Adnan Binyazar

Tuncer Cücenoğlu

26 Temmuz 2019 Cuma

1960 başlarında edebiyat derslerine girdiğim Çorum Lisesi son sınıfındaki öğrenciler arasında Tuncer Cücenoğlu, öğretmen ilgisini yansıtan puslu esmer gözleriyle öbürlerinden ayrılıyordu.
Tuncer’den önce babasını tanımıştım. Gün ışığı aydınlığı yüzünde ayrı bir anlam taşıyan, yerel sözcüklerle daha da akışkanlaşan anlatımı içe işliyordu. Yaratılışından gelen bu sıcaklık oğluna da yansımıştı. Öyküleri, denemeleri o günlerin en önemli edebiyat dergisi Varlık’ta yayımlanan öğretmenine yönelttiği sorularıyla içtenlik kaynağıydı Tuncer.

Okul ortamı
Üzerinden yıllar geçtikçe, 27 Mayıs’ın öğrenciler arasında yarattığı coşku, yerini ne olduğu kavranamayan sağ-sol gibi düşünsel ayrışmalara yol açmıştı. Çorum’da memur olan babasının yanına gelip avukatlık stajı yapan bir kişi, bu karmaşık ortamda, o güne değin boş geçen felsefe derslerine yedek öğretmen olmuştu.
Varlık’ta yazmanın yarattığı sorumlulukla, okuma alanım daha da genişlemişti. Shakespeare, Dostoyevski, Yaşar Kemal, Hemingway başucu yazarlarımdı. Edebiyatla felsefe birbiriyle örtüştüğünden, felsefe derslerinde “milli marşlar” söyleten yedek öğretmeni bir an önce tanımak istiyordum. Bir ders arasında erdim o mutluluğa!
Neler okuduğumu sorunca ağzımdan Dostoyevski çıkıvermişti. Yüzünde dalgalanmalar oldu, “O meczuptur!” dedi. Nutuk atar gibi konuşmasını yumuşatma amacıyla sözü Yaşar Kemal’e getirince, yargısı daha kesindi “Solcunun tekidir o!” Bir anda, tanışma isteğimin yerini, ondan bir an önce uzaklaşma duygusu almıştı.

Komplo
Felsefe derslerinde sınıftan dışarıya taşan marşlarını söyleteduran yedek öğretmenin önyargıları, o yazarlara inancımı daha da pekiştirmişti. Halit Ziya Uşaklıgil, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Sait Faik, Oktay Akbal, Haldun Taner, Cemal Süreya gibi çağdaş yazarları gündemde tutarak işliyordum derslerimi. Öğrenciler, gerçek yaşamı konu edinen yazarlarla karşılaşınca derse ayrı bir ilgi duyuyorlardı. Bir gün, arka sıralardan bir tespih sesi duymuştum. Dersleri güler yüzle işler, öğrencilerde de aynı gülüşün yansımalarını görürdüm. Tespih çekenleri de aynı gülüşle uyardım. Sınıftan çıkarken, birinin diklenip, ağzında “Bize eski edebiyattan söz et!” diye gevelediğini duysam da duymazdan geldim. Sınıftan çıkarken, Tuncer arkamdan yetişti, “Hocam, bunlar bir grup, tespihleriyle size komplo hazırlıyorlar” diye beni uyardı.
Öğretmenlik sabır ister; ertesi gün derse başlarken, “Bu dersimizde, arkadaşlarınızın dileklerini yerine getirip eski edebiyatımızdan örnekler vereceğim” deyip, Ziya Paşa’dan bir ikilik okudum:
Bed-asla necâbet mi verir hiç üniforma / Zer-dûz pâlân ursan eşek yine eşektir
Arkada bir kıpırdanma oldu. “Kim açıklayacak bunu? Siz mi? Elinde tespih olan...

Oyun yazarı Tuncer
Öğrencisinin ölümünü duymaktan ağır acı olur mu? O duyguyla sarsıldım. Gazetemiz Cumhuriyet geniş haberlerle duyurdu olayı. Neşe Doster,Düşüncelerini sağlıklı, anlaşılır bir dil kullanarak ortaya koyan usta yazarın; dilinin akıcılığını, çok okunan ve çok oynanan eserlerinin 32 dile çevrilmesini, yaban ellerde sahnelenmesini” vurguladı yazısında. Ayşe Emel Mesci, “Tuncer Cücenoğlu, son anına kadar oyunlarıyla, tiyatroyla, daha aydınlık bir Türkiye’de yaşama meselesiyle uğraştı” diye andı onu.
Aydınlanma düşüncesinin temel taşı bir sanatçı daha sonsuzluğa erdi... Aydınlıkçı düşüncelerin ışığıyla donan, sevgili öğrencim Tuncer Cücenoğlu!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Romeo ve Juliet 12 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları