İç gerilimlerin cümlemizi sersem ettiği, burnumuzun ucunu göremez hale getirdiği Türkiye’nin dışında bir dünya var.
Dışımızdaki o dünyada bu hafta, Katar’ın Trump’a “çam sakızı çoban armağanı” vaat ettiği 400 milyon dolarlık bir uçağın şaşkınlığıyla başladı.
Trump’ı eleştirmeye kalkan Demokratlar, hemen ağızlarının payını aldılar.
Sosyal medya hesabından seri biçimde Başkan “Savunma Bakanlığının, şeffaflıkla kamu önünde ücretsiz kabul ettiği bir hediye, sahtekâr demokratları niye geriyor?” diye yazdı.
“Eziklikte bir dünya markasısınız” sözleriyle yere göğe sığmayan bu fil hediyeye itiraz eden demokratlara saldıran ABD Başkanı; “Vergi mükelleflerine sıfır yük getiren böyle bir hediyeyi sadece aptallar geri çevirir” dedi ve de en iyi bildiği “en iyi savunma, saldırıdır” düsturuna sarıldı.
“Hediye uçak” konusu gerçekte öyle basit, sıradan bir magazin mevzu değil.
Trump tipi tüm liderlerin ortak özelliği olan tipik bir “özrü kabahatinden büyük” duruşu ve “hem suçlu hem güçlü” profili tanımlıyor.
Başkanın, Körfez’den 3 trilyon doları aşan yatırım-silah anlaşmalarıyla ülkesine döndüğü düşünüldüğünde; bilinen bütün kurallar ve değerlerin çiğnendiği bir dünyada siyasi- ticari-kişisel ilişkilerin nasıl iç içe geçtiğini anlatıyor.
ABD Başkanı bundan böyle artık nitekim “Arabistanlı Donald” olarak anılıyor.
'DÜNÜN DÜNYASININ' ÖKSÜZLERİ
Değer haritalarımızın oluştuğu “dünün dünyası”nda, ABD başkanları, 400 dolar üstünde hediye kabul edemezdi.
Kurallar ve yasalar buna müsaade etmezdi. Bugün kuralı, yasayı takan yok. Ölçüler ve referanslar askıda.
400 dolar nerede, 400 milyon dolar nerede?
70’ler ve 80 arasında başkanlık yapan Carter, “çıkar çatışması çıkmasın” diye örneğin, fıstık çiftliğini elden çıkarmıştı...
Geçen yıl sonunda 100 yaşında öldüğünde evini görüntüleyen TV’lar, eski Başkanın mutfağında bulaşık teli üzerinde tekrar kullanım amaçlı yıkanmış ve kurumaya bırakılmış fermuarlı buzdolabı poşetlerini belgelediler.
Bunlar, Trump’ın tam da “aptallık” ve “eziklik” olarak tanımladığı tercihler.
Trump’ın dünyasında rüşveti ,kapalı kapılar ardında cebe indirmeyip, şeffaflıkla aldığınızda; öyle anlaşılıyor ki “rüşvet olmak”tan çıkıyor. “Ulu lider” konumu icabı hakkettiğiniz bir komisyona dönüşüyor.
Üstüne 17. yüzyıl hükümranları gibi “devlet benim!” düsturunu benimsemişseniz, “çıkar çatışması” kendiliğinden kalkıyor.
PROTEKTORA HALKI SELAMLAR!
Trump’ın “uçan sarayı” ile başladığımız haftayı, Arnavutluk’un “Avrupa Siyasi Topluluğu” zirvesinde, Meloni’yi dizleri üzerinde karşılayan ev sahibi Başbakan Edi Rama’nın fotoğrafı ile kapattık.
Bu da bir başka “Gördüklerim, okuduklarım doğru mu?” anıydı.
İtalya Başbakanı Meloni’ye sırf hayran olmakla kalmayan, Çizme’ye yönelen göçü… Arnavutluk’un özel göçmen merkezlerinde tutmanın karşılığı olarak Roma’dan 1 milyar avro alan Rama hiç kuşkunuz olmasın ki “tamamıyla duygusal(!)” davranmıyor…
Meloni'nin karşısında yalnız diz çökmekle kalmayan Arnavutluk Başbakanı, bu ayrıcalıklı konuğunu ayrıca-iki ülkenin 100 yıl önceki ilişkilerine sözde espriyle yaptığı bir göndermeyle- “Arnavutluk protektorası halkı adına” da selamlıyor!
Yavşaklığın, yalakalığın, ayarsızlığın, ciddiyetsizliğin bu raddesinden Meloni bile rahatsız oldu.
Kadın olduğu için “ciddi devlet duruşu”nu aşırı derecede önemseyen Meloni, Tiran toplantısından Roma’ya büyük düş kırıklığıyla döndü.
Düş kırıklığının tek nedeni Rama’nın zevzeklikleri değildi
“İtalyan ulusalcıları”nın gözdesi ve de “gururu” olan Meloni, Rama ile istenmeyen magazin malzemesi olması dışında bir de üstüne Avrupa’ya hükmeden “büyük güçler”in aile fotoğrafına giremedi.
Polonya Başbakanı Donald Tusk, Macron, Keir Starmer ve Almanya’nın çiçeği burnunda Şansölyesi Friedrich Merz, İstanbul’dan Tiran’a uçan Zelenski ile “büyük güçler olarak” Ukrayna’nın geleceğini konuştular ve Meloni’yi “fotoğraf”tan dışladılar.
Bu gelişme, Çizme medyasında “Avrupa dengelerinde İtalya’nın yerini Polonya mı alıyor?” yorumlarına yol açtı.
Meloni’nin dışlanmasının bir nedeni “Ukrayna’ya asker yollamam!” dayatması…
Diğer neden, Şansölye Merz’in öncelikli ortaklar bağlamında gözünü “Doğu”ya çevirmesi.
Merz, müttefiklik tercihlerini AB büyükleri ile sınırlamıyor. Ve önceliklerini Almanya’nın geleneksel ve ulusal çıkarları doğrultusunda ikili ilişkiler üzerinden düzenlemeyi yeğliyor.
Merz, klasik bir “eski dünya” politikacısı.
Hafta ortasındaki ilk Bundestag konuşmasını örneğin “Sorumluluk!” sözcüğü ile açtı.
Sosyal Demokratlarla birlikte oluşturduğu koalisyon programının adı da “Almanya için Sorumluluk!”
Kulaklarıma inanamadım. Uzun zamandır işitmediğim bu sözcüğün lugatlardan kovulmuş olduğunu varsayıyordum.
Bir “Epochenbruch/çağ kırılması” dönemi ile anılan Merz hakkında söylenecek çok şey var. Ama yerim bitti. Devamı başka yazıya.