Nasıl 'Obez' olduk?

08 Mayıs 2010 Cumartesi

Optimal beslenme yani hem sağlıklı hem dengeli beslenmenin en temel belirleyicileri yaşam şartları, sosyoekonomik statü, gıda seçimleri ve eğitim durumu. Türkiye’de dengesiz besleniyoruz, spor yapamıyoruz, üstüne üstlük artan gıda fiyatları da beslenme alışkanlıklarımızı olumsuz etkilemektedir. Araştırmalara göre, ülkemizde alınması gereken günlük temel enerjinin yüzde 60’ı, kaliteli proteinler yerine ekmek ve diğer tahıl ürünlerinden, aşırı şerbetli ve yağlı gıdalardan karşılanmaktadır. Ayrıca Dünya Sağlık Örgütü raporlarının belirlediği yeterli ve dengeli beslenme için gereken günde en az 5 porsiyon meyve ve sebzeyi tüketemediğimiz belirtilmektedir. Bu durumun temel nedenlerinin başında gelir dağılımındaki dengesizlik ve bilinçsizlik gelmektedir. Et, süt, balık, tam tahıllı ürünler, sebze ve meyve fiyatlarındaki artış yüzünden toplumumuzun büyük bir kesimi bu ürünleri yeterince tüketememektedir. Madalyonun diğer yüzünde ise ekonomik durumu elverdiği halde bilinçsizlikten tek tip, kötü beslenen bir kesim bulunmaktadır. Yukarıda saydığımız nedenlerden dolayı ABD ve AB ülkelerindeki toplumlardan daha obez bir toplum haline geldik.

Bilimsel makalelere göre çocukluk çağı şişmanlığı ülkemizde artan bir sorun olarak dikkat çekmektedir. Yağ hücrelerinin hacminin ergenlik döneminde büyümesi ileriki dönem beslenme alışkanlıklarını etkileyeceği için “Çocukluk çağı şişmanlığı” halk sağlığının önemli göstergelerindendir. Araştırmalara göre, şişman insan sayısı ülkemizde 10 yıl içinde iki kat artarak 11 milyonu, yine şişmanlık gibi rahatsızlıklar zemininde gelişen şeker hastalığına yakalananların sayısı, şimdi gizli şekerle birlikte 5 milyonu bulmuş. Erişkin nüfusun 15 milyonunun ise yüksek tansiyon hastası olduğu belirtilmiştir.

Restorana bile gitmeden, internet aracılığıyla verilen fastfood ağırlıklı (hızlı yenen) yiyecek siparişleri, oyun parkları, spor ve yeşil alanların eksikliği, otomotiv sektörü, asansör, yürüyen merdiven gibi fiziksel aktiviteleri en aza indiren bilişim vb. teknolojilere kolay erişim hareketsiz yaşamı teşvik etmektedir. Modern hayat ve onun sunduğu geniş yelpazedeki olanaklar yerinde ve doğru kullanılmadığı için beslenme tarzını hızlı hale getirmiş, doğal yaşamdan uzaklaştırmıştır. Kırsal kesimdeki insanlar ise hazır gıdalardan uzak durarak, daha çok hareket ederek daha sağlıklı yaşamaktadırlar.

Bu şartlar nasıl değiştirilebilir? Öncelikle bireysel önlemler alınmalıdır. Aileye ve eğitimcilere çocuğun beslenme alışkanlıklarının belirlenmesi, sporun yeme içme gibi bir zorunluluk haline getirilmesi konusunda büyük görev düşmektedir. Sonrasında et arzı yetersizliği için hayvancılığın teşvik edilmesi, küçük tarım ve aile işletmelerinin desteklenmesi, et, süt, balık, tam tahıllı ürünlerin tüketiminin ve bu ürünlere ulaşılabilirliğin kolaylaştırılması sağlanmalıdır. Zorunluluklardan dolayı tek tip, karbonhidrat ağırlıklı beslenme yerine daha dengeli beslenme koşulları oluşturulmalıdır.

Danimarka’daki büyük fastfood firmaları transyağı olmaksızın üretim yaparken, ABD’de bu tarz restoranlar büyük mönüleri kaldırmış, gelecek yıldan itibaren ürünlerin besin değerlerini mönülerine yazmaları zorunlu hale getirilmiştir. Görülüyor ki, Türkiye’de de bu alanda yeni düzenlemelerin, standartların oluşturulması gerekmektedir. Diyetisyenlerin açıklamalarına göre; yaygın kullanılan gıda katkılarından, yüksek fruktozlu mısır şurubu, fruktoz insülin seviyesini yükseltmediği için diğer şekerlerin verdiği doygunluk hissini vermez ve kişiyi daha çok yemek yemeye iter. Hazır gıdalardaki bir diğer tehlike, Çin ve Japon mutfaklarından ülkemize gelen Monosodyum glutamat (E621), lezzet arttırıcı olarak kullanılarak iştah metabolizmasını bozar. Bu ürün tüm cipslerde, mayonezde, sosis, salam, sucuk, bazı katı ve ekmek üstü yağlarda, et sularında, hazır çorbalarda-soslarda, tatlı-tuzlu hazır ürünlerde bulunmaktadır.

VII. Uluslararası Beslenme ve Diyet Kongresi’nde de belirtildiği üzere, sadece dengeli beslenme sağlıklı bir yaşam için yeterli görülmemekte, kişiler sürekliliği olması kaydıyla haftada en az 120 dakika tempolu yürüyüş gibi sporlar yapmalıdırlar. Buna göre okullardaki beden eğitimi derslerinin süresinin uzatılması gerekmektedir. Ne yazık ki sınav sisteminin baskısı ve stresi altında okullarda bu dersler “test çözme” dersleri haline dönüştürülmüş ve okul-dershane-ev arasında sıkışan gençlerimiz böylelikle kilo problemleriyle erken yaşta tanışmıştır. Bu anlamda eğitim alanında köklü değişimlere gidilmesi gerekmektedir.

[email protected]



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları