Düşüncenin aynasıdır söz, yeter ki yerini bulsun. Üzerinden uzun yıllar geçmiş olmasına karşın Sait Faik’in öykülerinin günümüzde okunması, onun yerini bulan sözcükler kullanmasıyla ilgilidir. Alemdağ’da Var Bir Yılan adlı kitabındaki şu iki tümce de sözcüklerin yerini bulmasına örnek gösterilebilir:
“Sevmek, bir insanı sevmekle başlar her şey, işi bilene inanmak da sevmek kadar önemli.”
Shakespeare’in 67. Sone’sindeki şu iki dize, şiir sanatı açısından eski ile yeni arasındaki inceliklerin birbirinin içinde geliştiğinin kanıtıdır:
“Önceden ne yazmışsam yine yazarım onu:/Nasıl ki güneş her gün hem eskidir hem yeni.”
Shakespeare söz konusu olduğunda onun yaşama yönelik sözlerini de gündeme getirmek gerekir:
“Ne taş kuleler ne tunç duvarlar/ ne havasız zindanlar ne zincirler/ Bağlayabilir insan kafasındaki gücü.”
Bunlara Othello’daki erdemli insanların tanımı olabilecek şu sözü de eklemeli:
“Yaşayıp durduğun şu dünyada öyle şatafatlı elbise giyip böbürlenme, kibir ve gurur bütün saltanatları devirir, alçakgönüllü ol, köhne cüppeni üstüne çek!”
GERÇEKLER
Gerçekler, doğrular, güzellikler, düşünselliğin, sanatsal yaratıcılığın ana kaynağıdır. Bunları içine sindirip buluşlarıyla ortaya koyanların sayısı her çağda, az olmuştur. Shakespeare ise “az”ı çok eyleyen bir şairdir.
Toplumlar arasında evrensel dayanışma, bilimde, sanatta gelişmeyle kurulabilir. Bunun ana kaynağı dildir, dili yaratıcı kılmayı başarmaktır.
Atatürk’ün savaş, barış konusunda söyledikleri, yaratı gücüyle insanlık tarihine geçmiştir: “Ne olursa olsun, şu ve bu sebepler için milleti savaşa sürüklemek taraftarı değilim. Savaş zaruri ve hayati olmalı. Hakiki kanaatim şudur: Ben milleti savaşa götürünce vicdanımda azap duymamalıyım.”
Çağımızın en insan sever aydını olan Atatürk öyle söylerken tarih boyunca elinde güç olan ulusların vicdan yoksunu liderleri, güçlerini silahlardan almış, kadını erkeği, yetişme çağındaki kızları, delikanlıları, üretim sağlayan yapıları, uygarlığa katılımda bulunan kuruluşları kahramanlık türküleri söyleyerek toprağa gömmüştür.
İçinde yaşadığımız 21. yüzyılda onlar azalacağına tam tersine çoğalmıştır.
UYARICILAR
Louis Aragon, insan olmanın anlamını dolaylı yönden açıklama gereği duyuyor şu özdeyişinde:
“Sakın görünüşe aldanma. Görünüşte herkes insandır.”
Tolstoy insan olmaktan yoksunları şu sözüyle uyarmaya çalışıyor:
“İnsanın bedenini ameliyat etmek için uyutmak, ruhunu ameliyat etmek için uyandırmak gerek!”
Umberto Eco’nun Gülün Adı adlı romanındaki şu sözünü bilinçle yerleştirmek için kültürel yollar aranmalıdır:
“Bilim, yalnızca insanın yapması gerekeni ya da yapabileceğini bilmesinden ibaret değildir, yapabileceğini ama belki de yapmaması gerekenin bilmesini de içerir.”
ŞİİRSEL ANLATI
Fransız şairi Jacques Prevert aşağıdaki dizelerde çocuklara öğüt veriyor, onların algılarında şiirsel bir dünya yaratmaya çabalıyor:
Sağlıklı olduğunuz için hiç sevindiniz mi?
Bu yıl hiç gün ışığı ile uyandınız mı?
Kaç kez güneşin doğuşunu izlediniz?
Bir neden yokken kaç kişiye hediye aldınız?
Kaç sabah yolda bir kediyi okşadınız?
Bu yıl yeni doğmuş bir bebek parmağınızı sıkıca tuttu mu hiç?
Ya siz onu hiç kokladınız mı?
Yaz gecelerinde ne çok yıldız olduğuna hiç şaşırdınız mı?
Kendinize bu yıl kaç oyuncak aldınız?
Kaç kez gözlerinizden yaş gelene kadar güldünüz?