Dünyayı fethetmenin her zaman iki yolu vardır. Biri kılıçla yani silahla öbürü bilimle yani kalemle olan fetihtir. Kılıcın keskin ucu kısa sürede körelir, zorla aldığı topraklar bir kaya parçası gibi dağılır gider ama bilimin ışığı gökte bir güneş gibi daima parlar.
Bundan olsa gerektir ki kılıçla zapt edilen nice kaleden, ülkeden bugün eser yoktur. Gene kılıçla zapt edilen nice imparatorluklar bir kayaya çarpan cam parçası gibi dağılıp gitmiştir ama bilimin ışığı hâlâ hükmünü sürdürmektedir.
Bunlardan biri gücü -insanoğlunun yüzyıllardır peşinden koşmaktan yorulmadığı gücü-, öbürü ise aklı -hiçbir zaman yeterince kullanılmayan aklı- simgeler. Güç geçicidir ama akıl kalıcıdır.
Bu nedenle olacak ki ufak boylu ama keskin kılıçlı dahi kumandan Napolyon bile “Kılıçla fethedebilirsin ama üstünde oturamazsın” demiştir. Kılıcıyla kendini var eden o küçük dev adam bile aslında hikmetin kılıçta değil, kalemde olduğunu vurgulamadan edememiştir.
Ama bugün hâlâ geçmişten ders almadan zorun gücüyle kılıç üstünde oturmaya çalışanlar vardır. Kenarından kan damlarken oturdukları tahtlardan onlar hâlâ serin bir iskemlenin tadını çıkarıyor gibi davranıyorlar. Bunu onların ikiyüzlülüğüne mi yoksa pişkinliklerine mi vermeli ya da akılsızlıklarına mı? Ne yapılırsa yapılsın ne kadar zaman geçerse geçsin bu soru hiç eskimeyecektir: kılıç mı, kalem mi, zorbalık mı adalet mi? Ve kalemin hikmetinden dem vurulacak ama hep kılıcın (gücün) dediği yapılacaktır. Ta ki insanoğlu bu gidişin kendi sonunu getireceğini anlayıncaya kadar.
Aşağıda anlatılan ve dönemin büyük hükümdarı ile büyük filozofu arasında geçenler bugün açısından da çıkarılması gereken derslerle yüklüdür. Bu aynı zamanda dünyayı fethetmenin iki yolu ve bu iki yolun akıbetlerinin ibretlik hikâyesidir.
PLATON’UN SERENCAMI
MÖ 428 yılında doğan ve asıl adı Aristokles olan ünlü filozof Platon, gençliğinde yaman bir güreşçi olduğu için, geniş omuzlarını vurgulayan Platon takma ismiyle anılmıştır. Yaşamı romanlara konu olacak tam bir serüvendir. Gençliğinde Platon, orta yaşında Aristokles, olgunluk çağında Arapların deyimi ile Eflatun, eflatun-i Cihan olan adamdır, o.
Platon’un hocası Sokrates egemenleri rahatsız ettiği için “dinsizlikle “suçlanıp ölüme mahkûm edilince hapiste öğrencilerinin gözleri önünde kendi elleriyle baldıran zehiri içerek yaşamına son verir, bu tablo karşısında kahreden öğrencisi Platon Atina’yı terk eder. Atina dışındaki zorlu yaşamı tam 12 yıl sürer ünlü filozofun, Mısır’a oradan da İtalya kıyılarına sonra tekrar Yunanistan’a dönüşüne kadar yıllarca sürer gider.
KÖLE PAZARINDA BİR BİLGE VE...
Sirakuza’nın o yıllardaki hükümdarı Diyonisyos edebiyata düşkün zalim bir kraldır. Diyonisyos’un kayınbiraderi Platon’un dostu olan Dion onu kralın da onayıyla Sırakuza’ya davet eder. Platon davete icabet ederek Sirakuza’ya gelir.
Ancak kralla olan sohbetlerinde bazen sözleri birbirine hoş gelmez, çünkü biri akla inanan bilge bir kişidir öbürü gücün gücüne inanmıştır. Bu tartışmaların birinde kral, Platon’u azarlayarak söyledikleri için “Bunlar bir bunağın sözleridir” deyince, Platon karşısındaki kral da olsa sözünü esirgemez, ona “Senin söylediklerinde de bir zalimin sevinci vardır” der. Bunun üzerine kral küplere biner, nasıl benim gibi tek adama bunu söylersin diyerek ünlü filozofu aforoz eder ve onu köle pazarında satması için bir gemi kaptanına teslim eder. Ardından ekler “Onun için kaygılanmayın, öyle bir filozoftur ki olan biteni fark etmeyecektir bile” der.
Platon kaptan tarafından götürüldüğü Agina meydanında bir köle olarak haraç mezat satılırken Atinalı bir dostu tarafından fark edilir. Zengin dostu Girneli Annikeris bilgeyi tanıyıp satın alır. Sonra Atina’da bir okul açması için yanına yüklüce para verip azat eder. Platon bu parayla Atina’nın Hekademos ya da Akademios korusunda 80 dönümlük bir arazi satın alır ve bugün Akademi olarak anılan ünlü okulunu açar. (Bugün kullandığımız “akademi” ismi oradan gelir.)
Platon, okula dönüştürdüğü bu korulukta çam ağaçlarının ve çınarların gölgesinde öğrencileri ile gâh gezinerek gâh oturarak yaptığı sohbetlerde “ideal bir devletin” nasıl kurulacağına kafa yorar. Filozof bu yeşil koruda ideal devletin izini sürerken Sirakuza’dan ikinci bir haberle birlikte bir davet alır.
PLATONİK KALMIŞ BİR DEVLET
Artık zalim kral Diyonisyos ölmüş, oğul Diyonisyos tahta geçmiştir. Bu kez genç kralın dayısı- Platon’un dostu Dion, Platon’un devletle ilgili yönetim modelini Sirakuza’da uygulamak için onun hemen gelmesini ister. Fikirlerini uygulamak için davete icabet eden Platon ikinci kez Sirakuza’ya gider. Ancak Sirakuza’ya gelince bambaşka bir tabloyla karşılaşır. Devletin rüşvet, kayırmacılık, irtikap ve entrikayla çürümüş olduğunu görür. Fikirlerini uygulayabileceği bir ortam kalmamıştır artık. Her şey çürümüş, her şey bozulmuştur.
Platon uygulamaya geçirilmemiş fikirlerin filozofu olarak oradan dönerken 81 yaşında yolda ölür. Bugün daha çok karşılıksız aşkları için kullanılan “Platonik” sözcüğü de bu nedenle türetilmiştir; Platon’un uygulamaya geçirilmemiş fikirlerini betimlemek için.
Ancak unutmamak gerekir ki Sirakuza’dan sonra binlerce devlet kurulup yıkıldı, yüz binlerce Diyonisyos gibi zalim hükümdar gelip geçti bu dünyadan, hiçbirinin hükmü kalmadı ama Platon’un düşüncelerinin hükmü hâlâ sürüyor.
Bu da bilimin ve felsefenin gücünün, kralların ve hükümdarların gücünden daha büyük ve daha kalıcı olduğunun göstergesidir. Çünkü öğrencileri de hâlâ onun açtığı yolda ilerlemeye devam ederler. Bilimin gücü, her zaman, sonunda zorbanın gücünü yener.
SİLİVRİ
Seçilmiş Esenyurt Belediye Başkanı Prof. Dr. Ahmet Özer