Mine G. Kırıkkanat
Mine G. Kırıkkanat kirikkanat@mgkmedya.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Adı Salih, yönü Güney

21 Şubat 2021 Pazar

Görür görmez “tam benlik” dediğiniz insanlar vardır ya; hem çok güzel bir kadın hem de değerini küresel boyutta kanıtlamış birkaç tarihçimizden biri Prof. Dr. Özlem Kumrular’la öyle oldu. Birbirimizi görür görmez aynı takımda oynadığımızı anlamıştık. Özlem’in başına sürekli ya komik ya trajik ama mutlaka acayip işler geliyordu. Sanki çok olağanmış gibi tatlı tatlı anlattığı olağanüstü maceralarıyla kalbimi fethetti.

Kaç yıl önceydi unuttum, Paris’teydim, vakit geceydi, telefonum çaldı. Özlem arıyordu. Elinde asa, Kafkaslar’ı arşınlıyor da olabilirdi; Uruguay’da odasına giren salamandra ile bakışıyor da... Merakla, “Neredesin” diye soludum.

Beylerbeyi’ndeyim” diye şakıdı. “Boğaz’a karşı, yakışıklı bir beyefendiyle şerefine kadeh kaldırıyoruz: Salih Güney! Şu an elinde son kitabın var.

UNUTULMAZ, UNUTULMAZ

Yeşilçam sinemasının unutulmaz aktörü Salih Güney, “baby boomers” kuşağındaki genç kızların beyaz atlı prensiydi. Hep bıçkınlara gönlü kayan benimse, motosikletli prensim.

Türkçe edebiyat defterimin kabına, deri ceketli, asi bakışlı bir fotoğrafını sıkıştırmıştım. Hocamız Leyla Hanım, canımı çok sıkan aruz vezninin fâilün, mefâilün, fâilâtün hecelerine sardırınca; defterimin kapağını açar, onun deniz gözlerine dalar giderdim.

Yeşilçam şöhretlerine meraklı değildim. Ama Salih Güney başkaydı. Ciddi tiyatro eğitimi almış, en iyi yönetmenlerle çalışmış, çok iyi bir oyuncuydu.

Ben Paris’ten, Salih Çeşme’den geldi, Özlem bizi İstanbul’da buluşturdu. Hiç hayal kırıklığına uğramadım. Karşımda yaşını şahane taşıyan, çok zeki, nüktedan, dost canlısı ve dünya ile barışık bir insan buldum. Gözlerindeki deniz durulmamış, içindeki her şeye meraklı çocuk büyümemişti. Salih Güney’le ahbaplık etmek, bir zevk olup çıktı.

MİCHAEL MEHMET!

Özlem ve Salih’le o gün bugündür hedonist bir üçlü oluşturduk, görüşmeye başladık. Salih Güney, Çeşme’den daima bir günlüğüne geldiği ve ertesi gün döneceği için erken ayrılmak amacıyla öğleden sonra dört gibi buluşuyorduk. Ama kahkahalar bitmeyince masadan kalkamıyor ve Çeşme yolcusu, asla zamanında dönemiyordu İzmir’e.

Nasıl gülmeyelim?

Tam adıyla Mehmet Salih Güney, sinemanın yanı sıra başarılı bir iş insanıydı. 1970’li yıllarda ABD’ye yerleşmiş, sayısız eşleri arasında Amerikalı olanıyla evlenmiş ve restoran açmıştı. Belli bir süre sonra ABD yurttaşı olmaya hak kazandı. Tam mahkemede yemin edip yurttaşlık alacağı gün, dünya Mehmet Ali Ağca’nın Papa’yı vurduğu haberiyle çalkalanıyordu. Amerikalı yargıç, yemin sırası gelen Salih’i “Mehmet” diye karşısına çağırınca, bütün başlar korkuyla ona döndü. Salih, yargıcı can havliyle Mehmet’in Michael’lığına ikna etti ve o gün, Mehmet Salih Güney adıyla girdiği mahkemeden Michael Salih Güney olarak çıktı.

SİNEMA BABALIĞI

Nasıl gülmeyelim?

Buluştuğumuz mekânlarda Salih’i mutlaka tanıyan birileri çıkıyor, masamıza gelip kendisine hayranlık bildirmeleri elbette hoşuna gidiyordu. Yine böyle bir seansta, yandaki masadan bir genç kadın kalkıp geldi. Heyecanlıydı, titriyordu. Elini yüreğine koyup “Benim kalbimdeki yeriniz çok özel...” dedi. Kadın pek güzel, Salih de genç hayranıyla bize caka satmaktan gururlu, yerinde şöyle bir doğruldu. Kadın, ansızın “Siz benim babamsınız!” demesin mi?

Salih’in hali görülmeye değerdi. Doğrulduğu yere yığıldı. Genç kadının hayranlığından babalığına terfi şoku, fal taşı gibi açılan gözlerinde harfiyen “Acaba ne zaman, nerede, hangi kadınla...” diye okunuyordu. Neyse ki yanıt, korktuğu kadar vahim değildi: “Beş yaşındaydım. Babam denizcidir, uzun bir sefere çıkmıştı ve onu çok özlüyordum. Annemle sinemaya gittik, siz kaptan rolündeydiniz. Sizi babama benzettim. Film boyunca sizi gösterip baba, baba diye ağlayarak ortalığı inlettim. Sinemadan çıkarken herkes bize acıyarak bakıyordu. Sanırım annemi terk ettiğiniz eş, beni de size hasret kızınız gibi düşündüler!

HERAKLES’İN PEŞİNDE

Nasıl sevmeyelim?

Salih Güney, tarih kültürüyle parmak ısırtan bir arkeoloji meraklısı. Değerli meslektaşım Özgen Acar, 1982’de Perge kazılarından çalınan Herakles büstünün New York Metropolitan Müzesi’nde sergilendiğini saptamıştı. Ancak çalıntı parçayı geri almak için yapılan girişimler, sonuçsuz kalıyordu. Salih, 1995 yılından öteye heykelin Türkiye’ye geri verilmesi için benzersiz bir mücadele başlattı. Otuz bin imza topladı. Boston’da yürüyüşler düzenledi. 2011 yılında, büstün sahibi görünen Shelby White’a dava açmaya hazırlanıyordu ki heykelin üstü Perge’deki altına kavuşmak üzere Türkiye’ye iade edildi.

Bitsin şu salgın, kavuşalım!

Salih, Türkiye’ye döndükten sonra Bodrum’da antik Myndos Kentini Koruma ve Yaşatma Derneği’ni kurdu. Çok sayıda arkeoloji projesine öncü ve yardımcı oldu, Ankara Üniversitesi Sualtı Arkeoloji Bölümü’yle çalıştı. Kendisi de dalgıç. Yıllar önce yalnız yabancı arkeologların dalış yaptığı Çeşmealtı’nda şimdi onun sayesinde 60 Türk sualtı arkeoloğu var. Salih onlarla dalıyor ve elbirliğiyle Türkiye müzelerine eserler kazandırıyorlar.

Çok yaşa Salih Güney, özlendin. Bitsin artık şu salgın, kavuşalım!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Buzdolabı sendromu 7 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları