Erdal Sağlam

Mafya ilişkileri ve yolsuzluğun panzehiri şeffaflık

08 Haziran 2021 Salı

Devlet ile mafya ilişkilerinin iç içe geçtiğini, bu ilişkilerle bazılarının büyük maddi menfaatlar elde ettiğini, tüm toplum, bir dizi film tadında izlemeye devam ediyoruz. Bu ilişkileri şimdilik film olarak izleyen halkın, buradan yola çıkarak ne tür talepleri gündeme getireceğini önümüzdeki dönemde göreceğiz.

Bazı yorumcular Peker videolarının bu kadar çok izlenmesini, “halkın şeffaflık talebi” olarak özetliyorlar. Şeffaflık talebi mi yoksa henüz o aşamaya geçilmeyip, “büyüklere ait dedikodular” olarak mı seyrediliyor, çok emin değilim. Sonuçta bu boyutlara ulaşmış kuraldışı yaygın ilişkilerin, kokuşmuşluğun panzehirlerinden birinin şeffaflık olduğu kesin ama henüz bu bilinçli talebin oluştuğunu söylemek, iddialı gibi geliyor bana.

Peker’in anlattıklarının çoğu politika ve iş dünyasıyla ilişkide olan kişiler için yeni değil. Ağızdan ağıza dolaşan söylentilere bakıldığında, son yıllardaki kirli işlerin küçük bir bölümü olabilir. Buradaki önemli nokta bu ilişkilerin bizzat içindeki kişilerden birinin bunları ifşa etmesi. Kontrollü bir ifşa olduğunu, ifşa eden kişinin toplumsal bir kaygı değil, kişisel bir dürtüyle harekete geçtiğini  unutmamak gerekiyor. 

Temel motivasyonu ne olursa olsun, bu kişinin anlattıklarının yararlı olduğu, çarpık ve kuraldışı ilişkilerin ortaya çıkmasına katkı sağladığı, bu arada “hamaset arkasına gizlenen kişisel menfaat oyunlarının” deşifre edilmesine yardımcı olduğu kesin. Bu ifşaların devam etmesi de önemli. 

Ancak burada gözden kaçırılmaması gereken temel konu, halkın yakından izlediği bu ifşaların somut olarak bir toplumsal talebe nasıl dönüştürüleceği. Bence bu ilişkilere zemin oluşturan mevcut sistemin neden halkın zararına olduğunu, hangi kesimlere çıkar sağlamak için oluşturulduğunu veya hâlâ devam ettirildiğini halka anlatıp, bunun üzerinden çözüm için ortaya çıkacak talepleri doğru yola kanalize etmek gerekiyor. Sadece politikacıların değil, sivil toplum kuruluşlarının da işçi sendikaları dahil tüm iş dünyasının da ortaya çıkan bu irinin nedenlerini görüp, kendi açısından özeleştiriye girmesi de gerekiyor. 

Gözden kaçırmayalım; Türkiye’nin en zengin ailesine mensup kişilerin bile şirket ilişkileri için politikacıları ve mafyayı işin içine kattıklarını görüyoruz. İktidar blokunun özel af çıkardığı mafya liderlerinin iş insanları arasındaki ilişkilerde aktif rol aldığını, iş insanları, uluslararası dolandırıcılıkla elde edilen paraların Türkiye’de aklanması için yaratılan yeni türedi patronlar, politikacılar, bakanlar, gazeteciler aynı karede yer alıyor. 

HALKTAN ÇALINAN PARANIN RAKAMLARI

Sedat Peker’in ifşalarından, devleti yönetenlerin bazı işlerini mafyaya yaptırdığı, milli ve dini konularda yapılan hamasetin ardında, birilerine büyük maddi ve manevi çıkarlar sağlayacak işlerin saklandığını, medyanın yandaş yapılmasında aynı ilişkilerin kullanıldığını, kamu kurumlarının bu işlemlerin gerçekleştirilmesinde nasıl işin içine katıldığını açık açık görüyoruz.

Bu arada halkın bu dizi filmden çıkaracağı somut taleplerin oluşmasında gözden kaçırılmaması, sık sık anlatılması gereken unsurlardan biri de “Sözü edilen rakamların aslında halktan çalınan paralar olduğunun” çok iyi anlatılması gerekiyor. Sözü edilen paralar, “bir işadamının malına çökülüp diğerine verilirken aradan bir mafya lideri ya da politikacının komisyon alması” olarak yorumlanmamalı. Dönen bütün işler sonunda gelip halkın cebinden haksız yere alınan para anlamına geliyor. Sonu Hazine’ye yani halka çıkıyor. 

Biz daha, “halkın uzun yıllar geçmediği köprüler ve otoyollara para ödeyip, gitmediği hastahaneler için vergi ödediğini” bu halka anlatamadık.  

AKP iktidarının gelir gelmez bozmak için el attığı ilk düzenlemenin ihale yasası olduğunu unutmayalım. Yolsuzluğun simgesi haline gelen ihale yasasındaki değişikliklerin, basın özgürlüğünü kısıtlamanın zararlarını bile halka yeterince anlatamadık. Başta Çiğdem Toker arkadaşımız olmak üzere bazı gazeteciler, politikacılar cesaretle üzerine gitseler de toplumda yeterli talep oluşturulamadı. Bu toplumsal talebi oluşturulamadığımız için de niyeti açık iktidar bu kadar uzun süre devam edebildi.

Bu talebin yeterince oluşturulamamasında siyasi partilerin, sivil toplum kuruluşlarının, gazetecilerin, iş dünyasının katkısı var. İş dünyası artık politikacıların himayesinde değil, kurallı ekonomide faaliyet göstermenin kalıcı olabileceğini, kendisinin de bu konuda mücadele etmesi gerektiğini görmek zorunda. 

Bunun için de “şeffaflık” tanımını sadece “moda bir kelime” olarak değil, kuraldışılığın, mafyatik ilişkilerin panzehiri olarak benimseyip, devletin işleyişi başta her alanda hâkim olması için mücadele etmeli. 

Halkın, şeffaflığın kendi cebinden para çalınması engelleyecek temel şartlardan biri olduğunu anlaması için daha çok çaba gerekiyor. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları