Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Tek kale demokrasi oyunu
Demokrasi, olumlu sonuç veren yönetim biçimi değil. Tanımı gereği, halkın kendini doğrudan ya da temsilciler kanalıyla yönetmesi, denetlemesi anlamına geliyorsa da dünyanın hiçbir yerinde bu uygulamanın olmadığı açık. Halkın kendini yönetmesi, kararlar alması kâğıt üstünde hoş görünse de her zaman kalabalıkların doğru yaptıkları söylenemez. Demokrasi mahkûmiyetimiz Alain Tourain’in deyişiyle “henüz bu yöntemden daha iyisini bulamamış olmamızdan gelir.”
***
Demokrasi, geniş kesimlerin ortak değerler üzerinde uzlaşması, eğitimli, aydınlanmış olması halinde belki olumlu sonuç verecektir. Adorno, “En küçük toplulukta bile en alt basamaktaki üyedir düzeyi belirleyen. Sohbetlerde edeceğiniz sözü sadece bir kişinin anlamaması bile inceliksiz sayılmanıza yeter. Masada tek bir gayri insani sima olduğunda bile konuşmalar, insanlık adına, en aşikâr, en sıkıcı ve bayat konularla sınırlı tutulur” der Minima Moralia’da. Şu halde, milyonlarca insanın konuşması, tartışması hayli güçtür. Meclis dahi olsa bu zemin düzeyi en vasıfsız olan belirleyecektir.
Defalarca yazdım, cehaletin kutsanması yığınların kendini koruması demektir. Eline her diploma alanın değer sahibi olduğu, sağlıklı ölçüt koyduğunu ummak saflıktır. Kör milliyetçi profesörlere, tarikat liderlerinin peşine takılan hekimlere tanığız. Diyeceğim, gelişkin demokrasi hukuk sayesinde herkesi korur, çıtayı bir düzeye taşır. Bu, geniş kesimlerin işine gelmeyeceği için, vasatın iktidarı her alanda egemen olur. Aydın düşmanlığı, eli kalem tutanın “öteki” sayılması bundandır. Kendine benzemeyenden hoşlanmaz toplum. Bizim gibi ülkelerde demokrasi, çoğunluk tahakkümü anlamına gelir.
***
“HDP kapatılsın” çağrısı bir kez daha gösterdi ki bizde “kendine demokrasi” diyeceğimiz yeni bir tür söz konusu. Adını da fiyakalı koydular “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” diye. Arkasında herhangi bir düşünsel çaba olmayan, hiçbir bilimsel veriye dayanmayan bu “ben yaptım oldu” düzeni, her gün yeni kriz doğuracaktır. Düzenin temel dayanağı çoğunluk tercihlerine yaslanmış olmasıdır. Çoğunluk sağlamak için her türlü dalavere meşru görülmektedir. Birbirine benzemez siyasi yapıların yan yana gelmesi “uzlaşı” değildir, tersine “kimliksiz” olmak demektir. Kaba ayrımlar, tasnifler yaratıcı düşünceye engeldir.
***
HDP, Kürt halkının temsilcisi olarak Meclis’te yer alıyor. Temel çıkışı milyonlarca insanın kimlik sorununa dayanıyor. Kürtler “eşit yurttaş” olduklarını hissetmiyorlar ve tarih gösteriyor ki haklılar. Yazık ki sosyalist hareket içindeki anlamlı varlıkları 12 Eylül 1980 darbesi ile esen neoliberal rüzgâra esir düştü. Sınıfsal meseleler salt kimlik sorununa indirgendi. Devrimci arayış ulusal kurtuluş mücadelesine döndü. Bunların tümü tartışmaya açıktır, eğer konuşacak zemin olursa. Demokrasi sorunları silahsız çözmenin bulunmuş en iyi yoludur. HDP susarsa, memleket insanı hangi faydayı edinmiş olur?
Bir siyasal partiyi, fikri eleştirebilmek için varlığını kabul etmek zorundayız. Doğrudur sosyolojik olarak HDP ile PKK aynı halka dayanmaktadır. Bu iki yapı geçirgendir. Silahı dayatan örgütü mü, HDP’nin meşru zeminde siyaset yapmasını mı tercih etmek doğrudur? Ülke insanının ortak değerlerde buluşması nasıl mümkün olacaktır? Kendi payıma HDP’yi özgür eleştirmek isterim. Liberal tutumlarını, salt kimlik merkezli tavırlarını, sosyalist çevreyle kopuşlarını ve “faydacı” siyasetlerini... Bunu nasıl yapacağım? Bir gözlerinin Biden’da ya da AB’de olmasını nasıl eleştireceğim?
***
Daha dün Hrant Dink’i andık. Tahir Elçi yüreğimizde, “hem sosyalistim hem Kemalist” diyen büyük Uğur Mumcu’yu pazar günü acıyla, borçla anacağız. Bu insanların ortak noktası neydi? Özgürlük, eşitlik, demokratik toplum arıyorlardı. Riskli sözler ettiler, toplumu irkilttiler. Bedeli katledilmeleri oldu. Silaha karşıydılar, barış için mücadele ediyorlardı. “Aydın” olmanın gereğini yaptılar. En alttaki kişinin düşünsel düzeyine, değerlerine göre davranmadılar.
Siyaset, kitleleri ikna etme sanatıdır. Salt bu kadar değildir görevi, değiştirmekle de yükümlüdür. Eğer kitleyi ikna etmek için, sadece hoşlanacağı cümleler kurarsanız görevinizi yapmamış olursunuz. Nitekim tarih boyu parti genel başkanlarının vasat kimselerle siyaset yapma isteği bundan kaynaklıdır. Siyasal yapımız gericidir, yaratıcı fikirlere, tartışma kültürüne dayalı değildir. Bundandır dinciliğin, etnik/milliyetçi söylemlerin etkin olması. Kaba özellikleriyle kendini tanımlayan toplum tehlikelidir. Oysa insanı belirleyen düşüncesi, yaratısı olmalıdır.
***
Temel soruyu her gün yinelemeliyiz: Halkımız gerçek anlamıyla, hukukun üstünlüğüne, ifade özgürlüğüne dayanan, imtiyazsız demokrasi istiyor mu, hazır mı? Aşı tartışmaları turnusol görevi üstlendi; “Devlet nedir?”, “Yurttaş kimdir?” aşamasındayız henüz!
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
En Çok Okunan Haberler
- Suriyeliler memleketine gidiyor
- İlber Ortaylı canlı yayını terk etti!
- Yaş sınırlaması Meclis’te
- İBB, Bilal Erdoğan dönemindeki taşınmazları geri aldı
- Erdoğan'dan flaş 'Suriyeliler' açıklaması
- ATM'lerde 20 gün sonra yeni dönem başlıyor
- Lütfü Savaş CHP'den ihraç edildi
- Suriye’de şeriatın sesleri!
- 'Onun ne olduğunu iyi biliyoruz'
- Hamaney 'Suriye' sessizliğini bozdu!