EYVAH! KIZ DOĞDU!
Olaylar Ve Görüşler
Son Köşe Yazıları

EYVAH! KIZ DOĞDU!

10.03.2020 07:30
Güncellenme:
Takip Et:

Prof. Dr. Yakut Irmak Özden

Bu yazımın başlığı, Anadolu’da yaygın bir gelenekten, canlı bir sohbet ani bir sessizlikle bölündüğünde bu durumun “kız doğdu” biçiminde yorumlanmasından esinlendi. Bu yorumun salt ülkemize özgü olduğunu sanmayalım. Geçende aynı ifadeye Güney Amerikalı yazar Marquez’in “Kırmızı Pazartesi” kitabında da -biraz da şaşırarak- rastladım.                           

Geri kalmışlığın göstergesi

1985’de Nairobi’de yapılan “Dünya Kadın Forumu”ndan dönüşte, izlenimlerimi Cumhuriyet okurlarıyla paylaştığım makalemde, şu başlık altında özetlemeye çalışmıştım: “20’nci Yüzyılın Son Çeyreğinde Kadınlığın Güzelliği ve Sefaleti”

Ne yazık ki aradan geçen 30 yılı aşkın sürede, dünyamızda kadınlar açısından yeterince olumlu değişikliklerin gerçekleştirilemediğini görüyoruz. Şu sıralarda Dünya Emekçi Kadınlar Günü tüm dünyada medyanın gündemini kadına odaklıyor. Ülkelerin bir bölümünde kadına özgü sorunlara öncelik verilip, bunlara çözüm yolları tartışılırken, Türkiye gibi İslam kültürünün hâlâ baskın olduğu ülkelerde kadının eş ve anne özellikleri ve aile içindeki konumu öne çıkarılmakta... Elbette yeryüzündeki yegâne eşitsizlik kadınla erkek arasındaki değildir. Eşitsizlik konusu bana hep Orwell’in “Hayvan Çiftliği” yapıtındaki anayasayı anımsatır: “Tüm hayvanlar eşittir” diye başlayan bu anayasa “Ancak bazı hayvanlar daha fazla eşittir” diye devam eder. Bireylerin yararlandıkları olanaklar bir yandan içinde yer aldıkları toplumun gelişmişlik düzeyine, öte yandan da bu toplum içinde bulundukları sosyo-ekonomik sınıfa göre farklılaşır. Bir toplum ne kadar geri kalmışsa, kadın-erkek eşitliğinden o denli uzaktır. Yoksulluğun olduğu yerde en yoksullar genellikle kadınlardır. Önyargıların baskın olduğu ortamlarda da bunlar karşısında en fazla ezilen gene kadınlardır. Belli bir ülke içindeyse de, bu eşitsizlik sosyoekonomik sınıflamada tepeden tabana doğru giderek büyür. Ama derecesi ne olursa olsun, tüm dünyada ortalama olarak kadın erkeğe göre yaşama daha büyük sosyal handikaplarla başlar ve bu engellere yaşam boyu da maruz kalır. J.S.Mills’in, “Bir toplumda uygarlık düzeyini anlamak istiyorsanız hemen o toplumda kadınların yerine bakınız” deyişi ünlü ve kuşkusuz genel olarak da geçerlidir.

İkinci sınıf birey

Bununla birlikte 19. Yüzyılın göreceli olarak en gelişmiş iki ülkesinde, İngiltere ve Fransa’da, kadın yazarlar yapıtlarını hâlâ takma erkek adlarıyla yayımlamak durumundaydılar. Fransa’da asıl adı Aurore Dupin olan George Sand ve İngiltere’de George Eliot gibi... Gene İngiltere’de Jane Austin çözümü yapıtlarını cinsiyetsiz bir isimle -Curor Bell- imzalamakta görmüştü. Aynı yüzyılın sonuna doğru Fatma Aliye Hanım Fransızcadan çevirdiği bir romanı “Bir kadın” diye imzaladığında Osmanlı toplumunda büyük bir şaşkınlık ve yaygın bir tepkiyle karşılaşmıştı. Bilindiği gibi, kadının “ikinci sınıf” birey durumuna düşmesi, Engels’in deyimiyle “tarihsel yenilgisi”nin kökenleri tarihin derinliğinde, insanlığın özel mülkiyete geçiş aşamasına dayandırılır. Altyapıdaki bu köklü değişimi izleyerek yaygınlaşan tektanrılı dinlerde, -Âdem’in kaburgasından yaratılan Havva imgesiyle-kadın, yalnızca erkeğin bir tamamlayıcısı, ona referansla tanımlanan, bir anlamda “ikinci sınıf” bir varlık özelliği edinmiştir. Gene tüm tek tanrılı dinlerde, kadın ancak “ana” kimliğiyle tam bir saygınlığa kavuşabilir. Kadının cinselliği suç ve günahla içiçe sayılır. Cennette Adem’i kandırarak ona yasak meyveyi yediren Havva değil midir? Hıristiyanlığın, temelde kadının cinselliğine İslamiyetten de daha yargılayıcı, suçlayıcı bir yaklaşım içinde olduğu söylenebilir. Kanımca, Hıristiyanlığın en kutsal kadını olan Meryem Ana’nın Hazreti İsa’ya bakire olarak, yani cinsellik yaşamadan gebe kalmış olması kadının ancak cinsellikten arındırılmış bir “ana” olarak tam bir saygınlığa kavuşabileceğinin simgesel bir ifadesi sayılabilir. Nitekim, Türkçemizde bir bireyden söz ederken “erkek” sıfatını kullanmak hiç de kaba ve yakışıksız sayılmazken, “kadın” sözcüğü sanki hakaretle yüklüymüş gibi, onun yerine “bayan”ın kullanılmaya çalışılması,”kadın”ın ancak birey olarak doğallıkla içerdiği cinsellikten arındırıldığında saygınlık kazanabileceğinin göstergesidir.

İyimser inanç

Cumhuriyetin ülkemiz kadınlarına, pek çok gelişmiş ülkeden önce temel yasal haklar tanıyarak kadın-erkek eşitliği yolunda önemli adımlar attığı hepimizce bilinen bir gerçektir. İsmet İnönü’nün 5 Aralık 1932’de Meclis’te yaptığı konuşmada, İstiklal Savaşı’mızın ilerde bir Kurtuluş Savaşı olarak anılacağını ve bu kurtuluşun tarihe her şeyden önce kadınların kurtuluşu olarak geçeceğini ifade etmiş olması anlamlıdır. Öte yandan Atatürk’ümüz de her vesileyle kadınları bir yandan sözleriyle yüceltirken, -“yeryüzünde gördüğümüz herşey kadının eseridir” deyişini hatırlayalım- öte yandan o güne kadar kadınlara en uzak sayılan kimi meslekleri onlara açarak -Sabiha Gökçen’in dünyanın ilk kadın savaş pilotu olması gibi- kuşkusuz tüm Türk kadınlarına büyük bir özgüven kazandırmıştır. Ne yazık ki günümüzde, Cumhuriyetin her alanda gerçekleştirdiği birçok ilerici hamlede olduğu gibi, kadın haklarında da bir karşıdevrim dönemi yaşamaktayız. Kadına yönelik haksızlıklar ve maruz kaldığı eşitsizlikleri gidermek amacını gütmesi gereken temel kamu kuruluşumuzun, kadının varlığını ancak bir aile bireyi olarak kabullenen bir anlayışla, “Aile ve kadın” bakanlığına dönüştürülmüş olması, kadının ancak “erkeğin saygı görecek eşi” olarak yetiştirilmesinin hedeflenmesi, bu karşıdevrim akımının göstergeleri arasındadır. Ne var ki, tarihte hiçbir karşıdevrim hareketi, kendisini önceleyen devrimlerin sağladığı gelişmeleri tümden yok edememiş, yalnızca ilerleme sürecini yavaşlatarak zaman kaybına yol açmıştır. Yazımı bu iyimser inançla bitirirken, tüm emekçi kadınlarımızın kendilerine adanmış bu özel gününü, haftasını kutluyorum.

Yazarın Son Yazıları

Büyüyen eşitsizlik, yaygınlaşan yoksulluk - Sıtkı Ergüney

Ekonomide; fiyatlar genel düzeyindeki; artış “enflasyon”, gerileme “deflasyon”, duraklama ile birlikte yaşanan artış da “stagflasyon” olarak tanımlanır.

Devamını Oku
20.12.2025
Yenilmezlikler ve dokunulmazlıklar - Cengiz Kuday

Tarih, bazen büyük savaşlarla değil; küçük, sessiz ve ilk bakışta sıradan görünen olaylarla yön değiştirir.

Devamını Oku
20.12.2025
Hayvancılıktaki yol ayrımı - Gülay Ertürk

Türkiye bugün hayvancılıkta çok kritik bir eşiğe geldi.

Devamını Oku
19.12.2025
Devlet ve kalkınma - Prof. Dr. Bilin Neyaptı

Bir ülkede ekonomi yönetiminin temel hedefleri verimlilik ve adil bölüşümdür.

Devamını Oku
18.12.2025
Programda işçinin adı yok - Engin Ünsal

CHP 39. Olağan Kurultayı’nda tüzük değişikliği yaptı ve iktidar programını kabul etti.

Devamını Oku
17.12.2025
Yargı öyküleri - Ziya Yergök

Yıllar önce, 5 Ocak 1982’de Çetin Altan’ın Milliyet gazetesindeki “Şeytanın gör dediği” adlı köşesinde “Eski (Mahkeme Koridorları) sütununa özlem” başlıklı yazısında yer alan, bir ceza avukatının “Oturum” adlı anı kitabından alıntılanmış ilginç bir yargı öyküsüne değinmek istiyorum.

Devamını Oku
17.12.2025
Devletçiliğe dönebilmek... - Kemal Onur

Demokratik ve laik sosyal hukuk devletimizin kurucu lideri Atatürk’ün yönetimi döneminde; ülkemizin ulusal çıkarı açısından bilimsel anlayış ve duyarlı bir bilinçle, iç ve dış sermaye şirketlerinin çıkarları için vahşi madenciliğe kesinlikle fırsat verilmemiştir!

Devamını Oku
17.12.2025
Bu çığlığı duyun! - Mustafa Gazalcı

MESEM, Milli Eğitim Bakanlığı’nın sözde mesleki teknik eğitim merkezleri uygulaması.

Devamını Oku
16.12.2025
ABD’nin esnek realist stratejisi - Nejat Eslen

11 Eylül’ün hemen sonrasında ABD, tek kutuplu dünya düzeninin verdiği cesaretle küresel egemen güç olmanın hayallerini kuruyordu.

Devamını Oku
16.12.2025
Çağdaşlık yolunda bir ömür - Hüseyin Karataş

Çağdaşlık eksikliğine ve dokunulmazlara dokunan sevgili hocam Prof. Dr. Türkan Saylan...

Devamını Oku
13.12.2025
Geleceğin savaş alanı, Türkiye ve Karadeniz - Doğu Silahçıoğlu

“Erken Cumhuriyet dönemi”nde (1923-1938) savunma sanayisindeki gelişmeler Türkiye’yi; başta uçak olmak üzere harp silah araç gereçlerinde dış satım yapan bir ülke konumuna getirmişti.

Devamını Oku
12.12.2025
Gençlik MESEM’den büyüktür - Kaan Eroğuz

AKP iktidarı tarafından 2016 yılında örgün ve zorunlu eğitim kapsamına alınan mesleki eğitim merkezleri (MESEM), çocuk işçiliğinin yaygınlaşmasında ve “kurumsallaşmasında” kritik bir rol oynuyor

Devamını Oku
12.12.2025
Komisyonda emekçinin adı yok - Şükrü Karaman

Milyonlarca emekçinin yeni ücrete ilişkin alacağı kararı merakla beklediği Asgari Ücret Tespit Komisyonu çalışmalarına yarın başlayacak.

Devamını Oku
11.12.2025
İnsan onuru ve demokrasi - Ayşe Atalay

TDK sözlüğünde “onur” kavramı insanın kendisine karşı duyduğu saygı olarak tanımlanıyor.

Devamını Oku
11.12.2025
Karadeniz’de neler oluyor? - Can Erenoğlu

Dünyanın en güvenli ve istikrarlı denizi Karadeniz dünyanın en tehlikeli deniz alanına mı dönüştürülüyor?

Devamını Oku
10.12.2025
Gelir adaletsizliği tırmanıyor! - Devrim Onur Erdağ

Türkiye'de emeğin değeri uzun zamandır siyaset meydanında sıkça dile getirilen bir konu.

Devamını Oku
10.12.2025
Erdoğan’ın 2005’teki hayalleri - Kadir Serkan Selçuk

Yıl 2005. Dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, o dönem henüz el konmamış olan Sabah gazetesinin 20. kuruluş yıldönümü için gazeteye bir yazı yazmıştı.

Devamını Oku
09.12.2025
Yeni feodal çağ ve dijital baronluk - Doğan Sevimbike

Yanis Varoufakis’in No Kings Means No Barons başlıklı yazısı, çağımızın ekonomik ve siyasal düzenini “yeni bir feodalizm” olarak niteliyor.

Devamını Oku
09.12.2025
‘Kırkyama’ siyaset… - Prof. Dr. Utku Yapıcı

Türk siyasetinde son yıllardaki en ilginç gelişme siyasi kimlikler düzleminde yaşanıyor.

Devamını Oku
08.12.2025
Terörist başının ayağına gitmek... - Hatice Topçu

Ulus devletler; tarih bilinci, ortak coğrafya ve dil birliğine dayanır.

Devamını Oku
08.12.2025
Çocuklarımız artık kimsesiz mi? - Özgür Hüseyin Akış

Cumhuriyetin kuruluş yıllarında söylenmiş bir cümle hâlâ kulaklarımızda çınlar:

Devamını Oku
07.12.2025
Çözüm mü, çözülme mi? - Ülgen Zeki Ok

Emperyalist güçlerin Ortadoğu’daki kirli emellerinin önündeki en büyük engel olan Atatürk’ü Türk halkının yüreğinden söküp atmak, yani öldürebilmek için bir gri propaganda yöntemi uyguluyor.

Devamını Oku
06.12.2025
Tek Çin ilkesi - Wei Xiaodong

Türkiye’de Çin’in Tayvan bölgesi yaygın olarak bilinse de bu bölgeye ilişkin tarihi ve siyasi bilgiler genellikle sınırlı kalmaktadır.

Devamını Oku
05.12.2025
Cumhuriyete sahip çıkma konuşması: Atatürk’ün ‘Bursa Nutku’ - Hamdi Yaver Aktan

Mustafa Kemal Paşa, 3 Şubat 1933 akşamı İzmir Kordon’daki köşkte akşam yemeği sırasında Bursa’daki olayı öğrenir.

Devamını Oku
03.12.2025
Demokraside seçilenler özgür olmalı - Hüseyin Mert

Demokrasi; çağdaş yaşamın, mutluluğun, ekonomik kalkınmanın ve her türlü gelişmenin önkoşulu, altyapısı ve temelidir.

Devamını Oku
03.12.2025
İktidarın eğitimdeki U dönüşleri - Nazım Mutlu

Siyasal yaşamının toplamı çeyrek yüzyılı bulan iktidar partisinin kısa tarihi, sayısız U dönüşleriyle doludur.

Devamını Oku
03.12.2025
Tekke ve zaviyelerin kapatılması - Doç. Dr. Hüner Tuncer

Tekkeler ve zaviyeler, İslamdaki tarikatların dinsel tören, toplantı ve eğitim yerleridir.

Devamını Oku
02.12.2025
Suyun akışını sürdürmek - Dr. Anıl Yıldırım Poyraz

“Su ateşe galiptir ancak bir kaba girerse ateş onu kaynatıp yok eder.” - Mevlana

Devamını Oku
02.12.2025
21.yüzyılda Türkiye’de sosyal demokrasi - Halil Sarıgöz

Sosyal demokrat partilerin tarihsel serüvenine baktığımızda, parti programlarının yalnızca birer teknik metin değil; toplumun yönünü, siyasal aklın niteliğini ve iktidar imgelemini belirleyen kurucu belgeler olduğunu görürüz.

Devamını Oku
01.12.2025
Gıda güvenliği sistemimiz alarm veriyor - Adnan Serpen

Gıda yaşam için olmazsa olmazdır ancak kirlenirse hastalığa, hatta ölüme bile neden olabilmektedir.

Devamını Oku
01.12.2025
Buğra Gökce, Silivri'den Cumhuriyet'e yazdı

Otuz altıncı pazar...

Devamını Oku
29.11.2025
İhanetin adı barış olamaz… - Erol Ertuğrul

Güzel yurdumuzda 23 yıldır uygulanan politikalarla, üniter devlet yapımıza ve Cumhuriyetimizin kuruluş anlayışına uymayan görüşler seslerini yükseltmeye başladı.

Devamını Oku
29.11.2025
İmralı ziyareti ve TBMM - Hüseyin Özkahraman

Türkiye’de “Kürt meselesi”, etnik kimlik tartışmalarını aşan; devlet-toplum ilişkilerini, siyasal katılım biçimlerini, demokratikleşme dinamiklerini ve meşruiyet tartışmalarını doğrudan etkileyen çok katmanlı bir olgudur.

Devamını Oku
28.11.2025
İddianame hukukla bağlı mı? - Doğan Erkan

İmamoğlu iddianamesi başından beri hukuk dili yerine tercih edilen siyasal retoriğiyle, delil boşluğuyla, rivayet anlatımlarıyla tartışılıyor.

Devamını Oku
28.11.2025
Kurucu felsefeye dönüş - Mehmet Tomanbay

Son açıklanan TÜİK verileri enflasyon, işsizlik ve derinleşen yoksulluğun gittikçe büyüyen sorunlar olduğunu göstermektedir.

Devamını Oku
27.11.2025
Seçimin sakatlanması - Cihangir Dumanlı

Anayasamızın 2. maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti demokratik bir devlettir.

Devamını Oku
27.11.2025
İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

Devamını Oku
26.11.2025
Eğitim sürecinde öğretme ve öğrenme - Cihat Karaali

Geçmişte eğitimciler yalnızca öğretmen değillerdi.

Devamını Oku
26.11.2025
Düzensiz dünya nereye gidiyor? - Nejat Eslen

Yeni bin yılın ilk yüzyılının ilk çeyreği yakında bitecek.

Devamını Oku
26.11.2025
Radbruch formülü ve Türkiye bağlamı - Başar Yaltı

Daha önce bu sütunlarda yayımlanan “Adaletsizliği Görmek” (Cumhuriyet, 07.11.2025) başlıklı yazımızda; adalete giden yolun adaletsizliği görmekten geçtiğini, bir hukuk düzeninde karar veren konumundaki tüm görevliler ile hukuk normlarını uygulayan tüm yetkililerin adaletsizliği görmek, önlemek ve adaleti yerine getirmekle görevli olduklarını, adaletsizliği görme yetisine sahip olmayanların yargıç ve savcı yapılmaması gerektiğini belirtmiştik.

Devamını Oku
25.11.2025