Romano Prodi’yi hatırlarsınız...
1990’lar ve 2000’lerin başında, on yıl arayla, “Zeytin Ağacı” koalisyonu ile merkez solu İtalya’da iktidara taşıyan, büyük oyun kurucu liderlerden biriydi.
İki başbakanlık parantezi arasında, 1999- 2004 yıllarında AB Komisyon Başkanlığı da yaptı.
Dünya düzenini ve taşların nasıl oynadığını özetle bilen birisinden bahsediyoruz.
Prodi otoriter sürüklenişi bugün, “Avrupa demokrasileri, Putin ve Trump otoritarizmleri arasına sıkışmış, kırıldı kırılacak bir vazoyu andırıyor” diyerek anlatıyor:
“Putin ve Trump arasında bağlar, günden güne güçleniyor. ABD, Rusya ve Çin yakınlaştıkça, demokrasilerin çöküşüne tanıklık ediyoruz. Oy vermeye evet gerçi devam ediyoruz. Ama artık ekonomik ya da siyasi saiklerle değil, yalnızca kimlik tercihleri üzerinden oy kullanıyoruz. Kimliklerin oylanması ise dünyayı parçalamaya yarıyor. ABD’de gerçek sorunlar yerine hep daha çok MAGA (ABD’yi yeniden şahlandırmak!) konuşuluyor. Bu dekadanstır. Ve Batı’nın üstünlüğünün sonudur.”
Prodi gene de iyimser.
Öyle bir noktaya gelindi ki önümüzdeki mid-term/2026 ara seçimlerinde, seçmenin önüne ABD’de sandığın getirilip getirilmeyeceği konuşuluyor.
GERİLİM STRATEJİSİ
Sorunun gündeme gelmesine yol açan neden, ABD başkanının 2028’de 3. kez başkanlığı istemesi.
Ukrayna zirvesi ve son Zelenski buluşması vesilesiyle ABD başkanının, Avrupalı liderleri Oval Ofis’te karşısına dizdiği geçen haftaki hani o çok konuşulan fotoğraf vardı ya...
Ardından ortaya daha rezil bir fotoğraf çıktı...
Beyaz Saray’ın hediyelik eşya dükkânında Trump’ın tanesi 50 dolardan satılan “2028 MAGA şapkaları”nı gururla Avrupa liderlere göstermesini ve pazarlamasını izledik!
Belli ki ısrarlı. 2028’de, anayasal tüm engellere karşın, 3. kez başkanlığı almayı deneyecek.
Bunun mümkün olabilmesi için, Trump’ın 2026 ara seçimlerini bir şekilde savuşturması, üzerinden atlaması lazım.
2026 seçimlerinin gereğince yapılması halinde zira, Cumhuriyetçilerin Kongre’yi almalarına imkân yok.
Trump’ın Kongre’yi kaybetmesi halinde ise hakkında bir dizi soruşturmanın açılması, hatta “impeachment/görevden azlin” gündeme gelmesi kaçınılmaz görünüyor.
Bu olasılığı bertaraf etmek amacıyla başkan halihazırda ülkede, “güvenlik gerekçesiyle” bir olağanüstü hal ortamı yaratmaya çalışıyor. Özellikle muhalefetteki Demokrat Partili belediye başkanları ve valilerin yönetimindeki büyük kent ve eyaletlere, “adi suçlarla mücadele” adı altında bildiğiniz üzere orduyu sevk ediyor. Bir tür bu kentleri işgal ediyor.
Demokrat Partili, karaderili Muriel Bowser’ın belediye başkanlığını yaptığı başkent Washington DC’de başlatılan bu hamleyi, Beyaz Saray şimdi Şikago, New York, Baltimore gibi Demokratların güçlü olduğu kentlere ve Trump’ın dişli rakibi Gavin Newsom denetimindeki Kaliforniya’ya genişletmeye hazırlanıyor.
Görev tanımı asayişi sağlamak olmayan ordu ile sokaktaki vatandaşı karşı karşıya getirmenin son derece sakıncalı olduğunu belirten gözlemciler; olası bir kıvılcımla çıkabilecek bir ufak çatışmanın Trump’ın eline istediği bahaneyi vereceğini ve de başkanın akabinde “iç savaş tehlikesi” gerekçesiyle ara seçimleri iptal edebileceğini belirtiyorlar.
Senaryo bu.
AHLAK EVRENİNİN YAYI
Şikago’nun bağlı olduğu Illinois eyaleti valisi JB Pritzker, Trump’ın bu ürkütücü, kara senaryosuna karşı yankı getiren tarihi bir konuşma ile bayrak açıyor.
“Sözlerim alarm verici gelebilir. Maksadım tam da bu, alarm çanları çalmak” diyen Demokrat Partili vali, “Cinayet oranlarının en yüksek olduğu 10 eyaletin 8’i Cumhuriyetçilerin elinde. Ordu neden o eyaletlere gönderilmiyor da suç oranları yarı yarıya düşen buraya, Illinois’a gönderiliyor?” dedikten sonra ekliyor:
“Amaç çünkü üzüm yemek değil, bağcı dövmek. Donald Trump orduyu kendi amaçları için kullanıyor. Buradaki basın mensuplarından yaşananları ortadan öyle nalına, mıhına değil, tüm çıplaklığıyla ve cesaretle anlatmalarını talep ediyorum. Yaşananlar artık sinsice ilerleyen otoriter bir rejimin uygulamaları.”
Trump görevde bulunduğu sekiz ayda büyük hızla ilerliyor...
Yasaları eğip büküyor, anayasal engelleri hiçe sayıyor, kurumların içini boşaltıyor, muhalif TV kanallarını lisans iptalleri ile tehdit ediyor, yalakalık etmeyen bürokratları kovuyor, 2020 Kongre baskınını araştıran hakimleri, savcıları görevden alıyor, yüksek sesle kendisini eleştirenlerin evlerine -geçtiğimiz hafta eski Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton’a yaptığı gibi- şafak operasyonu tertipliyor...
Velhasıl otoriter rejimlerde ne yaşanıyorsa, o yaşanıyor bugün ABD’de.
Illinois valisinin unutulmaz sözleriyle bitirelim bu yazıyı:
“Martin Luther King ‘ahlak evreninin yayı uzundur ama adalete doğru eğilir’ der. Naçizane ben de eklemeliyim ki o yay eğilmesi gereken yere kendiliğinden eğilmez. Tarih bizim de bunun için çaba harcamamız gerektiğini gösterir. Yaşadığımız zamanlar, işte o zamanlardan biri...”