Kuzeybatı Avrupa’nın 17. ve 18. yüzyıllardaki yükselişinin ardında bilim ve felsefede yaşanan ve zamanın ruhunu değiştiren bir devrim bulunmaktaydı. Hollanda, İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya ve İsviçre gibi Batı Avrupa ülkelerinde üniversiteler rasyonel düşüncenin, matematiğin ve felsefenin yuvası haline gelmişti. Yeni bir değerler sistemi ve yeni bir düşünce yöntemi Batı Avrupa’da yayılıyordu. Mantık ve tecrübenin doğa kanunlarının anlaşılmasını sağlayabileceği, toplumun yeniden ve hakkaniyet esas alınarak düzenlenebileceği inancı kendisine giderek daha çok taraftar buluyordu.
Kopernik, Pascal, Galileo, Descartes ve Newton insan bilincini gerçekten kökten değiştirdi. Astronomide, fizikte ve anatomide baştan aşağı yeni bir anlayış ortaya çıktı. Okuma yazma bilmeyen bir İngiliz çiftçisinin oğlu olan Isaac Newton, 1687 yılında yayımladığı eseriyle evrene ilişkin bütün anlatıları birleştiren büyük bir vizyon ortaya koydu. Makinelerin yeryüzündeki çalışma prensiplerini rasyonel mekanik kurallarla açıkladı. Newton, beşeri ilerlemeyi başlatanın ardındaki asli kuvvetin bilim olduğunu ileri sürüyordu.
SANAYİ DEVRİMİ’NİN ARKA PLANI
Britanya’da 18. yüzyılın ortalarında ortaya çıkan Sanayi Devrimi’nin arkasında bilim bulunuyordu. Bilimsel devrim ile Sanayi Devrimi arasında doğrudan ilişki vardı.
Ancak önemli mucitlerin çoğunun mühendis değil de amatör olması, bazı araştırmacılara Sanayi Devrimi’nde bilim ile sanayi arasında bu bağlantı olmadığını düşündürmüştür. Teknolojik yeniliklerin çoğu zaman eğitimsiz deneyicilerden çıktığına dikkat çekilmiştir. Bu görüşe göre; çelik endüstrisinde devrim yaratılıp modern kimyanın ve elektriğin icat edildiği II. Sanayi Devrimi gerçekten bilime dayalıydı.
O zaman akla şu soru geliyor: Sanayi Devrimi’nin başlangıcında icatların çoğu nasıl oluyordu da amatör kişiler tarafından gerçekleştirilmişti? Britanya’da kişinin teknolojide kendi kendini yetiştirmesine olanak tanıyan bir ortam yaratılmıştı. Ucuz ders kitapları yaygınlaşmıştı. 10 bin adet basılan kitaplar 18 baskı yapabiliyordu. Londra’daki Gresham Koleji akademisyenler ile zanaatkârlar arasındaki işbirliğini teşvik ediyordu. Britanya Kraliyet Bilimler Akademisi 1660’lı yıllarda, doğa felsefesinin gündelik yaşama uyarlanmasıyla bilfiil ilgileniyordu. Daha da dikkati çeken ilginç noktalar vardı. Londra’daki kafelerde halka açık dersler de veriliyordu. 1780’li yıllarda Chapter Coffee House “matematik derslerine” ev sahipliği yaparken Marine, Button’s ve Bedford kafelerinde “deneysel felsefe” üzerinde konuşmalar düzenleniyordu. James Watt ve Josiah Wedgwood gibi Sanayi Devrimi’nin dev isimleri bu derslere düzenli olarak katılmışlardı.
“Zekâya dayalı deneycilik” ile “uygulamalı bilimi” birbirinden ayırmak mümkün değildi. Batı Avrupa ülkelerinde 17. ve 18. yüzyıllarda bu gelişmeler yaşanırken, Osmanlı İmparatorluğu’nda durum neydi?
ÇAĞI YAKALAYABİLMEK
Batı Avrupa ülkeleri, insanlığın gelişiminde “rasyonel düşünce”, “matematik” ve “felsefe”nin ne kadar önemli olduğunu anlamışlardı. Osmanlı İmparatorluğu bu konuda çok geride kalmıştı. Örneğin, mekanik prensibe dayanan matbaa 1450 yılında Johannes Gutenberg tarafından Almanya’nın Mainz şehrinde geliştirilmişti.
Bu konuda hep şu söylenmiştir: Osmanlı İmparatorluğu’na matbaa neredeyse üç yüz yıl sonra geldi. Bu pek doğru değildir. İspanya’dan gelen Yahudi mülteciler beraberlerinde matbaa bilgisi ve teçhizatını getirmişler ve 1495’te ilk matbaayı işletmeye başlamışlardı.
Burada asıl sorun, Osmanlı yöneticilerinin kendi toprakları içindeki bu gelişmeden habersiz veya kayıtsız kalmalarıdır. Neden böyle olmuştur? Yanıtı, Osmanlı yöneticilerinin düşünsel kalıplarında aramak gerekir.
Sonuçta ilk Türk matbaası 16 Aralık 1729’da kurulmuştur. İlk kitap, muhalifler ve kamuoyunun tepkisi ile yüzleşmeye cesaret edilememesi ve aşırı temkinli hareket edilmesi sonucunda ancak iki yıl sonra basılabilmiştir. Matbaa 16 yıl işletilebilmiş, bu süreçte ancak 17 kitap basılabilmiştir. Kitapların ilgi görmemesi ve pahalıya mal olması da matbaanın iflasına neden olmuştur. Aynı zamanda Avrupa’da 10 bin adet basılan kitaplar 18 baskı yapılabiliyordu.
Sonuç olarak “rasyonel düşünce” ve “felsefe”ye mesafeli olunursa, “matematik”te istenilen seviyelere ulaşılması zordur. Diğer insanlar koşarken siz yürümeye devam ederseniz, koşanları bir gün yakalama şansınız olmaz.