Macron’un ninesi

11 Mayıs 2017 Perşembe

“Büyükannem bir öğretmendi” diyor Macron, yaşamını anlattığı “Devrim” adlı kitabında ve ekliyor:
“Ben belki onun son öğrencisiydim. Bundan böyle hayatta değil ama onu düşünmediğim ve aramadığım gün yok. Artık bana veremeyeceği takdirini kazanmak için değil. Öğrettiklerine layık olduğumu göstermek için benimle olmasını isterdim. Son yıllarda okulda türban takan genç Müslüman kızları çok düşündüm. Büyükannem bu gericilik baskısı altındaki genç kızların, esasen özgürlük ve bireysellik anlamına gelen ‘gerçek bilgi’ye erişmelerinin böylelikle önünün kesilmesine eminim kızardı.
Ama beri taraftan yaşamını öğrencilerine adayan anneannem, bizimki gibi bir ülkede, bu sorunla baş etmek için yasak, çatışma ve karşıtlığın ürettiği düşmanlıktan başka bir çare bulunamamış olmasına da aynı derecede içerlerdi. Çünkü bilgi, doğası gereği açıklık ister. Eğer bilgi ortamında sevgi yoksa, iyi hiçbir sonuç mümkün değildir.”
Bu pazar Cumhurbaşkanlığı’nı devralacak Macron, eşi Brigitte Trogneux gibi bir öğretmen olan anneannesini işte böyle anlatıyor.

Aydınlanma mirası
Çiçeği burnundaki yeni Fransa Cumhurbaşkanı’nın anlattıklarından, kişiliğini, anne babasından çok şekillendirmiş olan “anneanne” Manette Noguèsun hayatında yaşamsal yere sahip olduğunu anlıyoruz.
Çocukluğunda Macron okul sonrasında, kendisine gramer, tarih ve coğrafya öğreten anneannesiyle saatler geçirirmiş. Birlikte yüksek sesle Molière ve Racine okur, sıcak çukulata eşliğinde Chopin dinlerlermiş.
Mütevazı köklerden gelen “Manette Nine” ona hep yaşamının “eğitim”le değiştiğini söylermiş.
Eğitimin insanları önyargıdan kurtarıp özgür kıldığını, saygınlık kazandırdığını, insanın eğitimle yaşadığı dünyayı kavradığını anlatmış.
“Manette Nine”nin bu tanımlardan dört dörtlük bir “hümanist” ve bir “aydınlanma insanı” olduğunu anlıyoruz. Torun Emmanuel’i de bu düsturlarla şekillendirmiş. Yeni Fransa Cumhurbaşkanı’nın “Manette Nine düsturlarını”, Fransa’da nasıl ve ne kadar hayata geçirebileceğini, Fransa’yı bu fikirlerle ne kadar yenileyebileceğini göreceğiz...
Macron mu Fransa’yı reformdan geçirecek? “Derin/gerçek Fransa” mı Macron’u reforma tabi tutacak? Soru bu.
Hasan Bülent Kahraman’ın “Le Pen kazanmış olmasın?” başlıklı son yazısına bu meyanda atıf yapmadan geçemeyeceğim.
İki zıt Fransa’ya dikkat çeken Kahraman, kimilerince “gerçek ülke” (veya “derin Fransa/La France profonde”) olarak tanımlanan “kırsal, kilise Fransası” ile Aydınlanma Fransası’nın ürünü olan bir “hukuki ülke” (pays legal) ayrımınına parmak basıyor, bu iki ülke arasındaki savaşın Fransa’da hâlâ devam ettiğini belirtiyordu.
Kahraman’ın yazısı şöyle bitiyordu: “Nasıl oluyor da bunca zamana, bunca eğitime (ve) Cumhuriyet (tutkusuna) rağmen Fransa hâlâ (Le Pen’in temsil ettiği) ‘gerçek Fransa’ bunca kuvvetli yaşıyor? Bu soru artık sadece Fransa ile ilgili değil, bütün Avrupa’da hatta Amerika’da önümüze geliyor. Modernleşme (güya!) tüm bu kısıtlamaları aşacaktı. Ama netice ortada. Demek ki sadece modernleşmenin temel tezleri sarsılmakla kalmadı, mesele çok kapsamlı bir hal aldı.”

Modernleşme = Cüretkârlık
Macron’un bu modernleşme sorunsalına ne ölçüde etkin yanıt vereceğini göreceğiz. Ama “modernleşme”, Türkiye’de varsayıldığı gibi bir kez oldu.. bitti.. “tüm kısıtlamaları aşan” ve “gericiliği bitiren”, sonra da sihirli değnek gibi mutlak bir kazanım olarak ilelebet muhafaza edilen bir şey değil.
Modernleşme kavgası hiç bitmeyen ve sürdürülen bir olgu. Modern ülkeleri, o yolda yön kaybeden ülkelerden ayıran temel unsur; çatıyı kuran “hukuki ülke”nin, “gerçek/derin ülke” denen paradigmaya rehin düşmemesi...
“Gerçek ülke”nin, “hukuki ülke”ye her daim hükmetmeye mahkûm ve asla değişmez (değiştirilemez!) bir kader olarak görülmemesi...
“Gerçek ülke”yi değiştirmek/yenileyebilmek için her daim bir arayışın, şansın, ümidin bulunması...
Macron şimdi işte o şans ve vaadin ifadesi.
Bu vaade yanıt verip vermeyeceğini göreceğiz. Ama öncelikle var olabildi. Kafasını uzattığı anda ezilmedi.
Başlı başına bu, modernleşme kazanımlarının sağladığı bir olanak.
Bu kazanımların somutlaştığı ülkelerle böyle bir birikimi olmayan ülkeler arasındaki fark, “gerçek ülke”ye korkmadan meydan okuyabilme cüretinden geçiyor.
Macron bu cürete sarılarak ortaya çıkıyor.
Seçim gecesi Louvre Piramidi önünde yaptığı konuşmada da birebir bunu söyledi: “Biz cüretkâr olacağız!”  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024
31 Mart’ın bahsi 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları