İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı ilk kaybettiklerinde oluştu bu travma. O dönem “damat bakan”ın başını çektiği bir grup partili bu duyguya kapılmıştı: Hayır, biz yenilemeyiz. Yenilgiyi kabul edemeyiz. Her yenilgiyi, kısa sürede tersine çevirebiliriz.
Ekrem İmamoğlu, AKP’li bu kadroların bu duyguyu yaşamalarını sıklaştırınca sorun daha da büyüdü. “İstanbul’u kazanan Türkiyeyi kazanır” saptaması Erdoğan’a ait. İmamoğlu’nun bu yolda ilerlemesi, kararlılığı, AKP’de kontrolsüz bir tepkiye dönüştü ve iş bugünkü noktalara geldi. Bu kontrolsüz tepki halen sürüyor.
İmamoğlu’na saldırı üzerinden oluşturulmak istenen kaos, CHP’ye de yansımış durumda. CHP Genel Merkezi’nde de olan bilgiye göre, İstanbul il başkanlığına kayyum atanınca, bir grup partili milletvekili İstanbul’da kutlama yaptı. İç burkucu, moral bozucu değil mi?
CHP’nin, parti içi mücadelelerinde rekabet olmazsa yalnızca CHP değil, tüm Türkiye kaybeder. Genel başkanlık yarışı için seçim yapılan başka parti var mı?
Şimdi, CHP’nin olağanüstü İstanbul il kongresinin ve olağanüstü kurultayı engellenmek isteniyor. Bu amaçla seçim kurullarına başvurular peş peşe geliyor. Bunlar da moralleri bozmak için yapılıyor. Ama CHP’de seçim engellenirse, ülkede seçim olmaz. Umarız, yapılacak biri olağanüstü diğeri olağan iki kurultay partiyi, tartışmaların ilerisine taşır. Toplumu hırpalayan sosyal medya kirliliği, Kılıçdaroğlu ve Özel’e yönelik saldırılarla da gündemde. Bu siyasi bir yöntem olamaz.
CHP’nin iktidara yürümesi konusunda güçlü planı, düşüncesi olan varsa, Özgür Özel’e karşı aday olmalı. Bunun için iki şans var. CHP’liler, her zaman yönetimi eleştirme hakkına sahip olmalılar. Tersi, CHP’yi, CHP olmaktan çıkarır. Ancak mahkeme kararıyla parti yönetimini değiştirmeyi istemek, kabul edilemez. Bunu anlamak için Atatürk’ün, Kurtuluş Savaşı döneminde bile başkomutanlığa seçimle geldiğini kimsenin unutmaması lazım. Gelenek budur...
BAHÇELİ’NİN ‘HÜCRE’ UYARISI
MHP, iktidar partisinin CHP’ye yönelik uygulamalarının sigortasıdır. MHP’yi bu konuda eleştirmek de siyasetin doğasıdır. Ancak uzun süredir cemaat/tarikat yapılarına karşı çıkan Bahçeli’nin, “yeni hücre” uyarısı görmezden gelinemez. Çünkü AKP kadrolarının tamamına yakını, bir cemaate en azından yakınlık duyuyor. Devlet içinde cemaatçilik/tarikatçılık yapmanın ağır bedellerini ödemiş bir ülkeyiz. Bir şeye daha dikkat! FETÖ, yurtdışında yerleşik gruplar oluşturmak için “göç şirketleri” kuruyor.
Tüm bunlara karşın, AKP’nin derdi başka. Bu satırları yazmadan önce DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan ve yardımcısı İbrahim Çanakçı ile sohbet ettik. Babacan’ın çizdiği küresel görünüm, Türkiye’nin ekonomik durumuna ilişkin tespitleri ülkemiz açısından iç açıcı değil. Babacan’a göre Mehmet Şimşek ve Cevdet Yılmaz, “Yanlışları savunuyor”. Çanakçı, bir ekonomik programın; finans, maliye ve yapısal reformlar gibi ayakları olduğunu söylüyor. Çanakçı, “Sadece Kamu İhale Kanunu’nu AB normlarına uydursalar çok şey çözülür” diyor. Sohbetin bizce en önemli noktası, Babacan’ın şu saptamasıydı:
“Bu durumda bile AKP, koltuk derdinde.”
Kimse tersini söyleyemez, Türkiye, AKP’den daha önemlidir.