AKP’nin son transferlerinin televizyondaki görüntülerini ve yazılı basındaki fotoğraflarını görünce aklıma futbol kulüplerinin transfer dönemi hasatlarını tanıtım organizasyonları geldi.
Yılın en iyi transferlerini Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş yapar. Öteki takımlar daha sonra bu üç kulübe transfer olacak futbolcuları transfer ederler. Transfer yapan kulüpler futbolcuların bazılarını doruklarda oldukları ve bu nedenle hemen yararlanacakları için transfer ederler; bazı genç futbolcuları ise geleceğe yatırım olarak transfer ederler. Üç büyük kulüp futbolcuları arasında pek ender de olsa transfer olur ve gene pek ender olarak bu transferler kınanır. Futbol profesyonelleşmeden önceki dönemde bazı futbolcuların kaçırıldığı da olurdu.
Bir gazetenin birinci sayfasında bir fotoğrafın altında “Akşener’in ekibi AKP yönetiminde” diye yazıyor. AKP futbol kulübü sahip-başkanı R.T. Erdoğan, Serap Yazıcı ve Ünal Karaman adlı iki futbolcunun ellerini havaya kaldırmış.
Ünal Karaman (d. 29 Haziran 1966, Konya), Türkiye Büyük Millet Meclisi 28. dönem Konya milletvekili, eski Türk milli futbolcu ve teknik direktör.
İlk olarak Konyaspor genç takımında forma giydi. 1984’te Gaziantepspor’a transfer oldu. İlk kez bu takımda, üstelik 2. Lig’de oynarken Türkiye milli futbol takımı formasını giyen Ünal Karaman, 1987’de Malatyaspor’a transfer oldu. Malatyaspor’da 1988’de bir lig üçüncülüğü yaşadı. A milli takımın orta sahasının da önemli isimlerinden biri olmayı başardı. 1990’da transfer olduğu Trabzonspor’da kariyerinin büyük bir bölümünde oynadıktan sonra, 1999’da transfer olduğu MKE Ankaragücü’nde bir yıl futbol oynadı ve 2000 yılında futbolu bıraktı. (Vikipedi)
Ünal Karaman iyi bir futbolcu olmasına karşın üç büyüklere transfer olmamış ya da transfer edilmemiş. İşin aslını ben bilemem. Ama şimdi siyasetin iki büyüğünden birincisine değil ikincisine transfer olmuş. En azından 2028’e kadar bu takımda iyi bir maaş alacak. Sonrası Allah Kerim ama Konya’dan gene milletvekili seçilebilir.
Kadın futbolcu Serap Yazıcı Özbudun’a gelince meğer hukukçu ve yazar Ergun Özbudun (1 Temmuz 1937-1 Kasım 2023), ile evlenmiş. Gördüğü “lüzum” üzerine Gelecek Partisi’nden istifa eden Serap Yazıcı Özbudun bu partinin kurucularından biriymiş. İki ay önce “Anayasa hukuku alanında duayen hocam ve aynı zamanda eşim Ergun Özbudun hocamızın kemiklerini sızlatacak hiçbir adım atmam. Ayrıca parlamenter sistem benim için kırmızı çizgi” açıklaması da yapmış. Nedense iktidar yanlısı gazeteciler bile bu transfere tepki göstermiş.
Ekşi Sözlük’te bu tranferle ilgili bir yorum var: “Serap hocam yeni anayasa yazılacak siz yazar mısınız diye sormuşlar, o da okey demiş. Parti değiştirmek şöyledir böyledir bunu geçelim, etik değildir tartışmasına da gerek yok. Bir anayasa profesörünün yeni bir anayasa yazmak için yapamayacağı çok az şey vardır. Anayasayı yazacaksınız ama karşılığında ömrünüzün sonuna kadar kürek cezası vereceğiz deselerdi de kabul ederdi muhtemelen. Ben de düşünürdüm açıkçası.”
Çocukça bir yorum. R.T. Erdoğan, yapsa yapsa kendi hazırlattığı bir anayasayı ilgilinin önüne koyar ve “İmzala şunu” der. Serap Yazıcı Özbudun’un, eşi Prof. Dr. Ergun Özbudun başkanlığındaki anayasa kurulunun içinde yer aldığı düşünülürse AKP’ye geçmesi şaşırtıcı olmaz. Yanlış anımsamıyorsam zaten Ergun Özbudun o anayasa taslağını AKP’nin talebi üzerine hazırlamıştı.
Bitirmeden yazmam gerekeni yazmalıyım: Ben “çanta”dan yetişme siyasetçileri önemserim. Mesleklerinde yükselmiş, önemli konumlarda bulunan kimselerin bizzat siyasete katılmalarını onaylamam. Çiftelelli oynamak gerektiğinde harmandalı oynar bu adamlar. Onlar siyasette sadece uzman olarak çalışırlar. Aynı şey otuzlu yaşlarımın ortalarında benim de başıma geldi. Hiç ilgi duymadığım bir partinin ileri geleni bana milletvekilliği ve kültür bakanlığı önerdi. Kendisine bir şair ve yazar kimliğiyle parti disiplinine uyamayacağımı söyledim. “Kültür bakanı olursam sizin değil, kendimin bakanı olurum” dedim.
İyi-kötü dünyadan haberimiz var. Fransa’da bir liberal milletvekilinin partisinden istifa ederek muhafazakâr bir partiye ya da Fransız Komünist Partisi’ne (PCF) geçtiğine tanık olmadım. Parti değiştirme pazarlarının Avrupa’da kurulduğunu da hiç duymadım. Bir çobana bir çebici teke diye yutturamazsınız. Siyasal partiler de futbol kulübü değildir, olmamalıdır.