Adnan Binyazar

Kaz Dağı

06 Eylül 2019 Cuma

Dağlar, ırmaklar, ağaçlar üzerine kurgulanmış söylenceler, halkın anlatı yeteneğinin ürünüdür. Onların arasından Yaşar Kemal gibi uzun soluklu bir anlatıcı çıkmış, Ağrıdağı Efsanesi, Binboğalar Efsanesi gibi çağdaş iki söylence romanını yazınımıza armağan etmiştir.
Anlatma isteği öyle bir duygudur ki, üç beş evli köylerin bile, söylencesi ağızdan ağza dolaşır. Kaz Dağı söylenceleri bunların en eskilerinden biridir. Bu dağ, yalnızca bulutları delen doruğuyla değil, bağrından kopan su kaynaklarıyla, yemyeşil vadileriyle, uçları göğe tırmanan ağaçlarıyla, derinlerinde barındırdığı nice cevherle büyük destanlara konu olmuştur.

Dağ
Mehmet Başaran’ın da ana konusuydu Kaz Dağı:
Bilge bir dağdır Kaz Dağı. Bir Anadolu güzeli doğa anıtı. Her dönemde kutsal sayılmış Tanrılar ocağı... Çocuk gözleri gibi temiz, yeni doğmuş taylar gibi kıpır kıpır sularla seslenir dünyaya... ‘Bol pınarlı İda’dır’ bir adı...
Türkiye, doğudan batıya, kuzeyden güneye yüce dağlarıyla da tanınan bir ülkedir: Ağrı, Erciyes, Süphan, Cilo, Kaçkar, Hasan, Nemrut dağları, Uludağ...
Hangi birini sayayım? Her dağ, bir Kaz Dağı’dır.
Görkemi bile yeter bu dağların. Görenlerin yürekleri dağ gibi büyür. Esintisini soluyan, derdinden kurtulur. Vadilerinden şifalı sular fışkırır, içene hayat bağışlar.

Dağ kültürü
Dağ sözcüğüyle yaratılan şu atasözleri, dağla kucaklaşanların düşüncesinden doğmuştur. Düşünce yaratıcıları, çağlar boyunca başarılı olmuştur: Dağ dağa kavuşmaz, insan insana kavuşur. Dağda bağın var, yüreğinde dağın var. Dağ dağ üstünde olur, ev ev üstünde olmaz. Çevremizi dağ sözcüğünü deyimleştirerek adlandırdığımız da olur: Dağ bayır / kent dışı inişli çıkışlı yer, dağ eteği / dağ yamacının en alt kesimi, dağlar kadar / aşırı ölçüde büyük, dağ taş / kent dışındaki her yer, dağ gibi / iri, güçlü, yiğit...
Doğada oluşan yağmurlar, karlar, fırtınalar dağla kucaklaştıktan sonra iner toprağa.
Kültürü dağ kavramıyla pekişen halkımız, yabancıların Kaz Dağı’nın içini boşalttığını duyunca; yaşlısı genciyle, kadını erkeğiyle, kucağında bebeğiyle, aydını sanatçısıyla, taşı toprağıyla, ağacı çalısıyla, kartalı şahiniyle, börtü böceğiyle bir anda başı dumanlı koca bir Kaz Dağı oldu, Kurtuluş Savaşımızda gösterdiği insanüstü dayanışmayla onu delik deşik edenleri topraklarımızda barındırmadı.

Dağlara sahip çıkanlar
İşe ağaç katliamıyla başladı Kaz Dağı’nda cevher arayıcıları. Bütün ülkelerin konser salonlarında yeri olan Fazıl Say, neden piyanosunu sırtlayıp dağlara çıktı?
İşte yanıtı: “Bu gezegende insanlar olarak; bitkiler, hayvanlar, hep beraber gelecek için bir şey bırakmak istiyorsak onu korumak zorundayız. Onur duydum Türk halkıyla. Onlar hepimizi yönlendirdiler. Yalnız bırakmamalıyız, yaşatmaktan yana olmalıyız onları.
Sanatçıların yüreği ortak çarpar. Dağların etekleri genellikle ağaçlıdır. Portekizli yazar José Saramago Küçük Anılar (Kırmızı Kedi Yayınları) adlı kitabında, Avrupa topluluğunun, yerinden sökülen her zeytin ağacı için, çoğunluğu büyük toprak sahiplerine prim ödendiğini belirterek, nerdeyse üç yüzyıllık zeytin ağaçlarının söküldükten sonra yerini nelerin aldığını şöyle betimliyor:
O gizemli zeytin ağaçlarının yerinde, küfler ve yosunlarla kaplı, kertenkelelerin gizlendiği oyuklarla delik deşik olmuş o büklüm büklüm gövdelerin yerinde siyah zeytinlerle ve kuşlarla yüklü dallardan oluşan o gölgeliklerin yerinde, (...) tekdüze mısır tarlaları...
Bilinçle karşı çıkılmasaydı ileride Kaz Dağı’nın adı “Kel Dağ” olurdu...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Romeo ve Juliet 12 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları