Kemal Kılıçdaroğlu - Ahlaksızlığın kurumsallaşması - 2
Olaylar Ve Görüşler
Son Köşe Yazıları

Kemal Kılıçdaroğlu - Ahlaksızlığın kurumsallaşması - 2

21.03.2024 04:00
Güncellenme:
Takip Et:

“Ahlaksızlığın kurumsallaşması” başlıklı yazımdan sonra bir avukat arkadaşımdan şu mesajı aldım. “Maalesef artık insanımız kendisini savunacak bir avukat seçerken ‘Bu avukat kanunlara hâkim midir, bilgili midir?’ diye bakmıyor. ‘Hangi avukatın eli kolu uzun, hangi avukat rüşvet dağıtabilir, Yargıtay’da iş çözebilir, hangisinin iktidarla arası iyi’ gibi adalet kavramının yakınından bile geçmeyen özellikler arıyor ve buna göre bir avukat tutmak istiyor. Demem o ki maalesef bizim mesleğimiz de iktidarın bu ahlaki çöküntüsünden nasibini fazlasıyla aldı.”

Doğrudur, neredeyse bu ahlaki çöküntüden nasibini almayan kurum kalmadı. Ahlak konusunda topluma öncülük etmesi gereken yöneticiler, toplumu besleyen ve diri tutan tüm ahlaki değerlerimizi planlı ve programlı bir şekilde yozlaştırdılar. Bir kez daha ifade edeyim, “planlı ve programlı” bir şekilde yozlaştırdılar ve yozlaştırmaya da devam ediyorlar. Öyle ki ahlaksızlığı kişisel ikballeri üzerinden meşrulaştırıp devlet katında kurumlaştırdılar. Ve sonuç: Bugün rüşvet alanlar, yolsuzluk yapanlar, yasadışı gelir elde edenler, uyuşturucu baronları ve her türlü ahlaksızlığı yapanlar, toplumun önemli bir bölümünde ve iktidar katında itibar görür hale geldi. 

AHLAK VE HAVUZ MEDYASI

Geldiğimiz noktada Saray’da itibar görenler için artık hiçbir şey yasadışı değil, çünkü bunlar için ortada yasa diye bir şey bırakılmadı. O kadar ki önce devlet yöneticileriyle temel atıp sonra “Yahu temel attık ama temelini attığımız yatırımın ihalesini yapmamışız” deyip göstermelik ihale ile aynı müteahhide işi verenler için ahlak da yoktur, yasa da yoktur. Çünkü devleti soymada artık geçerli olan ahlaksız çıkar birliğidir. Yani taşlar bağlanıp, köpekler serbest kalınca devleti tokatlamak, devlet malına çökmek, kanunsuz iş yapmak, karapara aklamak sıradanlaştı. Koskoca Türkiye Cumhuriyeti, buyrukla idare edilen, üçüncü dünya ülkesine dönüştürüldü. (Bu yasadışı ihalede cesaretle muhalefet şerhi yazan bürokratı kutlamak isterim)

Devletin daha kolay soyulması ve kamu kaynaklarının rahatça talanı için, bürokraside liyakat sonlandırıldı. Saray’a yani tek adama sadakat geçer akçe oldu. Devlette; siyaset ve bürokrasi arasındaki dengeyi sağlayan müsteşarlık makamı kaldırıldı. Saray bürokrasisi, bakanlık ve taşra bürokrasisinin yerine geçti. Saray idaresinde “Devletin malı deniz, yemeyen domuz” anlayışı hâkim kılındı. Böylece tek kişilik yürütme organı, ahlaksızlığın kurumsallaşmasında öncülüğü yaptı... Devlet yönetiminde ahlaksızlığın kurumsallaşmasına meşruiyet kazandırma rolü de “havuz medyası”na ve onun bazı yazarlarına verildi. Bakınız Yeni Şafak yazarlarından bir ilahiyatçı (Hayrettin Karaman) “Kötüyü Ayıklamak” başlığıyla çıkan yazısında ne diyor: (14 Haziran 2019) “... ahlak, liyakat, adalet, hakkaniyet bakımından arızalar, eksikler, çürüklükler oluyor, iyi niyetli bazı insanlar da... Doğrucu Davutluk adına olur olmaz zamanlarda biraz da abartarak ve genelleme yaparak şikâyetlerini yayıyorlar.

Dostlar; Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak, akla ve hikmete uymaz. Savaş sırasında adi suçluların cezası infaz edilmez ve biz zalimlerle savaş halindeyiz. Doğrucu Davutluk adına düşmana fırsat vermek ve bindiğimiz dalı kesmek de makul ve meşrudur diyemem!”

Evet, Yeni Şafak’ta böyle diyor bu ilahiyatçı... Sözde ahlakı en iyi bilmesi ve öğretmesi gereken kişi... Bu ne demektir? “Her türlü ahlaksızlığı görmezden gelin, devleti soyanların bir bildiği, ahlaksızlığın da bir hikmeti vardır” anlayışını toplumun hafızasına yerleştirmek demektir. Yani ahlaksızlığa rıza üretmeye çalışmaktır. Ne adına, kim için? Yanıtı biliniyor, din adına, Saray için...

Akif Beki’nin dediği gibi bunlar, “İktidar mücadelesini din mücadelesi, siyasi rakibi din düşmanı, muhalefeti zulüm ordusu, seçimi de din savaşı gibi...” görüyorlar. Bu anlayışta ahlakın zerresi var mı? Yok, çünkü onlar ahlakın en büyük değer olduğunu çoktan unuttular, ahlaksızlığı erdem olarak topluma sunmaya başladılar. 

YASAMA ORGANI VE AHLAK

Oysa “tasavvuf çerçevesinde gelişen Türk ahlakı; barış, sevgi, dostluk, dayanışma, düşküne acıma, fedakârlık ve doğruluk duygularını Anadolu’da kökleştirmiştir. Yunus Emre, Mevlana ve Hacı Bektaş Veli bu ilkeleri sergileyen düşünürlerden bazılarıdır.” (Ahlak Tarihinde Görüşler - Prof. Dr. İbrahim Agâh Çubukçu) Şimdi bu köklerden toplum planlı ve programlı bir şekilde koparılmaktadır. 

Sabri Ülgener Hocamız Zihniyet ve Din İslam Tasavvuf ve Çözülme Devri İktisat Ahlakı’nda şöyle der: “İslam, ortalama bir Müslüman gözüyle, şekil ve ibadet düzeyinden ahlak ve davranış katına yeterince nüfuz etmiş değildir.” Peki, neden “nüfuz etmiş değildir?” Bu olumsuz tablonun ana sorumlusu kimdir? Bana göre siyasiler ve onların temsil ettiği yasama organıdır. 

Yasama organının devleti soyanların aklandığı bir yapıya dönüşmesi, hem siyasete hem de siyaset yapan politikacılara duyulması gereken güveni temelden sarsmıştır. Günümüzde ahlaklı davranıp topluma örnek olması gereken bu kişiler, ahlaksızlıkları ve yalanlarıyla topluma örnek oluyorlar. O kadar ki yaptıkları yolsuzlukların boyutu ölçüsünde toplumun belli bir kesiminden alkış alıyor, itibar görüyorlar. Oysa ahlaklı olmanın insana, doğaya sorumluluğu da beraberinde getirdiğini unutmamak gerekiyor. 

Afet İnan’ın dediği gibi “Ahlak mukaddestir; çünkü aynı kıymette eşi yoktur ve başka hiçbir nevi kıymetle ölçülemez.” (Medeni Bilgiler)

Öte yandan TBMM adına kamu harcamalarını denetleyen Sayıştay’ın işlevsiz hale getirilmesi, denetçi raporlarının yöneticilerce sansürlenmesi; ahlaksızlığın önce sıradanlaşmasına, sonra normalleşmesine ve daha sonra da kurumsallaşmasına yol açmıştır. Sayıştay o kadar işlevsiz hale getirilmiştir ki Saray bürokrasisi Sayıştay denetçilerinin sordukları sorulara dahi cevap vermemeyi olağanlaştırmıştır. Çünkü TBMM’yi yöneten zihniyet bunu istemektedir. Bırakın Sayıştay denetçilerinin sorularına yanıt vermeyi, milletvekillerinin sorularına dahi -Anayasanın açık hükmüne rağmen- yanıt vermemeyi Saray güç gösterisi olarak TBMM’nin önüne koymaktadır.  

KURULUŞTAKİ DUYARLILIK...

Cumhuriyeti kuranlar, ülkelerin parasızlıktan değil, ahlaksızlıktan çöktüğünü biliyorlardı. Osmanlı’nın son dönemlerindeki çürümeyi ve bunun devlet yapısını nasıl yozlaştırdığını gördükleri için bu konuda çok duyarlı davranmışlardır. Çünkü Gazi Mustafa Kemal Atatürk, “Herhangi bir hizmete talip olanlar çok namuskâr olmalıdır” der. Bunun içindir ki adı yolsuzluğa bulaşan bakanları, milletvekillerini yargıya göndermekten çekinmemişlerdir. Harcanan her kuruşun hesabını hem tutmuş hem de hesabını vermişlerdir. Örneğin; 18 Aralık 1927’de dönemin bahriye bakanı yargılanmış ve daha sonra hapse atılmıştır. 14 Nisan 1928’de dönemin ticaret bakanı yargılanmış ve sonrasında hem hapis hem de para cezasına mahkûm edilmiştir. 8 Mayıs 1928’de Meclis veznesindeki bir yolsuzluk nedeniyle bir milletvekili yargılanmış ve sonrasında hapse mahkûm edilmiştir. 16 Şubat 1929’da dönemin bahriye ve maliye bakanları yargılanmış ve sonrasında da 22 bin altını geri ödemeye mahkûm edilmişlerdir. İşte o Meclis’in adı “Gazi Meclis”ti. 

Bugünkü TBMM’de ise kuruluşundaki ahlaki duyarlılığı görmek mümkün değil. Tam aksine Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nda (TMSF) yolsuzluk yapanlar hakkında “soruşturma ve kovuşturma yapılamaz” diye yasa bile çıkarmıştır. Bu tuzun koktuğunun yani ahlaksızlığın kurumsallaştığının çok somut göstergesidir. Kaldı ki bir düzenlemenin hukuki olması onun ahlaki olduğu anlamına gelmez. Açıkça söylemek gerekirse yargı ve yürütme organındaki çürümenin ana kaynağı, yasama organının da çürümenin bir parçasına dönüşmesidir. Siyaset halka hizmet etmekten çıkmış, kısa yoldan zenginleşmenin alanı haline dönüşmüştür. Oysa siyaset halka hizmet etmeyi temel görev edinenlerin alanı olmak zorundadır. 

SONUÇ

Çürümenin derinleştiği, ahlaki yozlaşmanın kurumsallaştığı, vurdumduymazlığın arttığı bir ülkede bireyler önce toplum olma vasfını kaybederler. Çürüme ve yozlaşma toplumu bölüp parçalar. Gelecek umudunu yok eder. Bugün gençlerimiz umudu yurtdışında arıyorlarsa temel nedenini burada aramak gerekir. 

Çürümeden ve topyekûn çöküşten kurtuluş için sorunun kaynağına inmeli, teşhisi doğru koymalıyız. Türkiye, bir an önce siyasetten başlamak üzere her alanda ahlaki bir yenilenmeyi, ahlaki bir rönesansı gerçekleştirmek zorundadır. “Siyasi etik yasası”nı çıkarmak zorundadır. “Yolsuzlukla mücadele yasası”nı çıkarmak zorundadır. 

Siyasete girenlerin mal varlıklarını kamuoyuna açıklamalarını zorunlu kılan yasayı çıkarmak zorundadır. Devlette liyakati önceleyen yasayı çıkarmak zorundadır. Sayıştay’ın “Uluslararası Yüksek Denetim Kurulları Örgütü” (İNTOSAI) kurallarına göre denetim yapmasını öngören yasal düzenlemeyi yapmak zorundadır. Böylece siyasetin finansmanından başlayarak siyaset kurumunu ahlak ekseninde yeniden ayağa kaldırmak zorundayız. 

Dostlar! Bu ahlak kavgası hiçbir kavgaya benzemez. Bu ekmek kavgası değildir. Bu koltuk kavgası değildir. Bu bir haysiyet kavgasıdır, varoluş kavgasıdır. Vatan kavgasıdır. Bu kavgayı vermek zorundayız...

KEMAL KILIÇDAROĞLU

CHP 7. GENEL BAŞKANI

Yazarın Son Yazıları

İhanet ve gerçekler - Doğu Silahçıoğlu

1914-1918 Birinci Paylaşım Savaşı’nda İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan işgaline uğrayan Anadolu; Mustafa Kemal önderliğinde başlatılan Milli Mücadele ve Kurtuluş Savaşı döneminde, ardında yayılmacı sömürgecilerin ve Saray’ın durduğu ihanet dolu bir sürece sahne oldu.

Devamını Oku
18.11.2025
Kavramların sosyal yaşamdaki etkisi - İsmail Doğan

İnsanlık bir arada yaşamaya başladığı andan itibaren sosyalleşme doğal bir gereksinim olarak ortaya çıkmıştır.

Devamını Oku
18.11.2025
Masumiyet karinesi - Suna Türkoğlu

Hukuk devletinin vazgeçilmez unsurlarından biri olan “masumiyet karinesi” veya “suçsuzluk karinesi”, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 38’inci maddesinin dördüncü fıkrasında, “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz” hükmü ile pozitif hukukta da yer almaktadır.

Devamını Oku
17.11.2025
Çalışma yasalarında değişim gerekli mi? - Dr. Engin Ünsal

Yasalar da canlılar gibi zamanla yaşlanır ve işlevini yapamaz duruma gelir.

Devamını Oku
17.11.2025
KKTC 42 yaşında! - İhsan Tayhani

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurulduğu 15 Kasım 1983’te dünyaya gelenler, şimdi 42 yaşındalar ve onlar, anne ve babalarından farklı olarak özgürlüklerinin güvencesi olan bir Cumhuriyetin kucağına doğdular.

Devamını Oku
15.11.2025
Erken yaşta okur yetiştirmek - Prof. Dr. Sedat Sever

Edebiyat yapıtları, Montaigne’in belirlemesiyle, “Bizim kendimizin dışına, ötemize gitmemize” kılavuz olan estetik birer uyarandır.

Devamını Oku
13.11.2025
Sosyalizm ve cumhuriyet - Kaan Eroğuz

Neoliberal küreselleşmenin 40 yılı aşkın sürede yarattığı tahribat...

Devamını Oku
13.11.2025
Hukuk devleti mi, yargı devleti mi? - Av. Erol Türk

Hukuk devleti herkesin, devleti yönetenlerin de hukuka bağlı olduğu, hukukun üstünlüğünü ve temel hak ve özgürlükleri güvence altına alan devlettir.

Devamını Oku
12.11.2025
Ankara Hukuk Fakültesi 100 yaşında - Av. Ahmet AKGÜL

5 Kasım 1925 tarihinde, ilk TBMM binasının toplantı salonunda yapılan törende Ankara’da leyli (yatılı) – nehari (gündüzlü) bir hukuk mektebi açılmıştı.

Devamını Oku
12.11.2025
Onlar daha çocuktu… - Şükrü KARAMAN

Kocaeli’nin Dilovası ilçesinde merdiven altı parfümeri imalathanesinde meydana gelen patlamada üçü çocuk altı emekçi...

Devamını Oku
12.11.2025
Efsanevi bir dönemin sonu - Doç. Dr. Hüner Tuncer

10 Kasım 1938 tarihi, tarihte hiç kuşkusuz bir dönüm noktasıdır! Bu tarihle birlikte Türkiye’de efsanevî bir dönem sona ermiştir. Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren gözlerini her gün yeni bir masala, gerçekleşmesi olanaksız gibi görünen yeni bir düşe açan Türk ulusu, bundan böyle hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağının ayırdına varmaya başlayacaktır.

Devamını Oku
11.11.2025
57 yıllık bir ömür... - Mustafa Hüsnü Bozkurt

Okunan 4 bin, yazılan 10 kitap; el yazısı ile tutulmuş onlarca not defteri, sayısız söylev, makale, röportaj, ciltler dolusu emir, talimat, genelge, belge; Fransızca, Almanca, Rumca, Bulgarca, Arapça, Farsça dahil konuşulan 6 dil...

Devamını Oku
11.11.2025
Atatürk’ü anmak ve anlamak - Dr. Çiğdem Bayraktar Ör

Dün 10 Kasım’dı, benim gibi milyonların en büyük yası.

Devamını Oku
11.11.2025
Zamanın kuyusunda yankılanan ses - Abdullah Dörtlemez

Tarih, yalnızca geçmişin kaydı değildir; insanın kendini anlamaya çalıştığı derin bir aynadır. Her çağ, geçmişe farklı bir gözle bakar; bu bakış, çoğu zaman bir yankı gibidir.

Devamını Oku
08.11.2025
Adaletsizliği görmek* - Başar Yaltı

Adalete giden yol, adaletsizliğin görülmesiyle başlar.

Devamını Oku
07.11.2025
Emekliler ölsün mü? - Çetin Düzce

“Emekliler çok yaşadığı için kuruma yük oluyor ” yanlış okumadınız, bunu söyleyen Sosyal Güvenlik Kurumu-SGK Başkanı Raci Kaya.

Devamını Oku
06.11.2025
Çocuk işçiliğinin post-Fordist görünümleri - Özgür Hüseyin Akış

Çocuk işçiliği tartışmalarında belleğimizde canlanan imge, sanayi çağının fabrikalarında ya da tarım alanlarında çalışan çocuklardır.

Devamını Oku
06.11.2025
İstanbul’un su stratejisi - Bekir S. Kocazeybek

İstanbul kenti, 2025 yılı itibarıyla 16 milyon nüfusu ile 5 bin 313 kilometrekare (yüzde 60’ından fazlası Avrupa tarafında) yüzölçümü büyüklüğüne sahip bir şehirdir.

Devamını Oku
05.11.2025
Hukuka uymayan savcı ve yargıçlar... - Erol Ertuğrul

Hukuk fakültesi öğrencilik yıllarımda ceza yargılama hukuk sınavında Prof. Dr. Eralp Özgen, “Tutuklamanın zorunlu olduğu durumları yazınız” diye bir soru sormuştu.

Devamını Oku
05.11.2025
Emekçi babası Karaoğlan... - Şükrü Karaman

Emekçi babası, Türk siyasetinin “Karaoğlan”ı Bülent Ecevit 19 yıl önce, 5 Kasım 2006’da yaşamını yitirdi.

Devamını Oku
05.11.2025
Anayasayı ihlal suçu - Prof. Dr. Doğan Soyaslan

Toplumu özgür insanın ileri götüreceğini kabul eden siyasi rejim ve anayasalar, özgürlükleri korumak için devleti birbirini denetleyen üç temel güce bölmüşlerdir.

Devamını Oku
04.11.2025
Ulusun onurunun güvencesi - Azmi Kişnişci

Yaşı küçük ama kökleri derin Cumhuriyetimiz, Türk ulusunu insanlık ailesinin onurlu bir üyesi yapmayı amaçlar.

Devamını Oku
04.11.2025
Çok kutuplu küresel düzensizlik - Nejat Eslen

Donald Trump farklı bir ABD başkanı.

Devamını Oku
03.11.2025
Cumhuriyete kavramsal yaklaşım - Prof. Dr. Hakan Reyhan

Cumhuriyetin kavramsal içeriğinde birbirini tamamlayan unsurlar vardır.

Devamını Oku
03.11.2025
Bitkisel üretimde gerileme - Ülkü Sarıtaş

24 Ekim 2025 tarihli haberlerde yer alan bilgilere göre; Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından derlenen veriler doğrultusunda, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2025 yılı bitkisel üretim ikinci tahminini yayımladı.

Devamını Oku
01.11.2025
Demokrasi kültürü deyince... - Gülşen Karakadıoğlu

Günümüz insanları pek bilmezler; ülkemizde 1980’lerde düzen karşıtı gösteriler düzenleniyor; gençler, yetişkinler özgürlük ve demokratik bir yaşam için demokratik biçimde örgütleniyor, gösteriler düzenliyordu.

Devamını Oku
01.11.2025
Adaletin sınandığı yer - Hüseyin Özkahraman

Türkiye bir kez daha tarihin o kritik eşiğinde duruyor.

Devamını Oku
31.10.2025
Yeni casusluk kumpası - Doğan Erkan

Yeni bir düşman ceza hukuku ve Ergenekon operasyonu taklidi “casusluk” kumpası Merdan Yanardağ ve Tele1 üzerinden Ekrem İmamoğlu’nu kapsayacak şekilde kuruluyor.

Devamını Oku
30.10.2025
Cumhuriyet yıkılamaz - Mahmut Aslan

Cumhuriyet, Türkiye için yalnızca bir yönetim biçiminin adı değil, milletin iradesinin ta kendisi, eşit yurttaşlığın somutlaşmış hali ve özgür bir yaşamın sarsılmaz umududur.

Devamını Oku
29.10.2025
Cumhuriyetin temeli o kadar güçlü ki hiçbir baskı sarsamaz!

“Tarihimizde olduğu gibi demokrasi dışı yollara tenezzül ederek iktidarda kalmak isteyen hiçbir güç başarılı olamamıştır, bundan sonra da olamaz. Ülkemizi bu karanlıktan çıkaracak yegâne güç, milletimizin sarsılmaz iradesi ve Cumhuriyetimizin kuruluşundaki mutabakat ruhudur.”

Devamını Oku
29.10.2025
Ben Cumhuriyet çocuğuyum - Ayşe Yüksel

Cumhuriyetimizin 35’inci yılında, Cumhuriyet ebesi sayesinde dünyaya gözlerimi açmışım.

Devamını Oku
29.10.2025
Cumhuriyet ve demokrasi... - Nazan Moroğlu

Mustafa Kemal’in önderliğinde emperyalist güçlere karşı verilen tam bağımsızlık mücadelesinin zaferle sonuçlanmasının ardından, 102 yıl önce 29 Ekim’de kurulan Cumhuriyetimizin temeli ulusal egemenliğe dayandırılmış ve yapılan devrimlerle ümmetten ulusa, kuldan yurttaşa kararlı bir dönüşüm sağlanmıştır.

Devamını Oku
29.10.2025
Anadolu ihtilâli fikri - Yüksel Işık

Tarihi günün bir gün öncesidir; Çankaya’dadırlar. Sofra kurulur; herkes toplanır etrafına… Henüz başlanmıştır ki Mustafa Kemal söze girer; “Efendiler, yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz”.

Devamını Oku
28.10.2025
Cumhuriyet kimin öyküsüdür? - Abdullah Yüksel

Cumhuriyetin nasıl kurulduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz ancak neden kurulduğu belki daha önemli bir soru.

Devamını Oku
28.10.2025
Devrim geriye işle(tile)mez! - Doç. Dr. İhsan Tayhani

Büyük Atatürk, başyapıtı Cumhuriyete yüklediği anlamı, derinlikli bir biçimde yukarıdaki özlü sözünde dile getirir.

Devamını Oku
28.10.2025
'Cumhuriyet sadece bir gazete değildir...'

“Cumhuriyet imecesi” kampanyasını kısıtlı imkânlarıma rağmen ilgiyle takip ediyorum.

Devamını Oku
27.10.2025
KKTC, bağımsız bir devlettir - Hikmet Sami Türk

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC), 19 Ekim 2025 günü seçmenlerin yüzde 64.82 oranında katılımıyla yapılan cumhurbaşkanlığı seçimi ile yeni bir döneme girdi.

Devamını Oku
25.10.2025
Zeytin saldırı altında - Çağatay Güler

Ülkemiz uzmanlarının değişmez bir kaderidir aynı doğruyu defalarca yazmak zorunda kalmak.

Devamını Oku
25.10.2025
Dış ticaret perspektifinden ‘Türkiye, Rusya, Çin’ - Ahmet Yılmaz

Bugünlerde dış politikada Çin ve Rusya ile ilişkiler yeniden gündemde.

Devamını Oku
24.10.2025
Demokrasimize bulaşan enfeksiyonlar - Ülgen Zeki Ok

Cumhuriyetimizin kuruluşunun 102. yıldönümü yaklaşırken demokrasimizin geldiği nokta, rahmetli Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcımız Sabih Kanadoğlu’nun 10 yıl önce bir tıbbi enfeksiyon hastalıkları kongresinde yaptığı “demokrasiye musallat olan enfeksiyonlar” konulu konuşmayı aklıma getirdi.

Devamını Oku
24.10.2025

İlgili Haberler