Meriç Velidedeoğlu

‘Hasdal’da ‘90.’ Yılı Kutlamak

01 Kasım 2013 Cuma
“Cumhuriyet”in “10.” yılını
kutlamaya yetişemedim; ama
“20.” yılını ilkokul birinci sınıf
öğrencisiyken, “50.” yılını da
gençlik çağını geride bırakmış
bir yaşta kutladım; salonlardaki
törenler -bir bakıma- “50” yılın
hesabının verilmesiydi; “halk”ınsa
alanlarda, sokaklarda, gece “fener
alayı” yürüyüşleriyle coşku içinde,
içinden geldiği gibi çekinmeden,
engellenmeden kutladığını, kutladığımızı
anımsıyorum bu “50.” yılı.
Kuşkusuz “40 yıl” sonra kutlamalara
katılanları, ülkeyi “istila”
etmiş “düşman halkı” gibi görerek
yolları kesilip, dövülüp, “gaz”la
soluğu kesilerek “Cumhuriyet’in
90. yılı” kutlanacağı insanın usuna
(aklına) gelebilir miydi?
Herhangi bir halk; gezegenimizin
neresinde yaşarsa yaşasın,
“ülke”sinin dolaysiyle “devlet”inin
“doğuş”, “kuruluş” gününü
-üstelik yasalar çerçevesindekutlarken
böyle bir “tutum”la
karşılaşacağı düşünülebilir mi?
“AKP” iktidarının -daha doğrusu-
“Başı”nın birçok konuda
neredeyse cinnete dönüşecek
bir aşamaya giren böyle bir
“tutum”dan kendilerini kurtarması
gerekmiyor mu?
“R. T. Erdoğan”ı “kullanma”
için “yalvar-yakar” olunan “ABD”
bile, bu “cinnet” dönemecinin
“olası” olumsuzluklarından etkilenmemek
için birbiri ardınca yaptığı
kimi “çıkış”larını sürdürüyor.
Anımsanacağı gibi, “ABD”nin,
gerek “yargı süreci” gerekse
“Gezi Direnişi”yle ilgili söylemleri
“Başbakan”ınkilerle aynı doğrultuda değildi.
Geçen hafta da “ABD” elçisi,
“Balyoz”un tutuklu komutanları
için “Onları ülkelerinin sadık ve
işlerinin ehli subayları olarak gördük!”
söylemi de yine “Erdoğan”a
ters düşen bir açıklamaydı.
Kuşkusuz “ABD”nin bu tutumu
artık “son kullanma tarihi”nin
bitmese de, “dolmak” üzere
olduğunun bir işareti gibi...
Bütün bunları “29 Ekim” günü
yeni adı “TCG Hasdal” olan Hasdal
tutukevinde Kd. Kur. Albay M.
Cenk Dalkanat’ı ailesiyle birlikte
yaptığımız ziyarette konuşup tartıştık.
A ç ı k g ö r ü ş m e v a r d ı ;
“Dalkanat”ın ilkokul üçüncü sınıftaki
kızı “Zeynep”, biz büyüklerin
konuşması uzayınca dayanamadı
babasına sarılıp, coşkuyla “iki
kuvvet”in peşinde olduğunu anlatmaya
başladı; bunlardan biri,
insanı cebe sığacak ölçüde küçültmek,
öteki de “ışınlama”ymış;
böylece “Zeynep” ilkin küçülecek
sonra da ışınlanıp babasının cebine girecek...
Öte yanda, ziyaretçilerini karşılamağa
giderken görüp selamlaştığımız
bütün komutanlar, Cumhuriyetin
“90.” yılını kutlamanın
sevincini yaşamaktaydılar; sanki
duruşlarından, konuşmalarından
taşıyordu bu... Dahası tutuklu
değildiler, özgürdüler...
Peki, nasıl oluyordu bu? Sanırım
biz sivillerin bunu anlaması zor...
Bir ara pek yakınımızda
olan Tümamiral Abdullah
Gavremoğlu’nun sesini duyduk;
ziyaretçileriyle konuşuyordu; ne ki
bu “ses”te ne bir “kin”, ne bir “intikam”,
dahası ne bir “kızgınlık”
belirten bir “tını” vardı; anladığım
kadarıyla şunu “Genelkurmay
Başkanı Özel”in, “Bizim ‘suçsuz’
olduğumuza inandığını söylemesi
yeter!” diyordu.
Çünkü “ G a v r e m o ğ l u ” ,
Genelkurmay’ın bu açıklamayı
yapmasının ardından, gerekli
“yasal süreç”i başlatacaklarını,
ilkin “Yargıtay Başsavcılığı”na
başvuruda bulunacaklarını ve bu
süreçlerde “halk”ın, “STÖ”nün
destek vermelerinin “sonuç”
alabilmeleri için çok önemli olduğunun
altını çizdi.
Zaten bu konuda, “Ordu bir
irade göstermeli!” söylemi genelde
ısrarla bekleniyor!
Ayrıca, “Balyoz” yargılaması
sırasında mahkemenin
Genelkurmay’dan istediği tüm
“belge”ler gönderilmişti; ne var
ki, son “karar”da bu belgelerin
dikkate alınmadığını da komutan
Özden Koçer “Demek ki mahkeme,
TC’nin Genelkurmay’ının
sözlerini ciddiye ya almıyor ya
da yalan kabul ediyor!” diyerek
dile getirdi.
“Koçer”in bu haklı “kanı”
üzerine; mahkemenin kararlarının
“sahte CD”lere dayanması -bir
bakıma- “yalan”ı kabullenmesi
diye düşünmekten de insan pek
kaçınamıyor.
“Silivri”de duruşma aralarında
olduğu gibi, bu açık görüşmenin
neşesi de yine “çocuk”lar; onlar
“yasak-masak” dinlemezler; kır
çiçekleri gibi her tarafa dağılıverdiler;
ilgi odakları yine “kedi”ler;
“TCG Hasdal”ın, tümüyle kapkara
kedisine “Akşam” adını takmışlar;
hep birlikte peşindeler...
Bir ara koca demir direkli güneşlik
bize gölge vermeyince
ne yapalım derken, “SAT”tan
Komando Ercan koştu geldi;
kaldırıp yerini değiştiriverdi koca
güneşliğin... Beş yıldır buradaymış;
ev sahipliği yapıyormuş; geleni
karşılıyor, gideni uğurluyor...
Eşinin bakışlarında ise ince ince
bir “sızı”nın içini dağladığını görmemek
olası değil...
“Tutuklu” olmanın anlamını,
tahtayı oyarak somutlaştırdığı
yapıtıyla ortaya koyan Kd. Kur.
Alb. Mehmet Aygün’ün son
çalışması “TD-134” (Tutuklu
Denizci-134) kodlu “TCG Hasdal”
adlı yelkenlisini görünce,
insan tüm “Balyoz” tutuklularını
“özgür”lüğe bu koca yelkenli
götürecek diye umut ediyor...


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Erasmus 19 Mart 2021
‘12 Mart 1921’ 12 Mart 2021
‘Manifesto!’ 5 Mart 2021

Günün Köşe Yazıları