Mine G. Kırıkkanat
Mine G. Kırıkkanat kirikkanat@mgkmedya.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Varlık, Yokluk, Hiçlik

03 Mayıs 2015 Pazar

Terör, Fransızca “dehşet” demek olup Büyük Devrimi izleyen çalkantılı yıllarda ülkeye dehşetin egemen olduğu kitlesel infaz döneminin adıdır.
1793’te Devrimci Halk Mahkemeleri’nin kurulması ile başlayıp Robespierre’in iktidardan düşürüldüğü ve tabii kellesinin kesildiği 28 Temmuz 1794’e kadar, sadece bir yıl sürmüştür. Ama salt Fransız halkının değil, tüm insanlık belleğini öylesine derinden dağlamıştır ki; siyasal içerikli şiddet, dünya literatüründe “terör eylemi” ve şiddete başvuran siyasal örgütler de “terör örgütü” diye anılır olmuştur.
Kitle imha silahlarının henüz icat edilmediği o bir yıllık terör döneminde, Fransa’da yaklaşık 500 bin kişi hapsedilmiş, 17 bin kişi kafası kesilerek idam edilmiş, 20 ila 30 bin kişi kurşuna dizilmiş ve Vendée bölgesinde cumhuriyetçilere karşı ayaklanan on binlerce isyancı, kadındı, çocuktu demeden kılıçtan geçirilmiş, yakılmış ya da boğularak katledilmiştir.

***

Ama o meşum bir yılın, tüm dillere “terör” sözcüğüyle sızan asıl dehşet göstergesi, ne dünyanın oldum olası görüp geçirdiği kitlesel katliamlar ne de idam mangalarıdır...
Doktor ve politikacı Joseph Ignace Guillotine’in adını taşıyan ve devrim yıllarında kullanımı yasallaşan giyotinle idamdır!
1792’den öteye Fransa’nın her iline idamlıkların kellesini “acı çekmeden” koparan bir giyotin kurulmuş ve hemen hiç durmadan çalışan giyotin, elbette başkent Paris’in göbeğindeki olmuştur.
Çünkü Büyük Devrim’in liderleri de Paris’tedir, devirdikleri kraliyetin ileri gelenleri de...
Paris’teki giyotin devrilen midir, deviren midir bakmamış, her iki taraftan da binlerce kelle almış; hepsini aynı yerde, aynı sürede ve aynı kesinlikle koparmıştır.
Büyük Devrim, tabii ki teker teker çocuklarının başını da yemiştir. Ama önce kral ve kraliyet rejimiyle birlikte devrilen takım gönderilmiştir giyotine…
İşte onlardan biri, modern kimyanın ve “oksijen” gazının isim babası olup üstüne de kendi soyadıyla anılan Kütlenin Korunumu Yasası’nı bulan Antoine Lavoisier’dir.

***

Devrim mahkemesi, ünlü bilginden önce asistanına idam cezası verir. Lavoisier, sıranın kendisine geleceğini gayet iyi bilir, ama “insan metabolizması” üzerindeki çalışmalarını sürdürmekte ve bilimsel merakı korkuya galebe çalmaktadır. Ertesi gün giyotine gönderilecek asistanına yaptığı veda ziyareti sırasında, kendisinden son bir hizmet ister.
Tarihin adını unuttuğu asistan, kellesi kesildikten sonra bilinci açıksa göz kırpacak, böylece Lavoisier beyin metabolizması hakkında yeni bir bilgi sahibi olacaktır.
Asistan ertesi sabah idam edilir.
Ve rivayet o ki, giyotin bıçağının kestiği kafa sepete düşmeden önce iki kez göz kırpar!
Devrim Mahkemesi, kısa bir süre sonra Lavoisier’nin de idamına hükmeder. Mahkeme Başkanı Jean Baptiste Coffinhal, başladığı bir deneyi bitirmek için kendisinden süre isteyen bilgini, “Cumhuriyetin ne bilgine, ne de kimyagere ihtiyacı var. Yargı süreci tecil edilmez!” diye paylar.
Lavoisier, kendi kafasını giyotine uzattığı 8 Mayıs 1794’te, 51 yaşındadır.
Ve terör döneminin bitmesine sadece iki ay kalmıştır...

***

28 Temmuz 1905 sabahı, çok sayıda cinayet işlemekten giyotinle idama mahkûm edilen Languille adlı katilin son sabahıdır. Vakit gelir, idam infaz edilir. Hükümlünün kellesi gövdesinden ayrılır, gözleri kapanır. İnfazı izleyen hapishane doktoru Beaurieux, “Languille!” diye haykırır. Mevtanın kesik başı, kapalı gözlerini açar. Kendisine seslenen doktora sabitlenir, sonra tekrar yavaş yavaş kapanır.
Cerveau&Psycho (Beyin ve Psikoloji) dergisi yazarı Sebastien Bohler’in bir makalesinde okuduğuma göre, kesik başlara ilişkin bu tür deneyler, günümüzde artık biçare laboratuvar fareleri üzerinden sürdürülüyor.
Çünkü ölüm sonrası bilinç süresi, en net biçimde baş gövdeden ayrıldığında ölçülebiliyor.
Kaderin cilvesine bakınız ki...
“Postmortem” beyin fonksiyonlarının incelendiği ülkelerde kafa keserek idam cezası kalktı.
Hâlâ ve giderek daha çok kafa kesilen ülkelerde ise beyin denilen organın bırakın ölüm sonrasını, yaşarken işlevini takan yok!

 

G NOKTASI
Terör ortamında geçip giden 1 Mayıs 2015’i de geride bıraktık. Kapitalizmin yolsuz işveren hakları, tüm yurtta silahlı ve külahlı hizmetliler tarafından coşkuyla gösterici döverek kutsandı. 
Yarından öteye itip kakmaya, emek ve ekmek çalmaya, itiraz edenin ağzını burnunu kırmaya devam… 
Türkiye’de artık idam cezası yok. Ama hiçbir alışkanlık kaybolmadığından, Osmanlı’daki kelle kesim geleneği; evde karısını çocuğunu, trafikte kavga ettiğini, sokakta da “Allahsız” eylemcileri doğrayan ‘Palalı Terör’e dönüştü. 
Yabancı yatırımcılar, yana yakıla “gel gel” yapan Türkiye’yi birer birer terk ediyorlar. 
Terk edenler, baş gövdeden ayrıldıktan sonra beyin fonksiyonlarını inceleyen takım... 
Milimetrik kesim yapan giyotin aletini icat eden kafa da onların.
Türkiye’den kaçtıklarına göre, bir bildikleri var! 
TÜBİTAK’ın başına hayvanat bahçesi müdürü atayan ve deneyimsiz hukukçuyu imam kökenli diye ağır ceza hâkimi yapan zihniyette, “Yeni Cumhuriyetin ne bilgine ne de adalete ihtiyacı var!” niyetini okuyorlar.
Geçmiş aptallıklar, bugünkü cehaleti doğurdu. Yarınlarımız palalı…

“Hiçbir şey kaybolmaz, hiçbir şey yaratılmaz, her şey dönüşür.”
Antoıne Laurent De Lavoısıer  

 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Buzdolabı sendromu 7 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları