Anayasayı değiştirme yetkisinin sınırları - Hamdi Yaver Aktan
Olaylar Ve Görüşler
Son Köşe Yazıları

Anayasayı değiştirme yetkisinin sınırları - Hamdi Yaver Aktan

21.08.2025 04:00
Güncellenme:
Takip Et:

Anayasanın yapılması “kuruculuk işlevi”dir. Devleti hukuksal ve siyasal bir kurum olarak kuran güç, “kurucu iktidar”dır. Kurucu iktidar devletin organlarını belirler. Yasama- Yürütme- Yargı organlarının statüleri, yetkileri “kurulu iktidar”dır.

Kurucu iktidar, dayanağına ve yetkilerine göre asli ve tali(türev;) iktidar şeklinde ikiye ayrılır. Ayrım önemlidir; asli kurucu iktidar, anayasayı yapar, asli kurucu iktidar yetki vermediğinde, türev kurucu iktidar ancak değiştirilebilir. Bir diğer anlatımla asli kurucu iktidar, devlete hukuksal/ siyasal statü verirken yeniden yapan iktidardır. Anayasa hukukunda bu konuda tartışma bulunmamaktadır.

Tartışma, asli kurucu iktidarın hukuksal niteliğinin olup olmamasında düğümlenmektedir. Yazımızın sınırlarını aşmamak için bu yöndeki anayasa yazınına girilmeyecektir.

Asli kurucu iktidar, istisnaları olmakla birlikte, türev kurucu iktidara münhasıran anayasayı değiştirme yetkisini verir. Anayasa geleneğimizde olduğu gibi 1982 Anayasası da bu şekilde bir düzenleme öngörmüştür. (Anayasa, m.175) Ayrıca asli kurucu iktidar türev kurucu iktidara tanıdığı anayasayı değiştirme yetkisini sınırlayabilir. Bu konuda 1787 ABD, 1949 Federal Alman, 1958 Fransız vd. anayasalar örnek gösterilebilir. Öte yandan türev kurucu iktidarın, değiştirme engeli getiren maddeyi değiştirerek/ kullanarak, bir sonraki aşamada değiştirilme yasağı kapsamındaki sınırlamaları aşarak yeni düzenlemeleri yapabileceği ileri sürülmektedir. Amiyane anlatımla “dolanarak” anayasanın değiştirilemez maddelerini değiştirmek!

DEVLETİN ŞEKLİNİN DEĞİŞMEZLİĞİ

Anayasa yargısını kabul eden anayasalar, anayasayı nihai yorumlama yetkisini anayasa mahkemelerine vermiştir; anayasa değişikliklerini de sınırlı olarak Anayasa Mahkemeleri denetlemektedir. Türkiye’de anayasa yargısı, ilk kez 1961 Anayasası ile getirilmiş, 1982 Anayasası da korumuştur. Altmış yılı aşan bir sürede, kimi zaman öğretide eleştirilse de içtihatlar yerleşmiştir. Kuşkusuz ki mahkeme kararları eleştirilebilir ancak uyulmasında zorunluluk vardır. (Anayasa m. 138/4, 153/6).

Gerek 1924 ile 1961 ve gerekse 1982 anayasaları kurucu türev iktidara, sınırlanmış anayasayı değiştirme yetkisi tanımıştır/ vermiştir. 1924 Anayasası 102. maddesinde Cumhuriyetin değiştirilemeyeceğini, teklif edilemeyeceğini düzenlediği gibi 1961 Anayasası da 4. maddesi ile aynı düzenlemeyi sürdürmüştür. 1982 Anayasası’nın 9. maddesinin “devlet şeklinin değişmezliği” başlığı altındaki düzenlemesi, devlet şeklinin cumhuriyet olduğu hakkındaki anayasa hükmü “değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez” şeklindeydi. 1982 Anayasası ise değiştirme yasağının kapsamını genişletmiştir. Devletin şekli (m. 1), Cumhuriyetin nitelikleri(m. 2), devletin bütünlüğü, resmi dili, bayrağı, milli marşı ve başkenti(m. 3) değiştirme engeli/yasağı altında ve korumasındadır. (m. 4)

Anayasaya göre, “Egemenik, kayıtsız şartsız milletindir. Türk milleti, egemenliğini anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır. Hiçbir kimse veya organ kaynağını anayasadan almayan bir devlet yetkisi”ni kullanamaz. (m. 6) Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) yasama organıdır(m. 7) Anayasa hükümleri yasama organını bağlar (m. 11).

Belirtilen ve diğer anayasalar düzenlemeler karşısında türev kurucu iktidarın (TBMM) anayasayı değiştirme yetkisi sınırlıdır. Emredici hükümlerde hukukta yorum yapılamaz; söz konusu hükümler yoruma açık değildir. Ayrıca, anayasayı nihai olarak yorumlama yetkisine sahip Anayasa Mahkemesi’nin kararları da bu bağlamda gözetilmelidir.

‘DEĞİŞTİRİLMESİ TEKLİF EDİLEMEZ’

1961 Anayasası döneminde münhasıran devlet şeklinin cumhuriyet olduğuna ilişkin 9. madde ile “başlangıç”ta yer alan Cumhuriyetin, anayasadaki niteliklerinin anayasanın diğer kurallarından farklı olduklarına karar veren Anayasa Mahkemesi, 9. madde dışında da değiştirilemeyecek hükümler olduğunu 1973- 1977 arasındaki kararlarında istikrarlı bir biçimde karara bağlamıştır. Bir bakıma sınırlama alanını genişletmiş ve TBMM’nin yetkisiz olduğu “anayasa üstü normlar” oluşturulmuştu. (Erdoğan Teziç, Anayasa Hukuku, İstanbul, 15. Basım, s.92) Eleştirilmiş olsa da Anayasa Mahkemesi kararlarının 1961 Anayasası evresinde de bağlayıcılığı tartışmasızdır; mutlaktır.(m. 152/ son)

1982 Anayasası, 1961 Anayasası’ndan ayrılmış ve değiştirme yasağını normatif olarak genişletmiştir.(m.4) Bir diğer anlatımla, 1961 Anayasası’ndan daha az alanda değiştirme yetkisi tanımıştır türev kurucu iktidara. Bu bağlamda hemen belirtilmelidir ki Anayasa Mahkemesi de önceki evredeki kararlarını sürdürmüştür. Öğretide “esasın biçim yönünden incelenmesi” olarak nitelendirilen uygulamasında Anayasa Mahkemesi, değiştirilemeyecek hükümleri (m. 1,2,3) hüküm altına alan düzenlemeyi( m. 4) göz önüne almakla yetinmemiş, 1961 Anayasası dönemindeki kararlarını geliştirmiştir. Şekil denetimiyle sınırlı inceleme yapan Anayasa Mahkemesi, TBMM’deki sayısal/nitelikli çoğunluk dışında “teklif edilemez”(m. 4) niteliğinde bir değişiklik olup olmadığını da incelemektedir. Bu yaklaşımıyla yüksek mahkeme, ilk dört madde dışındaki maddelerde yapılacak değişikliklerin ilk dört maddeyi etkileyip etkilemediğini “ön sorun” olarak göz önünde bulundurmaktadır. Mahkemenin en son kararında bütün bu hususlar irdelenmiş ve kararda işlenmiştir. (AYM, 2008/ 16 esas, 2008/116 karar, 5.6.2008 tarih, Resmi Gazete, 22 Ekim 2008, Sayı: 27032)

İLK ÜÇ MADDENİN GÜVENCESİ

Anayasa Mahkemesi, değiştirme yasağı getiren 4. maddenin de değiştirilmesinin yasak kapsamında olduğunu belirlemiştir. Kararda bu konu “Yürürlükteki anayasamızın öngördüğü düzen, anayasal normalar bütünü ve bu bütünü somutlaştıran ilk üç maddede ortaya çıkan bir anayasal düzendir. Kurucu iktidarın siyasal düzene ilişkin temel tercihi Anayasanın ilk üç maddesinde bunun somut yansımaları ise diğer maddelerde ortaya çıkmaktadır. 4. madde ise ilk üç maddenin güvencesi olma niteliği itibarıyla doğal olarak değiştirilemezlik özelliğine sahiptir.

Bu durumda anayasanın 4. maddesi dahil olmak üzere her bir maddede yapılacak değişikliklerin siyasal düzende değişikliklere ve kurucu iktidarın yarattığı anayasal dönüşümlere yol açması mümkündür. O halde anayasanın diğer maddelerinde yapılacak değişikliklerle anayasanın 4. maddesinin yasama organı için çizdiği sınırların aşılma olasılığı gözardı edilemez” şeklinde açıklanmıştır. (Bu gerekçe karşısında 2017 anayasa değişiklikleri sonucu getirilen sistem, yazı şöyle kalsın, tez konusu olabilir.)

Aynı kararda yapılan şekilde incelemesinde ayrıca “... Anayasanın ilk üç maddesinde yapılan değişikliklerle doğrudan veya dolaylı olarak aynı sonucu doğuran herhangi bir yasama tasarrufunun da hukuksal geçerlilik kazanması mümkün olmadığından bu doğrultudaki tekliflerin anayasaya uygun olması tasarrufun geçersizliğine engel oluşturmayacaktır” denmiştir.

TBMM’NİN YETKİSİZ OLDUĞU ALAN

Görüldüğü üzere teklif edilebilirlik yönünden (m.148) sayısal çoğunluk yeterli olsa bile anayasanın ilk dört maddesi dışında yapılacak değişiklik teklifleri, ilk dört maddeyi işlevsiz kılacak nitelikte ise değişiklik engeli oluşturacağı kararlaştırılmıştır. Söz konusu kararda anayasanın 10 ve 42. maddelerinde yapılan değişiklikler, ilk madde ile birlikte değerlendirilmiştir. TBMM’nin “yetkisiz olduğu bir alanda” yasama yetkisini kullandığını belirten Anayasa Mahkemesi “esası biçim yönünden” incelemekle değişiklikleri iptal etmiştir. (Teziç, age, s.203)

Normatif düzenleme ve içtihatlar karşısında TBMM başkanı bu nitelikteki bir değişiklik teklifini sayısal çoğunluk olsa bile ön sorun olarak inceleyip “teklif edilemezlik” yasağında olup olmadığını gözeterek işleme koymamakla yükümlüdür. Anayasa hükümleri (m.43, 6, 7, 11) ve Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığı ve mutlaklığı bu sonucu getirmektedir. (m. 153/ son)

Anayasa Mahkemesi kararına devam edelim:

“Anayasanın 2. maddesinde belirtilen Cumhuriyetin temel niteliklerini dolaylı biçimde değiştiren ve işlevsizleştiren bu düzenleme anayasanın 4. maddesinde ifade edilen değiştirme ve değişiklik teklif etme yasağına aykırı olduğundan anayasanın 148. maddesinin ikinci fıkrasında öngörülen teklif koşulunun yerine getirilmiş olduğu kabul edilemez.”

Yüksek Mahkeme bu kararındaki, “Anayasanın 4’üncü maddesinde yer alan bu yasak, belli sayıdaki Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesinin esasında kendileri için bir hak teşkil eden ve niteliği bakımından da bir yasama işlevi olan anayasa değişikliği teklif etmelerini önlemektedir. Başka bir deyimle, değişiklik teklifi, değişmezlik ilkesiyle çatışmıyorsa, anayasada gösterilen şekil şartlarına uygun olarak yöntemi içinde yürüyecek ve şayet çatışıyorsa hiç yapılmayacak, yapılmış ise yöntemi içinde yürütülemeyecektir” gerekçesiyle son sözü söylemiştir.

ANAYASAYA KARŞI HİLE

Tersinin düşünülmesi anayasanın başkalaştırılması (Dr. Sait Güran, Cumhuriyet gazetesi, 27.01.2008) ve anayasanın ilk üç maddesindeki hükümlerin özünün anayasanın diğer maddelerinde yapılacak değişikliklerle boşaltılmasıyla “anayasaya karşı hile” yapılmış olacaktır. (Teziç, Milliyet gazetesi, 25.01.2008)

Öğretide açıklanmış olduğu üzere;

“Anayasalarda, değiştirilmesi yasaklanan kurallara ilişkin değişiklik isteğinin ve cesaretinin yaygınlaşması, aslında hukuku kat kat aşan, toplumdaki siyasi değer yargılarının sarsılmasının bir sonucu olarak değerlendirilmesi gerekir. Bunların değiştirilmesine yönelik siyasi tercihler, ister istemez hukuk düzeninde bir kopmayı ifade eder.” (Teziç, age, s.203)

Anayasal düzenlenmeler, anayasayı nihai olarak yorumlayan Anayasa Mahkemesi kararları karşısında ortaya çıkan hukuksal durum: Anayasanın ilk üç maddesi değiştirilemez, değiştirilmesi teklif edilemez. İlk üç maddeyi koruyan 4. madde de koruma maddesi olmakla değiştirilemezlik kapsamındadır; değiştirilmesi teklif edilemez. İçtihatlar karşısında yapılacak değişiklik teklifleri, ilk dört maddenin alanını etkiliyorsa kabul edilemez, ön sorun olarak incelenerek işleme konulmamalıdır.

Anayasanın başkalaştırılmasına, anayasaya karşı hile yapılmasına yasama organının izin vereceği düşünülemez. Düşünülemez çünkü anayasanın çizdiği yetki sınırının anayasal organ tarafından aşılamayacağını en iyi ve doğru olarak yasama organı bilir!

HAMDİ YAVER AKTAN

YARGITAY ONURSAL DAİRE BAŞKANI

Yazarın Son Yazıları

Tek Çin ilkesi - Wei Xiaodong

Türkiye’de Çin’in Tayvan bölgesi yaygın olarak bilinse de bu bölgeye ilişkin tarihi ve siyasi bilgiler genellikle sınırlı kalmaktadır.

Devamını Oku
05.12.2025
Cumhuriyete sahip çıkma konuşması: Atatürk’ün ‘Bursa Nutku’ - Hamdi Yaver Aktan

Mustafa Kemal Paşa, 3 Şubat 1933 akşamı İzmir Kordon’daki köşkte akşam yemeği sırasında Bursa’daki olayı öğrenir.

Devamını Oku
03.12.2025
Demokraside seçilenler özgür olmalı - Hüseyin Mert

Demokrasi; çağdaş yaşamın, mutluluğun, ekonomik kalkınmanın ve her türlü gelişmenin önkoşulu, altyapısı ve temelidir.

Devamını Oku
03.12.2025
İktidarın eğitimdeki U dönüşleri - Nazım Mutlu

Siyasal yaşamının toplamı çeyrek yüzyılı bulan iktidar partisinin kısa tarihi, sayısız U dönüşleriyle doludur.

Devamını Oku
03.12.2025
Tekke ve zaviyelerin kapatılması - Doç. Dr. Hüner Tuncer

Tekkeler ve zaviyeler, İslamdaki tarikatların dinsel tören, toplantı ve eğitim yerleridir.

Devamını Oku
02.12.2025
Suyun akışını sürdürmek - Dr. Anıl Yıldırım Poyraz

“Su ateşe galiptir ancak bir kaba girerse ateş onu kaynatıp yok eder.” - Mevlana

Devamını Oku
02.12.2025
21.yüzyılda Türkiye’de sosyal demokrasi - Halil Sarıgöz

Sosyal demokrat partilerin tarihsel serüvenine baktığımızda, parti programlarının yalnızca birer teknik metin değil; toplumun yönünü, siyasal aklın niteliğini ve iktidar imgelemini belirleyen kurucu belgeler olduğunu görürüz.

Devamını Oku
01.12.2025
Gıda güvenliği sistemimiz alarm veriyor - Adnan Serpen

Gıda yaşam için olmazsa olmazdır ancak kirlenirse hastalığa, hatta ölüme bile neden olabilmektedir.

Devamını Oku
01.12.2025
Buğra Gökce, Silivri'den Cumhuriyet'e yazdı

Otuz altıncı pazar...

Devamını Oku
29.11.2025
İhanetin adı barış olamaz… - Erol Ertuğrul

Güzel yurdumuzda 23 yıldır uygulanan politikalarla, üniter devlet yapımıza ve Cumhuriyetimizin kuruluş anlayışına uymayan görüşler seslerini yükseltmeye başladı.

Devamını Oku
29.11.2025
İddianame hukukla bağlı mı? - Doğan Erkan

İmamoğlu iddianamesi başından beri hukuk dili yerine tercih edilen siyasal retoriğiyle, delil boşluğuyla, rivayet anlatımlarıyla tartışılıyor.

Devamını Oku
28.11.2025
İmralı ziyareti ve TBMM - Hüseyin Özkahraman

Türkiye’de “Kürt meselesi”, etnik kimlik tartışmalarını aşan; devlet-toplum ilişkilerini, siyasal katılım biçimlerini, demokratikleşme dinamiklerini ve meşruiyet tartışmalarını doğrudan etkileyen çok katmanlı bir olgudur.

Devamını Oku
28.11.2025
Kurucu felsefeye dönüş - Mehmet Tomanbay

Son açıklanan TÜİK verileri enflasyon, işsizlik ve derinleşen yoksulluğun gittikçe büyüyen sorunlar olduğunu göstermektedir.

Devamını Oku
27.11.2025
Seçimin sakatlanması - Cihangir Dumanlı

Anayasamızın 2. maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti demokratik bir devlettir.

Devamını Oku
27.11.2025
Düzensiz dünya nereye gidiyor? - Nejat Eslen

Yeni bin yılın ilk yüzyılının ilk çeyreği yakında bitecek.

Devamını Oku
26.11.2025
İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

Devamını Oku
26.11.2025
Eğitim sürecinde öğretme ve öğrenme - Cihat Karaali

Geçmişte eğitimciler yalnızca öğretmen değillerdi.

Devamını Oku
26.11.2025
Radbruch formülü ve Türkiye bağlamı - Başar Yaltı

Daha önce bu sütunlarda yayımlanan “Adaletsizliği Görmek” (Cumhuriyet, 07.11.2025) başlıklı yazımızda; adalete giden yolun adaletsizliği görmekten geçtiğini, bir hukuk düzeninde karar veren konumundaki tüm görevliler ile hukuk normlarını uygulayan tüm yetkililerin adaletsizliği görmek, önlemek ve adaleti yerine getirmekle görevli olduklarını, adaletsizliği görme yetisine sahip olmayanların yargıç ve savcı yapılmaması gerektiğini belirtmiştik.

Devamını Oku
25.11.2025
Türkiye Araf’ta - Gani Işık

Şimdilerde Türkiye’ye bir hal oldu; Cumhur İttifakı, İmralı ile hemhal oldu.

Devamını Oku
25.11.2025
Öğretmenim, canım benim! - Duran Güldemir

24 Kasım Öğretmenler Günü’nün anlamını ve önemini anlatmak için söylenecek çok söz var elbette ancak Ceyhun Atuf Kansu’nun “Dünyanın Bütün Çiçekleri” şiirinin bu dizeleri sanki bir başka söze gerek yoktur der gibi derin bir duygusallık içine sürüklemektedir bizi.

Devamını Oku
24.11.2025
Uçak kazasının düşündürdükleri... - Cumhur Utku

Geçen hafta Azerbaycan-Gürcistan sınırında düşen askeri uçağımızla ilgili bir tanımı düzeltelim

Devamını Oku
22.11.2025
Türkiye’de şap hastalığı neden hâlâ bitmiyor? - Gülay Ertürk

Türkiye’de hayvancılığın en büyük sorunlarından biri, aradan geçen yüzyıllara rağmen hâlâ kontrol altına alınamayan şap hastalığıdır.

Devamını Oku
21.11.2025
‘Ot otlayanlar’dan bugüne - A. Celal Binzet

Günümüzün yakıcı sorunlarından birisi olan vergi, bozuk sistemin ana nedenlerinin başında geliyor.

Devamını Oku
21.11.2025
Bir döneğin anatomisi - Çiğdem Bayraktar Ör

Dün söylediğini bugün unutuyor; hayır, unutmuyor; “Dün söylediğini yutuyor”!

Devamını Oku
21.11.2025
Dünya Çocuk Hakları Günü - Recep Nas

Çocuk Haklarına İlişkin Sözleşme, 20 Kasım 1989 günü Birleşmiş Milletler’ce kabul edilmiş, 2 Eylül 1990’da yürürlüğe girmiştir.

Devamını Oku
20.11.2025
CHP'nin iktidar kurultayı - Ziya Yergök

Türkiye’nin kurucu ve birinci partisi, iktidarın en güçlü adayı CHP, 28- 30 Kasım tarihlerinde 39. olağan kurultayını yapacak.

Devamını Oku
20.11.2025
Güvenlik kültürü üzerine - Gazi Zorer

Ülkemizin büyük kısmı aktif deprem kuşağında ve sıklıkla depremi yaşıyoruz ama esaslı bir deprem master planımız yok.

Devamını Oku
19.11.2025
Kemalizm karşıtlığının maskesi - Tunay Şendal

Türkiye, 10 Kasım’ın manevi ağırlığı altında, Mustafa Kemal Atatürk’ün mirasına yönelik tartışmaların bir kez daha alevlendiği bir kırılma anına tanık olmuştur.

Devamını Oku
19.11.2025
Gözden gönüle akan bir aydın - Mücteba Binici

Veteriner hekim Nihat Köse ile ilk karşılaşmamız, 1988 yılının ağustos ayında Samsun Sahra Sıhhıye Askeri Okulu’nda başladı.

Devamını Oku
19.11.2025
İhanet ve gerçekler - Doğu Silahçıoğlu

1914-1918 Birinci Paylaşım Savaşı’nda İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan işgaline uğrayan Anadolu; Mustafa Kemal önderliğinde başlatılan Milli Mücadele ve Kurtuluş Savaşı döneminde, ardında yayılmacı sömürgecilerin ve Saray’ın durduğu ihanet dolu bir sürece sahne oldu.

Devamını Oku
18.11.2025
Kavramların sosyal yaşamdaki etkisi - İsmail Doğan

İnsanlık bir arada yaşamaya başladığı andan itibaren sosyalleşme doğal bir gereksinim olarak ortaya çıkmıştır.

Devamını Oku
18.11.2025
Masumiyet karinesi - Suna Türkoğlu

Hukuk devletinin vazgeçilmez unsurlarından biri olan “masumiyet karinesi” veya “suçsuzluk karinesi”, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 38’inci maddesinin dördüncü fıkrasında, “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz” hükmü ile pozitif hukukta da yer almaktadır.

Devamını Oku
17.11.2025
Çalışma yasalarında değişim gerekli mi? - Dr. Engin Ünsal

Yasalar da canlılar gibi zamanla yaşlanır ve işlevini yapamaz duruma gelir.

Devamını Oku
17.11.2025
KKTC 42 yaşında! - İhsan Tayhani

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurulduğu 15 Kasım 1983’te dünyaya gelenler, şimdi 42 yaşındalar ve onlar, anne ve babalarından farklı olarak özgürlüklerinin güvencesi olan bir Cumhuriyetin kucağına doğdular.

Devamını Oku
15.11.2025
Erken yaşta okur yetiştirmek - Prof. Dr. Sedat Sever

Edebiyat yapıtları, Montaigne’in belirlemesiyle, “Bizim kendimizin dışına, ötemize gitmemize” kılavuz olan estetik birer uyarandır.

Devamını Oku
13.11.2025
Sosyalizm ve cumhuriyet - Kaan Eroğuz

Neoliberal küreselleşmenin 40 yılı aşkın sürede yarattığı tahribat...

Devamını Oku
13.11.2025
Hukuk devleti mi, yargı devleti mi? - Av. Erol Türk

Hukuk devleti herkesin, devleti yönetenlerin de hukuka bağlı olduğu, hukukun üstünlüğünü ve temel hak ve özgürlükleri güvence altına alan devlettir.

Devamını Oku
12.11.2025
Ankara Hukuk Fakültesi 100 yaşında - Av. Ahmet AKGÜL

5 Kasım 1925 tarihinde, ilk TBMM binasının toplantı salonunda yapılan törende Ankara’da leyli (yatılı) – nehari (gündüzlü) bir hukuk mektebi açılmıştı.

Devamını Oku
12.11.2025
Onlar daha çocuktu… - Şükrü KARAMAN

Kocaeli’nin Dilovası ilçesinde merdiven altı parfümeri imalathanesinde meydana gelen patlamada üçü çocuk altı emekçi...

Devamını Oku
12.11.2025
Efsanevi bir dönemin sonu - Doç. Dr. Hüner Tuncer

10 Kasım 1938 tarihi, tarihte hiç kuşkusuz bir dönüm noktasıdır! Bu tarihle birlikte Türkiye’de efsanevî bir dönem sona ermiştir. Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren gözlerini her gün yeni bir masala, gerçekleşmesi olanaksız gibi görünen yeni bir düşe açan Türk ulusu, bundan böyle hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağının ayırdına varmaya başlayacaktır.

Devamını Oku
11.11.2025