Cumhuriyet okuru, gazeteyi okumakla kalmaz, edindiği izlenimleri yazarlara da aktarır. Ressam, yazar, heykeltıraş, sanat tarihçisi Gürol Sözen, okuduklarından edindiği izlenimleri mektuplarla yazara da aktarır. Bu yönüyle o kendini kültürle, sanatla donatan okurlardan biridir.
Dosyamı karıştırırken gözüme çarpan, 21 Eylül 2018 günkü yazıma yanıt olarak gönderdiği mektubunda görüşlerini bildiriyor:
CUMHURİYET
“Adnan Bey, günaydın, yılların içinden merhaba! Önce, Cumhuriyet’te yeniden yazmaya başladığınız için sizi kutlarım. Bilirsiniz, Cumhuriyet ‘ata, baba yadigârı’dır. İzninizle, yazınızla ilgili görüşümü size iletmek istedim.
Köşenizin adı olan ‘Ayna’, çok iyi bildiğiniz gibi edebiyatın da vazgeçilmezidir. Görüşüm, aynanın geçmişiyle ilgili olacak.
Yazınızda, ‘Dört bin yıl önce İtalya’nın kuzey kesimlerinde, yanardağ lavlarının parlak cilalanmasıyla görüntüyü aksettiren ilk aynalar yapıldı’ diyorsunuz. Evet, yanardağ lavlarının sonucu ortaya çıkan obsidiyen, doğal camdır. Bu uygarlık ürünüyle olağanüstü bir nesnenin kapıları aralanıyor insanlığa.
BİLİMSEL ARAŞTIRMALAR
Bilim insanlarının Yakındoğu, Anadolu, Ege’nin ve dünyanın örgütlü ‘ilk büyük kenti’ olarak tanımladığı Çatalhöyük kazılarında, süs eşyaları arasında bulunmuş olan obsidiyen taşından yapılmıştır yuvarlak ayna.
Bugün, bilebildiğim kadarıyla, Ankara Anadolu Müzesi’nde, tarih olarak MÖ 6 bin saptanmış.
Çok farklı coğrafyalarda, farklı tarih mekânlarında, müzelerde de doğal cam aynalar yer alıyor. O dönemde büyük uygarlıklara kaynaklık eden Mezopotamya, Anadolu bilinmeyenlerle dolu. Araştırmalara göre Çatalhöyük’ün çok farklı bir özelliği var.
KAYNAKLAR
Kaynak olarak çok ayrıntı olsa da elbette Anadolu Medeniyetler Müzesi ve çıkardığı yayınları başta geliyor. Bu, anadili topraklarında güzeli arayıştır. (Gürol Sözen, Prof. Dr. Zeynep Sözen)
Kültür Bakanlığı/HSBC işbirliği, sergi ve kitap. 32 sayfalık kitapta 2008 fotoğraflı kaynak yer alıyor.
Saygımla, içtenliğimle...”
Gürol Sözen
Başka bir yazım için de Sözen’den başka bir mektup daha almıştım:
“Değerli dost Adnan Binyazar, içten yorumun için teşekkürler. Güzeli Arayış adlı kitabım için de bir mektup almıştım size. Onu ‘uygarlık belgesi’ diye tanımlamıştın. O beni hem sevindirdi hem düşündürdü.
İnan, kitabın ötesinde çarpıcıydı, evrenseldi. Bir köşede (müze ve kazı bulguları) kalmış, günümüze ışık saçan, onurlu, ustalıkla yorumlanmış belgeler bunlar. O, günlük yaşamdan mimariye, resimlemeye, süslemeye, söylencelere, şiire kadar uzanan büyük bir şölen.
Balçık ve kirli alanlarda, başkaldırı gibi çiçek açan bir toz zerresi. Taçyapraklarını sarınca kapanıveren lotus çiçeği değil mi birlikte aradığımız da?
Yıllardan beri, o denli çok karşılaştık ki kireç ocağında eritilen mermer yazıtlarla, heykel parçalarıyla.
Evet, bizler, eskiler alıp eskiler satmıyoruz. Çağımızda didiklenen, tırpanlanan, yok sayılan ne varsa onu, onları, gün ışığına çıkarıp notlar düşmeye çalışıyoruz. Yapmaya çalıştığımız yalnızca bu toprakları didiklemek değildir. Aradığımızın farkındayız. O nedenle yoksulluk yakışmıyor bizlere.
Paylaşmak ne güzel bir duygu!”