
Tutuklu Beylikdüzü Belediye Başkanı Mehmet Murat Çalık'ın giderek kilo kaybı yaşadığı öğrenildi.
Bir insanın yaşamı pamuk ipliğine bağlıyken özgürlüğünü kısıtlamak hangi yasaya, hangi vicdana sığar? Beylikdüzü Belediye Başkanı Mehmet Murat Çalık, aylardır iddianamesiz tutuklu. Dün öğrendiğimiz kadarıyla cezaevine sevk edildiği günden bu yana 3 kilo daha kaybetmiş. Çalık, geçmişte iki kez kanser tedavisi gördü, bugün ise lenfoma şüphesiyle karşı karşıya. Ciddi kilo kaybı yaşıyor, tekrarlayan kemik iliği biyopsileri var. Çalık, bütün bunlara rağmen, hâlâ cezaevi duvarları arasında.
Burası, yargının en ağır imtihanlarından biridir: Tutuklama tedbir mi, yoksa infazın başka bir adı mı? Bu soruya verilen yanıt, yalnızca Çalık’ın değil, bu ülkenin adalet anlayışının da aynasıdır.
Hükümlü hakkındaki düzenleme tutuklu lehine yorumlanmalıdır.
5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 16. maddesi, hayatı için kesin tehlike oluşturan hastalıkta infazın erteleneceğini söyler. Daha hafif ama ciddi rahatsızlıklarda bile, infazın tam teşekküllü hastane koşullarında devamı esastır.
Henüz suçluluğu ispatlanmamış bir tutuklunun, hükümlüden daha az korunması masumiyet karinesiyle bağdaşmaz. Ölçülülük ilkesi de en hafif kısıtlama yolunu seçmeyi zorunlu kılar.
AİHM’İN ÖLÇÜSÜ
AİHM’in Buzadji/Moldova kararında altını çizdiği gibi, tutukluluğun devamı soyut katalog suç atıflarıyla açıklanamaz. Somut, “ilgili ve yeterli” gerekçe gerekir. Dahası, neden adli kontrolün yetersiz kalacağı da ortaya konmalıdır.
Türk Ceza Muhakemesi Kanunu’nda da (m.101, m.109) tutuklama istisna, adli kontrol kuraldır. Ağır sağlık riski, bu terazide serbestiyet lehine ağır basar.
SAĞLIK HAKKI VE KÖTÜ MUAMELE YASAĞI
AİHM, Hummatov (Azerbaycan), McGlinchey (Birleşik Krallık) ve Gülay Çetin (Türkiye) kararlarında şu mesajı verir: “Tutukluyu doktora çıkarmak yetmez, tedavi zamanında, uzmanlık düzeyinde ve kesintisiz olmalıdır.”
Anayasa Mahkemesi, Mete Dursun kararında, sağlık durumuna uygun kurumda tutulmayan mahkûmun insan haysiyetiyle bağdaşmayan muameleye maruz kaldığını tespit etmiştir.
Böyle bir ortamda tutuklama cezalandırmaya dönüşmektedir. Yaklaşık 130 gündür iddianame yoktur, ağır sağlık riskine karşın tutukluluk sürmektedir. Bu durumda elektronik kelepçe, konutu terk etmeme, düzenli imza veya hastane gözetiminde adli kontrol gibi alternatif tedbirlerin değerlendirilmesi gerekirken yok sayılması artık sürecin soruşturma noktasından cezalandırma noktasına geldiğini gösteren en net olgudur. Kaldı ki hükümlü dahi olsa bu durumda infazın ertelenmesi müessesi değerlendirilmeliyken tutuklu soruşturmada inat edilmesi anlaşılmamaktadır.
Tekrarlayan tetkikler ve cezaevi-hastane arasındaki sevk döngüsü, “yeterli tıbbi bakım” standardını zedeliyor aynı zamanda tedavide de kesinti yaratıyor. Adli Tıp’tan ilgili durumu onaylayacak rapor istenmesi; soruşturma sürecinde bilinen, uygulanan, yazılı bir gereklilik değildir. Bu uygulama infaz erteleme sürecinde tutuklunun oluşan yeni sağlık durumunun doğrulanması açısından gereklilik olduğu için yapılmaktadır. Murat Çalık’ın yeni bir sağlık durumu yoktur, var olan hastane raporlarının Adli Tıp Kurumu tarafından onayına gereksinim de yoktur. Kaldı ki bu süreçte uygulanmasına gerek dahi olmayan adli tıp sürecinin uygulanmış olmasına rağmen, sağlık raporlarının aile ve avukata geç ulaşması, savunma hakkını ve yargısal denetimi zayıflatmaktadır.
EŞİTLİK VE İNSAN ONURU
Eşitlik ve insan onuru hukuk sisteminin olmazsa olmazıdır. Bir hükümlü, yaşamını tehdit eden hastalıkta infazını erteletebiliyorsa yargılanmayı bekleyen bir tutukluya aynı hak neden tanınmasın?
Gülay Çetin kararının özeti şudur: Özgürlükten yoksun bırakılma rejimi, kişinin unvanına göre değil, insan onuruna göre belirlenir. Mehmet Murat Çalık’ın durumu, bir kişinin sağlığı ile devletin adalet refleksi arasındaki ince çizgide duruyor. Bu çizgiyi, hukukun mu yoksa politikanın mı çizeceğine hep birlikte tanıklık ediyoruz.
Hukuk devleti, en güçsüz, en kırılgan anında bile bireyin hakkını koruyabilendir. Ölçülülük ilkesi, kötü muamele yasağı, sağlık ve yaşam hakkı insanlık tarafından gelişine bulunmuş kavramlar değildir. Kaldı ki bunlar yalnızca kâğıt üzerinde yazılı ilkeler değil, insan yaşamını korumak için vardır.
Bugün bu ilkeler sınanıyor. Yarın, sınanan belki de siz olabilirsiniz!
AV. KEREM DONAT