Şeriat çığlıklarının ardında kimler var?

28 Şubat 2024 Çarşamba

Şeriatçılar dün yine Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’nde boy göstermiş. Laiklik karşıtı oluşum Hayırların Fethi Derneği (HAYFED), avukat Feyza Altun hakkında, şeriat karşıtı sözleri ve sosyal medya paylaşımları nedeniyle suç duyurusunda bulunmuş.

Olaya dair haberi TV’de izlerken gördüm; sarıklı ve cüppeli grup adına açıklama yapan Nusret Oktar, zaman zaman Arapça konuşarak dünya genelinde Müslümanların zulme uğradığını, inançlarına küfredildiğini anlatıyordu. Taleplerini, “Nasıl Atatürk’ü koruma kanunu varsa, nasıl cumhurbaşkanına küfreden hapse atılıyorsa biz Allah için de koruma kanunu, resulullah için de, dinlerimiz, değerlerimiz için de koruma kanunu çıkarılsın istiyoruz” diyerek açıkladı.

Sanırsınız Türkiye’de gerçekten Atatürk’e küfreden ceza alıyor! Şevki Yılmaz denilen şahıs, Atatürk’e yönelik hakaretleri toplumda büyük bir infial yaratmamış gibi ortada geziyor.

Sanırsınız bu ülkenin anayasasında laik bir devlet olduğu yazmıyor ve bu nedenle şeriat talep etmek suç teşkil etmiyor!

Konuşmasının başında bu meselenin “Türkiye laiktir, laik kalacak” mevzusu olmadığını iddia eden Oktar, daha sonra “Türkiye laik midir? Laiktir. Laik mi kalacaktır? Allah bilir. Bu ülke yüzlerce yıl şeriatla yönetildi” diyerek kendi kendisini yalanladı.

HUKUK DEVLETİNDEN MONARŞİYE!

Anayasaya açıkça karşı olan böyle bir eylem adliyenin önünde hiçbir müdahale olmadan nasıl yapılabiliyor? Laiklik isteyen gruplara anında müdahale edilirken, şeriatçılar ülkede nasıl böyle rahatça toplanıp açıklama yapabiliyor?

Onun yanıtını da “Şeriat eşittir İslam” çarpıtmasını yineleyerek Oktar verdi; “Sayın cumhurbaşkanımız daha iki hafta önce şeriatın İslam olduğunu, Kuran olduğunu bizzat canlı yayında açıkladı!” dedi.

14 ve 28 Mayıs seçimlerinin ertesinde şeriat taleplerinin artmasının nedeni doğrudan AKP ve AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dır.

Bütün bunlar adliyelerin içinde ve önünde yaşanırken, tek bir cumhuriyet savcısının yetkilerini kullanmaması ibret vericidir; Türkiye’de hukuk devletinin sona erdiğinin en çarpıcı kanıtlarından biridir.

Çünkü devletin her kademesinde hukuk dışına çıkanlardan Cumhuriyet adına hesap soracak olan kamusal iddia makamı cumhuriyet savcısıdır. Ne utanç vericidir ki bu makamda oturanlar, şeriat talebinde bulunanlara yani devlet yönetiminde ve hukuk sisteminde şeri kanunların uygulanmasını isteyerek suç işleyenlere karşı sessizliklerini koruyor.

Cumhuriyet savcılarının bile görevlerini tam yetki ve sorumlulukla yerine getirmediği, getiremediği bir ülkede hukuk devletinden söz edilemez. Bu makam işlevsizleştirilmişse, tek bir kişinin direktifleri ile hareket ediliyorsa o ülkede monarşi vardır.

SAĞCI VE DİNCİ GERİCİLERİN NEFESİ

Osmanlı monarşisine özlem duyanların şeriat istemesi rastlantı değildir. Cumhuriyetin 100. yılında laiklik, kuruluş yıllarında olduğu gibi, en temel mücadele alanıdır. Atatürk’ün vefatından sonra bu cepheyi oy için boşaltanlar, tarikatlara ve cemaatlere ödün verenler ve dincilerle kol kola girenler, bugünkü şeriat çığlıklarına güç verenlerdir.

Sonra aralarına 28 Şubat’tan söz ederken, “Bir kadın mitingi yapılacaktı ve ‘Kahrolsun şeriat’ diyorlardı. İnancıma göre şeriat, İslam demektir. O geceyi hayatımdan silmek isterim. Anlatılamayacak bir acı hissettim” diye konuşan Meral Akşener ve 6 Temmuz 1993’te Sivas katliamı TBMM’de görüşülürken, “Şeriat İslam demektir” diyen, Sivas’ta “Şeriat isteriz!” diye bağırarak insan yakan kitlenin aslında şeriat düzeni istemediği, dini savunduğu anlamında konuşan Muhsin Yazıcıoğlu gibi siyasetçiler katılmıştır.

Bugünkü şeriat çığlıklarının ardında, Menderes’ten Demirel’e, Erbakan’dan Özal’a, Türkeş’ten Yazıcıoğlu’na, Çiller’den Erdoğan’a kadar tüm sağcı ve dinci gericilerin nefesi vardır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları