncakçı dükkânının önünde hayallere dalıp gider. Derken zengin ve şımarık bir çocuk deveyi kucağına koyar, gider. Yoksul çocukların düşleri bile yetim kalmaya mecburdur.

***

Ülkemizde özellikle 80 sonrasındaki büyük dönüşümle toplum, yeşilçamda çokça gördüğümüz, çalışmaya mahkûm kederli çocuklara yapılan eziyetlerden çok çabuk sıyırdı kendini. Horlanmış ama kalbi tertemiz çocukları sadece melodramlarda seyrede seyrede sıkıldı onlardan. Çok geçmeden köyden kente taşınmış ama köylü ne de kentli olmayı başarabilmiş “acıların çocukları”na kapıldı. Küçük Emrah’tan Ceylan’a onların yanık seslerindeki hayatların zavallılığına ağladı. Şimdiyse ise gören gözler lümpen yığınların çocuklarına bile bakmıyor. Hatta uzun zamandır toplum kendi çocuklarını unuttu!

***

Bir kesim, steril hayatlarını yaşarken çocuklar ya erken yaşta çalışmaya da zorlanıyor ya da çetelerin eline düşüyor. Uluslararası Çalışma Örgütü (İLO) raporlarına göre, dünyada 97 milyonu erkek, 63 milyonu kız olmak üzere, 160 milyon çocuk çalışıyor. Bu ise her on çocuktan birinin halihazırda çocuk işçi olarak çalıştığını gösteriyor bize. Yine aynı rapora göre, bu çocukların yarısı sağlıklarını ve gelişimlerini etkileyen bedensel işlerde çalışmak mecburiyetinde kalıyor. Dahası çocuk işçi sayısının yarısından fazlasını oluşturan beş ila on bir yaşlarındaki çocukların sayısında ise her yıl çok büyük bir artış olduğuna dikkat çekiliyor. 2024 yılında TÜİK ülkemiz nüfusunun yüzde 26’sının çocukların oluşturduğu, çocuklarda işgücüne katıldığını açıkladı.

***

Oysa çocuk işçi sorunu karşımızda dağ gibi dururken bir de çeteleşmiş çocukların adeta “suç kampı”nda yetişmelerine göz yumar hale geldik. İşledikleri her suç onlar tarafından, bir kariyer basamağı olarak yorumlanıyor. Cinayet, gasp, uyuşturucu, hırsızlık sıradanlaşıyor. Her sabıka bir terfi gibi görülüyor. Böylece suç makineleri resmileşiyor. Mattia Minguzzi’nin ardından cinayet işleyen çocukların sosyal medyada gülerek poz vermesini bu sayede suçu prestijli bir alan olarak sunmalarını gördük. Kaldı bu fotoğraftaki dört çocuktan ikisi serbest bırakıldı. Peki hapse girenler dahil onları gelecekte ne bekliyor? Temiz bir toplum inşa etmek adına çocukları suçtan tam olarak nasıl arındıracağız?

***

Marx, “Toplum insanları yaşatmak için gerekli koşullardan mahrum bırakıldığında -yetersiz beslenmeye, sağlıksız konutlara, ağır çalışma koşullarına ve umutsuzluğa sürüklendiğinde- onlar da yavaş yavaş ölürler. Bu da bir cinayettir hem de toplumsal cinayet” der. Meselenin sınıfsallığına bir kere daha bakmamızı sağlar bu sözler.

***

Bugün öfke ve suç ilişkisi, barbarlık ve medeniyeti birlikte yaşadığımız şu dönemde çok şey söylüyor. Ya ilkel kalacağız ya da bilinci seçeceğiz!

Yazarın Son Yazıları

Yayıncılık krizi kapıda...

Yayıncılık krizi kapıda...

Devamını Oku
13.12.2025
Kapitalizmin laneti futbolda şike...

Sam Shepard’ın yazdığı “Aç Sınıfın Laneti” vahşi Amerikan rüyasının çöküşünü bir çiftlikte yaşayan dört kişilik ailenin hikâyesi üzerinden anlatır bize.

Devamını Oku
06.12.2025
Erhan Gökgücü Ödülleri

Tolstoy’un “Savaş ve Barış” romanında aklımda ellenmeden duran bir bölüm vardır.

Devamını Oku
29.11.2025
Çocuk Mezarlığı

Geçtiğimiz hafta Urfa’da marangoz atölyesinde çalışan bir çocuk işçi cezalandırılmak maksadıyla önce soyuldu.

Devamını Oku
22.11.2025
Evler...

Gülten Akın “Evler” şiirinde dediği, “Odaları şarkı tutan ev/ biri mistik biri güncel biri öyle eski/ pancursuz, yeşile gizli, çekilmiş yarışmalardan, melâli hüzünden ayıran ev/ işte o ev”di bizim ev de...

Devamını Oku
15.11.2025
Bizi Öldürdükleri Yer: İlhan Erdost Mezarlığı

12 Mart’ın hemen sonrası.

Devamını Oku
08.11.2025
Otel odalarında…

Otel odalarında…

Devamını Oku
01.11.2025
Bir Davanın Düşündürdükleri: Toplumsal Cinayet

Golding’in “Sineklerin Tanrısı” romanı, dünyanın en güzel adalarından birinde geçer: Mercan.

Devamını Oku
25.10.2025
Kitabın onurunu korumak

D.H. Lawrance “Kitaplar” adlı denemesinde, “Bir kitap iki kapaklı bir yeraltı kovuğudur. Yalan söylemek için eşi bulunmaz bir yer...” diyor.

Devamını Oku
18.10.2025
Okan Toygar’la Ataol Behramoğlu söyleşisi: ‘Hayatımız Güzeldir’

Yıl: 1983. Tren iki saat kadar rötar yaptığı Kapıkule’den ayrılmak üzere.

Devamını Oku
11.10.2025
Bir kadının hikâyesi

Kardeşim Zeynep Altıok’la birlikte geçtiğimiz haziran ayında Kadıköy Belediyesi’nin katkılarıyla Asım Bezirci üzerine bir panel gerçekleştirmiştik; şimdi de Bezirci için o panelden yola çıkarak hazırlayacağımız bir kitap çalışması için kolları sıvadık.

Devamını Oku
04.10.2025
Dil Derneği’nin Dil Bayramı’nda Yaşar Kemal

“Çocukluğum cennetimdi.” Annemle birlikte Türk Dil Kurumu’nun merdivenlerinden tırmanır...

Devamını Oku
27.09.2025
Çizgi roman denilince...

90’lı yıllarda Ankara’da bir üniversite öğrencisiyken ders çıkışı sınıf arkadaşımla sahafları dolaşırdık.

Devamını Oku
20.09.2025
Hangi 12 Eylül?

Yıllar önce okumuştum Yiğit Bener’in yazdığı “Eksik Taşlar” romanını.

Devamını Oku
13.09.2025
Kültürün demokratikleşmesi için festivallerin yaygınlaşması

Son yıllarda “kültür politikası” üzerine çok sayıda çalışmanın karşımıza çıktığı bir gerçek.

Devamını Oku
06.09.2025
Yanı başımızda oluşan nefret dili

Coetzee’nin çok sevdiğim romanı “Utanç”a, bir “modern diller” hocasının, Cape Town Teknik Üniversitesi’nde “romantik şairler” konulu bir ders verirken öğrencisiyle yaşadığı rahatsızlık verici ilişkiyi sorgulayarak başlarız.

Devamını Oku
30.08.2025
İki deprem: Sındırgı depremi ile siyaset depremi

“Hadi, gelin de dikkatle seyredin bu korkunç yıkıntıları,/ Küllerini şu talihsizin, şu döküntüleri, şu kalıntıları...”

Devamını Oku
16.08.2025
Gazze’de katliam, dünyada ikiyüzlülük

Geçtiğimiz günlerde son on beş yıldır Gazze’ye gönüllü olarak giden İngiliz doktor Nick Maynard’ın İsrail’de devam eden gaddarlığı anlattığı haberler yansıdı basına.

Devamını Oku
02.08.2025
Adalet terazisi

Paris’te bir sonbahar günüydü...

Devamını Oku
26.07.2025
Attila Jozsef dosyası

“Notos” dergi bu ayki sayısında Sevgican Yağcı Aksel’in hazırladığı Attila Jozsef dosyasıyla okurla buluşuyor.

Devamını Oku
19.07.2025
Sivas’tan sonra Rıfat Ilgaz’ı anımsamak...

Sivas’tan sonra Rıfat Ilgaz’ı anımsamak...

Devamını Oku
12.07.2025
Bir yangının külü...

Yanıyoruz. Hem de birer ikişer değil, azar azar değil, biner biner...

Devamını Oku
05.07.2025
Bilimden yana edebiyata doğru

Bizlerin yaşam döngüsü tam otuz iki yıldır ortaçağ karanlığı olarak nitelendirdiğimiz Sivas katliamının yaşandığı o kara günde saklı...

Devamını Oku
28.06.2025
Nükleer savaş dersleri

Bazı kitaplardan bazen bir duygu tohumu, bir im kalır geriye.

Devamını Oku
21.06.2025
Siz Nihat Genç deyin ben abi…

Gökbilimciler, iki yıldızın evrende çarpışmasını “birleşme” olarak yorumlar...

Devamını Oku
14.06.2025
Cezaevi kapısında...

Bugün bayramın ikinci günü. Canımız sıkkın, yüreğimiz buruk. Düşünceleri nedeniyle kırk kilit altına alınanlarla özgürce buluşuncaya kadar tadımız tuzumuz yok!

Devamını Oku
07.06.2025
Sarıyer Edebiyat Günleri

Geçtiğimiz hafta pazar günü Sarıyer Belediyesi’nin düzenlediği “12. Sarıyer Edebiyat Günleri”nde “Öykücülüğümüzün Yüz Yılı” başlıklı bir panelde Sadık Aslankara, Özcan Karabulut, Hürriyet Yaşar’la birlikte konuşmacıydım.

Devamını Oku
31.05.2025
Bir Aydınlanmacı: Refik Ahmet Sevengil

Elimde uzun süredir Cemal Ünlü’nün kaleme aldığı “Söylemenin Vakti Var: Bir Yirminci Yüzyıl Bilgesi: Refik Ahmet Sevengil” kitabı var.

Devamını Oku
24.05.2025
İç sıkıntısı

Umutsuzluk ölümcül sayılabilecek bir hastalıktır. Büyük iç sıkıntıları daha çok geçmişle değil gelecekle ilişkilidir. İnsan geçen günlerden çok gelecek günlere ilişkin kaygı duyar.

Devamını Oku
17.05.2025
Dün, bugün, yarın

Dün, bugün, yarın

Devamını Oku
10.05.2025
Bir ‘örgü’ meselesi

Bir ‘örgü’ meselesi

Devamını Oku
03.05.2025
Yazarın masası

Yazarın masası

Devamını Oku
26.04.2025
Saf kötülüğün karşısında ayakta kalmaya çalışan iyilik

Saf kötülüğün karşısında ayakta kalmaya çalışan iyilik

Devamını Oku
19.04.2025
İyi ki doğdun Ataol Behramoğlu

İyi ki doğdun Ataol Behramoğlu

Devamını Oku
12.04.2025
‘Ödenmeyecek! Ödemiyoruz!’

‘Ödenmeyecek! Ödemiyoruz!’

Devamını Oku
05.04.2025
Hüzünlü bir tiyatro günü

Hüzünlü bir tiyatro günü

Devamını Oku
29.03.2025
Onur mücadelesi

Onur mücadelesi

Devamını Oku
22.03.2025
Başka bir sağlık sistemi mümkün

Başka bir sağlık sistemi mümkün

Devamını Oku
15.03.2025
‘Kadınlar da Vardır’

‘Kadınlar da Vardır’

Devamını Oku
08.03.2025
İç dökümü

İç dökümü

Devamını Oku
01.03.2025