Ayşe Emel Mesci

‘Artık sus mu diyorsun?..’

11 Ekim 2021 Pazartesi

58. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin ödül törenini Halk TV’den izledim. Geceden aklımda kalan en çarpıcı resim, “Zuhal” filmindeki rolüyle “En İyi Kadın Oyuncu” ödülünü kazanan Nihal Yalçın önde teşekkür konuşmasını yaparken, elinde vereceği ödülle arkada dikilen Tamer Karadağlı’nın saatine bakma, sıkılma mimikleri, yerinde duramama gibi tipik sahne “esnaflık”larının ardından yaptığı haddini aşan müdahale ve aldığı yanıt oldu. 

Bu tatsızlığı, Karadağlı’nın (“En İyi Kadın Oyuncu” ödülünü ona verdirmek kimin fikri bunu da merak ettim doğrusu) kendinden menkul kibrinden ve saygısızlığından kaynaklanan önemsiz bir hadise olarak görmek mümkün. Yalçın’ın olay sosyal medyada alevlenince paylaştığı, “Lütfen Tamer’in önüme geçmesine izin vermeyin. Bu gece benim gecem” mesajıyla bu “rol çalma” girişimine yaptığı vurguyu da haklı buluyorum. Ama sözünü ettiğim resmin, kişileri aşan bir önemi, Türkiye’nin güncel manzarasından bir kesiti yansıtan bir temsil gücü olduğunu düşündüğüm için üzerinde duruyorum.

BİR PROTOTİP

Nihal Yalçın, konuşmasında bir sitemde bulundu. Sinemada yeterince kadın hikâyesi anlatılmadığını vurgulayarak festivalde en iyi kadın oyuncu ödülüne az sayıda aday gösterilmesini buna bağladı. Hatta espri yaparak bundan sonra erkek rolü oynamak istediğini ifade etti. Bu sitemin haklı olup olmadığı kuşkusuz tartışılacaktır. Ama ben, uzun yıllardır sanat, özellikle de tiyatro dünyası içinde emek veren bir kişi olarak, Yalçın’ın sözlerinin satır aralarında farklı ve haklı bir tepki hissettim ve bunu önemsedim. Son cümlesi, “İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmeyelim. İstanbul Sözleşmesi yaşatır” sözleri de -biraz da Karadağlı’nın katkısı sayesinde- bu nedenle tam yerine oturdu. 

Eğri oturup doğru konuşalım. Türkiye’de her alanda kendilerine biçilen rolü kabullenmek istemeyen, daha fazlasına talip olan kadınlara bir şekilde “Çok konuştun, artık sus” deniyor. Bu genel bir sorun. Tamer Karadağlı’nın çizdiği sahne resmi bu nedenle kendi kimliğinin, yaptığı esnaflığın, “azıcık da ben gündem olayım” çabasının ötesine geçiyor, en birikimlisinden en birikimsizine genel bir erkek bakışının prototipi haline geliyor. 

ÇARPICI BİR SAHNE

İyi yönetmenlerin gözünden kaçmamıştır bu çarpıcı sahne. Önde protokol, Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, Antalya Belediye Başkanı Muhittin Böcek, siyah veya lacivert giysili erkekler ve araya serpiştirilmiş birkaç kadın figürü; sahnenin önünde konuşma yapan beyazlar içinde genç bir kadın sanatçı; arkada yine koyu renk kostümlü, koyu renk gözlüklü, nedense “seyirci benim yanımda” havasında bir “aktör”

İnsan düşünmeden edemiyor: Acaba bu “seyirci benim yanımda” havasının dayandığı bir zemin, ortak bir vasat mevcut mu? Olmasa bu cüret bulunabilir miydi? Örneğin Cannes Film Festivali’nde bir erkek aktörün aklından sahne önünde ödül alan kadın meslektaşına bu şekilde “Haydi yeter artık” demek geçer miydi, geçse bile buna yeltenebilir miydi? 

Türkiye’de sadece siyaset sahnesinde değil, sanat dünyasında da hem sahne önünü hem de protokol sıralarını bu zihniyet, kadına “Sen rolünü oyna ama fazlasını isteme ve artık sus” diyen zihniyet işgal ediyor. (Belki siyasette eşbaşkanlık uygulamasını ve kadın-erkek eşitliği ilkesini ısrar ve inatla sürdüren HDP’yi bu bağlamda ayrı bir yere koymak, hakkını teslim etmek gerekiyor.) Üstelik ilkeli tavırlardan çok, seyirci alkışının peşinden koşan popülizmin neden olduğu değerler erozyonu bu zihniyetin işini kolaylaştırıyor. 

Bu ortamda Nihal Yalçın’ın Karadağlı’ya haddini bildirirken sorduğu soru da ne yazık ki kendini aşan, hepimizi kapsayan bir anlam yükleniyor: “Artık sus mu diyorsun?”



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Dünya bir sahnedir 1 Nisan 2024
On yıl sonra... 18 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları