Kemal Kılıçdaroğlu - Ahlaksızlığın kurumsallaşması - 2
Olaylar Ve Görüşler
Son Köşe Yazıları

Kemal Kılıçdaroğlu - Ahlaksızlığın kurumsallaşması - 2

21.03.2024 04:00
Güncellenme:
Takip Et:

“Ahlaksızlığın kurumsallaşması” başlıklı yazımdan sonra bir avukat arkadaşımdan şu mesajı aldım. “Maalesef artık insanımız kendisini savunacak bir avukat seçerken ‘Bu avukat kanunlara hâkim midir, bilgili midir?’ diye bakmıyor. ‘Hangi avukatın eli kolu uzun, hangi avukat rüşvet dağıtabilir, Yargıtay’da iş çözebilir, hangisinin iktidarla arası iyi’ gibi adalet kavramının yakınından bile geçmeyen özellikler arıyor ve buna göre bir avukat tutmak istiyor. Demem o ki maalesef bizim mesleğimiz de iktidarın bu ahlaki çöküntüsünden nasibini fazlasıyla aldı.”

Doğrudur, neredeyse bu ahlaki çöküntüden nasibini almayan kurum kalmadı. Ahlak konusunda topluma öncülük etmesi gereken yöneticiler, toplumu besleyen ve diri tutan tüm ahlaki değerlerimizi planlı ve programlı bir şekilde yozlaştırdılar. Bir kez daha ifade edeyim, “planlı ve programlı” bir şekilde yozlaştırdılar ve yozlaştırmaya da devam ediyorlar. Öyle ki ahlaksızlığı kişisel ikballeri üzerinden meşrulaştırıp devlet katında kurumlaştırdılar. Ve sonuç: Bugün rüşvet alanlar, yolsuzluk yapanlar, yasadışı gelir elde edenler, uyuşturucu baronları ve her türlü ahlaksızlığı yapanlar, toplumun önemli bir bölümünde ve iktidar katında itibar görür hale geldi. 

AHLAK VE HAVUZ MEDYASI

Geldiğimiz noktada Saray’da itibar görenler için artık hiçbir şey yasadışı değil, çünkü bunlar için ortada yasa diye bir şey bırakılmadı. O kadar ki önce devlet yöneticileriyle temel atıp sonra “Yahu temel attık ama temelini attığımız yatırımın ihalesini yapmamışız” deyip göstermelik ihale ile aynı müteahhide işi verenler için ahlak da yoktur, yasa da yoktur. Çünkü devleti soymada artık geçerli olan ahlaksız çıkar birliğidir. Yani taşlar bağlanıp, köpekler serbest kalınca devleti tokatlamak, devlet malına çökmek, kanunsuz iş yapmak, karapara aklamak sıradanlaştı. Koskoca Türkiye Cumhuriyeti, buyrukla idare edilen, üçüncü dünya ülkesine dönüştürüldü. (Bu yasadışı ihalede cesaretle muhalefet şerhi yazan bürokratı kutlamak isterim)

Devletin daha kolay soyulması ve kamu kaynaklarının rahatça talanı için, bürokraside liyakat sonlandırıldı. Saray’a yani tek adama sadakat geçer akçe oldu. Devlette; siyaset ve bürokrasi arasındaki dengeyi sağlayan müsteşarlık makamı kaldırıldı. Saray bürokrasisi, bakanlık ve taşra bürokrasisinin yerine geçti. Saray idaresinde “Devletin malı deniz, yemeyen domuz” anlayışı hâkim kılındı. Böylece tek kişilik yürütme organı, ahlaksızlığın kurumsallaşmasında öncülüğü yaptı... Devlet yönetiminde ahlaksızlığın kurumsallaşmasına meşruiyet kazandırma rolü de “havuz medyası”na ve onun bazı yazarlarına verildi. Bakınız Yeni Şafak yazarlarından bir ilahiyatçı (Hayrettin Karaman) “Kötüyü Ayıklamak” başlığıyla çıkan yazısında ne diyor: (14 Haziran 2019) “... ahlak, liyakat, adalet, hakkaniyet bakımından arızalar, eksikler, çürüklükler oluyor, iyi niyetli bazı insanlar da... Doğrucu Davutluk adına olur olmaz zamanlarda biraz da abartarak ve genelleme yaparak şikâyetlerini yayıyorlar.

Dostlar; Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak, akla ve hikmete uymaz. Savaş sırasında adi suçluların cezası infaz edilmez ve biz zalimlerle savaş halindeyiz. Doğrucu Davutluk adına düşmana fırsat vermek ve bindiğimiz dalı kesmek de makul ve meşrudur diyemem!”

Evet, Yeni Şafak’ta böyle diyor bu ilahiyatçı... Sözde ahlakı en iyi bilmesi ve öğretmesi gereken kişi... Bu ne demektir? “Her türlü ahlaksızlığı görmezden gelin, devleti soyanların bir bildiği, ahlaksızlığın da bir hikmeti vardır” anlayışını toplumun hafızasına yerleştirmek demektir. Yani ahlaksızlığa rıza üretmeye çalışmaktır. Ne adına, kim için? Yanıtı biliniyor, din adına, Saray için...

Akif Beki’nin dediği gibi bunlar, “İktidar mücadelesini din mücadelesi, siyasi rakibi din düşmanı, muhalefeti zulüm ordusu, seçimi de din savaşı gibi...” görüyorlar. Bu anlayışta ahlakın zerresi var mı? Yok, çünkü onlar ahlakın en büyük değer olduğunu çoktan unuttular, ahlaksızlığı erdem olarak topluma sunmaya başladılar. 

YASAMA ORGANI VE AHLAK

Oysa “tasavvuf çerçevesinde gelişen Türk ahlakı; barış, sevgi, dostluk, dayanışma, düşküne acıma, fedakârlık ve doğruluk duygularını Anadolu’da kökleştirmiştir. Yunus Emre, Mevlana ve Hacı Bektaş Veli bu ilkeleri sergileyen düşünürlerden bazılarıdır.” (Ahlak Tarihinde Görüşler - Prof. Dr. İbrahim Agâh Çubukçu) Şimdi bu köklerden toplum planlı ve programlı bir şekilde koparılmaktadır. 

Sabri Ülgener Hocamız Zihniyet ve Din İslam Tasavvuf ve Çözülme Devri İktisat Ahlakı’nda şöyle der: “İslam, ortalama bir Müslüman gözüyle, şekil ve ibadet düzeyinden ahlak ve davranış katına yeterince nüfuz etmiş değildir.” Peki, neden “nüfuz etmiş değildir?” Bu olumsuz tablonun ana sorumlusu kimdir? Bana göre siyasiler ve onların temsil ettiği yasama organıdır. 

Yasama organının devleti soyanların aklandığı bir yapıya dönüşmesi, hem siyasete hem de siyaset yapan politikacılara duyulması gereken güveni temelden sarsmıştır. Günümüzde ahlaklı davranıp topluma örnek olması gereken bu kişiler, ahlaksızlıkları ve yalanlarıyla topluma örnek oluyorlar. O kadar ki yaptıkları yolsuzlukların boyutu ölçüsünde toplumun belli bir kesiminden alkış alıyor, itibar görüyorlar. Oysa ahlaklı olmanın insana, doğaya sorumluluğu da beraberinde getirdiğini unutmamak gerekiyor. 

Afet İnan’ın dediği gibi “Ahlak mukaddestir; çünkü aynı kıymette eşi yoktur ve başka hiçbir nevi kıymetle ölçülemez.” (Medeni Bilgiler)

Öte yandan TBMM adına kamu harcamalarını denetleyen Sayıştay’ın işlevsiz hale getirilmesi, denetçi raporlarının yöneticilerce sansürlenmesi; ahlaksızlığın önce sıradanlaşmasına, sonra normalleşmesine ve daha sonra da kurumsallaşmasına yol açmıştır. Sayıştay o kadar işlevsiz hale getirilmiştir ki Saray bürokrasisi Sayıştay denetçilerinin sordukları sorulara dahi cevap vermemeyi olağanlaştırmıştır. Çünkü TBMM’yi yöneten zihniyet bunu istemektedir. Bırakın Sayıştay denetçilerinin sorularına yanıt vermeyi, milletvekillerinin sorularına dahi -Anayasanın açık hükmüne rağmen- yanıt vermemeyi Saray güç gösterisi olarak TBMM’nin önüne koymaktadır.  

KURULUŞTAKİ DUYARLILIK...

Cumhuriyeti kuranlar, ülkelerin parasızlıktan değil, ahlaksızlıktan çöktüğünü biliyorlardı. Osmanlı’nın son dönemlerindeki çürümeyi ve bunun devlet yapısını nasıl yozlaştırdığını gördükleri için bu konuda çok duyarlı davranmışlardır. Çünkü Gazi Mustafa Kemal Atatürk, “Herhangi bir hizmete talip olanlar çok namuskâr olmalıdır” der. Bunun içindir ki adı yolsuzluğa bulaşan bakanları, milletvekillerini yargıya göndermekten çekinmemişlerdir. Harcanan her kuruşun hesabını hem tutmuş hem de hesabını vermişlerdir. Örneğin; 18 Aralık 1927’de dönemin bahriye bakanı yargılanmış ve daha sonra hapse atılmıştır. 14 Nisan 1928’de dönemin ticaret bakanı yargılanmış ve sonrasında hem hapis hem de para cezasına mahkûm edilmiştir. 8 Mayıs 1928’de Meclis veznesindeki bir yolsuzluk nedeniyle bir milletvekili yargılanmış ve sonrasında hapse mahkûm edilmiştir. 16 Şubat 1929’da dönemin bahriye ve maliye bakanları yargılanmış ve sonrasında da 22 bin altını geri ödemeye mahkûm edilmişlerdir. İşte o Meclis’in adı “Gazi Meclis”ti. 

Bugünkü TBMM’de ise kuruluşundaki ahlaki duyarlılığı görmek mümkün değil. Tam aksine Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nda (TMSF) yolsuzluk yapanlar hakkında “soruşturma ve kovuşturma yapılamaz” diye yasa bile çıkarmıştır. Bu tuzun koktuğunun yani ahlaksızlığın kurumsallaştığının çok somut göstergesidir. Kaldı ki bir düzenlemenin hukuki olması onun ahlaki olduğu anlamına gelmez. Açıkça söylemek gerekirse yargı ve yürütme organındaki çürümenin ana kaynağı, yasama organının da çürümenin bir parçasına dönüşmesidir. Siyaset halka hizmet etmekten çıkmış, kısa yoldan zenginleşmenin alanı haline dönüşmüştür. Oysa siyaset halka hizmet etmeyi temel görev edinenlerin alanı olmak zorundadır. 

SONUÇ

Çürümenin derinleştiği, ahlaki yozlaşmanın kurumsallaştığı, vurdumduymazlığın arttığı bir ülkede bireyler önce toplum olma vasfını kaybederler. Çürüme ve yozlaşma toplumu bölüp parçalar. Gelecek umudunu yok eder. Bugün gençlerimiz umudu yurtdışında arıyorlarsa temel nedenini burada aramak gerekir. 

Çürümeden ve topyekûn çöküşten kurtuluş için sorunun kaynağına inmeli, teşhisi doğru koymalıyız. Türkiye, bir an önce siyasetten başlamak üzere her alanda ahlaki bir yenilenmeyi, ahlaki bir rönesansı gerçekleştirmek zorundadır. “Siyasi etik yasası”nı çıkarmak zorundadır. “Yolsuzlukla mücadele yasası”nı çıkarmak zorundadır. 

Siyasete girenlerin mal varlıklarını kamuoyuna açıklamalarını zorunlu kılan yasayı çıkarmak zorundadır. Devlette liyakati önceleyen yasayı çıkarmak zorundadır. Sayıştay’ın “Uluslararası Yüksek Denetim Kurulları Örgütü” (İNTOSAI) kurallarına göre denetim yapmasını öngören yasal düzenlemeyi yapmak zorundadır. Böylece siyasetin finansmanından başlayarak siyaset kurumunu ahlak ekseninde yeniden ayağa kaldırmak zorundayız. 

Dostlar! Bu ahlak kavgası hiçbir kavgaya benzemez. Bu ekmek kavgası değildir. Bu koltuk kavgası değildir. Bu bir haysiyet kavgasıdır, varoluş kavgasıdır. Vatan kavgasıdır. Bu kavgayı vermek zorundayız...

KEMAL KILIÇDAROĞLU

CHP 7. GENEL BAŞKANI

Yazarın Son Yazıları

Tek Çin ilkesi - Wei Xiaodong

Türkiye’de Çin’in Tayvan bölgesi yaygın olarak bilinse de bu bölgeye ilişkin tarihi ve siyasi bilgiler genellikle sınırlı kalmaktadır.

Devamını Oku
05.12.2025
İktidarın eğitimdeki U dönüşleri - Nazım Mutlu

Siyasal yaşamının toplamı çeyrek yüzyılı bulan iktidar partisinin kısa tarihi, sayısız U dönüşleriyle doludur.

Devamını Oku
03.12.2025
Cumhuriyete sahip çıkma konuşması: Atatürk’ün ‘Bursa Nutku’ - Hamdi Yaver Aktan

Mustafa Kemal Paşa, 3 Şubat 1933 akşamı İzmir Kordon’daki köşkte akşam yemeği sırasında Bursa’daki olayı öğrenir.

Devamını Oku
03.12.2025
Demokraside seçilenler özgür olmalı - Hüseyin Mert

Demokrasi; çağdaş yaşamın, mutluluğun, ekonomik kalkınmanın ve her türlü gelişmenin önkoşulu, altyapısı ve temelidir.

Devamını Oku
03.12.2025
Tekke ve zaviyelerin kapatılması - Doç. Dr. Hüner Tuncer

Tekkeler ve zaviyeler, İslamdaki tarikatların dinsel tören, toplantı ve eğitim yerleridir.

Devamını Oku
02.12.2025
Suyun akışını sürdürmek - Dr. Anıl Yıldırım Poyraz

“Su ateşe galiptir ancak bir kaba girerse ateş onu kaynatıp yok eder.” - Mevlana

Devamını Oku
02.12.2025
21.yüzyılda Türkiye’de sosyal demokrasi - Halil Sarıgöz

Sosyal demokrat partilerin tarihsel serüvenine baktığımızda, parti programlarının yalnızca birer teknik metin değil; toplumun yönünü, siyasal aklın niteliğini ve iktidar imgelemini belirleyen kurucu belgeler olduğunu görürüz.

Devamını Oku
01.12.2025
Gıda güvenliği sistemimiz alarm veriyor - Adnan Serpen

Gıda yaşam için olmazsa olmazdır ancak kirlenirse hastalığa, hatta ölüme bile neden olabilmektedir.

Devamını Oku
01.12.2025
Buğra Gökce, Silivri'den Cumhuriyet'e yazdı

Otuz altıncı pazar...

Devamını Oku
29.11.2025
İhanetin adı barış olamaz… - Erol Ertuğrul

Güzel yurdumuzda 23 yıldır uygulanan politikalarla, üniter devlet yapımıza ve Cumhuriyetimizin kuruluş anlayışına uymayan görüşler seslerini yükseltmeye başladı.

Devamını Oku
29.11.2025
İddianame hukukla bağlı mı? - Doğan Erkan

İmamoğlu iddianamesi başından beri hukuk dili yerine tercih edilen siyasal retoriğiyle, delil boşluğuyla, rivayet anlatımlarıyla tartışılıyor.

Devamını Oku
28.11.2025
İmralı ziyareti ve TBMM - Hüseyin Özkahraman

Türkiye’de “Kürt meselesi”, etnik kimlik tartışmalarını aşan; devlet-toplum ilişkilerini, siyasal katılım biçimlerini, demokratikleşme dinamiklerini ve meşruiyet tartışmalarını doğrudan etkileyen çok katmanlı bir olgudur.

Devamını Oku
28.11.2025
Seçimin sakatlanması - Cihangir Dumanlı

Anayasamızın 2. maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti demokratik bir devlettir.

Devamını Oku
27.11.2025
Kurucu felsefeye dönüş - Mehmet Tomanbay

Son açıklanan TÜİK verileri enflasyon, işsizlik ve derinleşen yoksulluğun gittikçe büyüyen sorunlar olduğunu göstermektedir.

Devamını Oku
27.11.2025
Düzensiz dünya nereye gidiyor? - Nejat Eslen

Yeni bin yılın ilk yüzyılının ilk çeyreği yakında bitecek.

Devamını Oku
26.11.2025
İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

Devamını Oku
26.11.2025
Eğitim sürecinde öğretme ve öğrenme - Cihat Karaali

Geçmişte eğitimciler yalnızca öğretmen değillerdi.

Devamını Oku
26.11.2025
Radbruch formülü ve Türkiye bağlamı - Başar Yaltı

Daha önce bu sütunlarda yayımlanan “Adaletsizliği Görmek” (Cumhuriyet, 07.11.2025) başlıklı yazımızda; adalete giden yolun adaletsizliği görmekten geçtiğini, bir hukuk düzeninde karar veren konumundaki tüm görevliler ile hukuk normlarını uygulayan tüm yetkililerin adaletsizliği görmek, önlemek ve adaleti yerine getirmekle görevli olduklarını, adaletsizliği görme yetisine sahip olmayanların yargıç ve savcı yapılmaması gerektiğini belirtmiştik.

Devamını Oku
25.11.2025
Türkiye Araf’ta - Gani Işık

Şimdilerde Türkiye’ye bir hal oldu; Cumhur İttifakı, İmralı ile hemhal oldu.

Devamını Oku
25.11.2025
Öğretmenim, canım benim! - Duran Güldemir

24 Kasım Öğretmenler Günü’nün anlamını ve önemini anlatmak için söylenecek çok söz var elbette ancak Ceyhun Atuf Kansu’nun “Dünyanın Bütün Çiçekleri” şiirinin bu dizeleri sanki bir başka söze gerek yoktur der gibi derin bir duygusallık içine sürüklemektedir bizi.

Devamını Oku
24.11.2025
Uçak kazasının düşündürdükleri... - Cumhur Utku

Geçen hafta Azerbaycan-Gürcistan sınırında düşen askeri uçağımızla ilgili bir tanımı düzeltelim

Devamını Oku
22.11.2025
‘Ot otlayanlar’dan bugüne - A. Celal Binzet

Günümüzün yakıcı sorunlarından birisi olan vergi, bozuk sistemin ana nedenlerinin başında geliyor.

Devamını Oku
21.11.2025
Bir döneğin anatomisi - Çiğdem Bayraktar Ör

Dün söylediğini bugün unutuyor; hayır, unutmuyor; “Dün söylediğini yutuyor”!

Devamını Oku
21.11.2025
Türkiye’de şap hastalığı neden hâlâ bitmiyor? - Gülay Ertürk

Türkiye’de hayvancılığın en büyük sorunlarından biri, aradan geçen yüzyıllara rağmen hâlâ kontrol altına alınamayan şap hastalığıdır.

Devamını Oku
21.11.2025
Dünya Çocuk Hakları Günü - Recep Nas

Çocuk Haklarına İlişkin Sözleşme, 20 Kasım 1989 günü Birleşmiş Milletler’ce kabul edilmiş, 2 Eylül 1990’da yürürlüğe girmiştir.

Devamını Oku
20.11.2025
CHP'nin iktidar kurultayı - Ziya Yergök

Türkiye’nin kurucu ve birinci partisi, iktidarın en güçlü adayı CHP, 28- 30 Kasım tarihlerinde 39. olağan kurultayını yapacak.

Devamını Oku
20.11.2025
Güvenlik kültürü üzerine - Gazi Zorer

Ülkemizin büyük kısmı aktif deprem kuşağında ve sıklıkla depremi yaşıyoruz ama esaslı bir deprem master planımız yok.

Devamını Oku
19.11.2025
Kemalizm karşıtlığının maskesi - Tunay Şendal

Türkiye, 10 Kasım’ın manevi ağırlığı altında, Mustafa Kemal Atatürk’ün mirasına yönelik tartışmaların bir kez daha alevlendiği bir kırılma anına tanık olmuştur.

Devamını Oku
19.11.2025
Gözden gönüle akan bir aydın - Mücteba Binici

Veteriner hekim Nihat Köse ile ilk karşılaşmamız, 1988 yılının ağustos ayında Samsun Sahra Sıhhıye Askeri Okulu’nda başladı.

Devamını Oku
19.11.2025
İhanet ve gerçekler - Doğu Silahçıoğlu

1914-1918 Birinci Paylaşım Savaşı’nda İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan işgaline uğrayan Anadolu; Mustafa Kemal önderliğinde başlatılan Milli Mücadele ve Kurtuluş Savaşı döneminde, ardında yayılmacı sömürgecilerin ve Saray’ın durduğu ihanet dolu bir sürece sahne oldu.

Devamını Oku
18.11.2025
Kavramların sosyal yaşamdaki etkisi - İsmail Doğan

İnsanlık bir arada yaşamaya başladığı andan itibaren sosyalleşme doğal bir gereksinim olarak ortaya çıkmıştır.

Devamını Oku
18.11.2025
Masumiyet karinesi - Suna Türkoğlu

Hukuk devletinin vazgeçilmez unsurlarından biri olan “masumiyet karinesi” veya “suçsuzluk karinesi”, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 38’inci maddesinin dördüncü fıkrasında, “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz” hükmü ile pozitif hukukta da yer almaktadır.

Devamını Oku
17.11.2025
Çalışma yasalarında değişim gerekli mi? - Dr. Engin Ünsal

Yasalar da canlılar gibi zamanla yaşlanır ve işlevini yapamaz duruma gelir.

Devamını Oku
17.11.2025
KKTC 42 yaşında! - İhsan Tayhani

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurulduğu 15 Kasım 1983’te dünyaya gelenler, şimdi 42 yaşındalar ve onlar, anne ve babalarından farklı olarak özgürlüklerinin güvencesi olan bir Cumhuriyetin kucağına doğdular.

Devamını Oku
15.11.2025
Erken yaşta okur yetiştirmek - Prof. Dr. Sedat Sever

Edebiyat yapıtları, Montaigne’in belirlemesiyle, “Bizim kendimizin dışına, ötemize gitmemize” kılavuz olan estetik birer uyarandır.

Devamını Oku
13.11.2025
Sosyalizm ve cumhuriyet - Kaan Eroğuz

Neoliberal küreselleşmenin 40 yılı aşkın sürede yarattığı tahribat...

Devamını Oku
13.11.2025
Hukuk devleti mi, yargı devleti mi? - Av. Erol Türk

Hukuk devleti herkesin, devleti yönetenlerin de hukuka bağlı olduğu, hukukun üstünlüğünü ve temel hak ve özgürlükleri güvence altına alan devlettir.

Devamını Oku
12.11.2025
Ankara Hukuk Fakültesi 100 yaşında - Av. Ahmet AKGÜL

5 Kasım 1925 tarihinde, ilk TBMM binasının toplantı salonunda yapılan törende Ankara’da leyli (yatılı) – nehari (gündüzlü) bir hukuk mektebi açılmıştı.

Devamını Oku
12.11.2025
Onlar daha çocuktu… - Şükrü KARAMAN

Kocaeli’nin Dilovası ilçesinde merdiven altı parfümeri imalathanesinde meydana gelen patlamada üçü çocuk altı emekçi...

Devamını Oku
12.11.2025
Efsanevi bir dönemin sonu - Doç. Dr. Hüner Tuncer

10 Kasım 1938 tarihi, tarihte hiç kuşkusuz bir dönüm noktasıdır! Bu tarihle birlikte Türkiye’de efsanevî bir dönem sona ermiştir. Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren gözlerini her gün yeni bir masala, gerçekleşmesi olanaksız gibi görünen yeni bir düşe açan Türk ulusu, bundan böyle hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağının ayırdına varmaya başlayacaktır.

Devamını Oku
11.11.2025

İlgili Haberler