Cumhuriyet Halk Partisi, tabanından ve partinin ileri gelenlerinden yapılan bütün uyarılara rağmen komisyona katıldı. İngilizce’de meşhur kelimesi için “famous”, kötü nam salmış anlamında konuşurken de “infamous” denilir. Bu konu şimdiden ikinci kategoriye giriyor. Çünkü varlığı, ne işe yarayacağı ve içinde hangi çelişkili ve tartışmalı hedefleri taşıyan kesimlerin bulunduğu sürekli polemik yaratıyor!
Şu ya da bu nedenle bizlere göre hata olsa da, aramızdan az sayıda dostun onayı ışığında, CHP bu masaya katıldı. Komisyonun adı da ortaya karışık bir uzlaşmacı çabayla “Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu” oldu. Sonuçta tek adam rejiminde “demokrasi” olamayacağına göre, bu komisyonun isminde de dekoratif amaçlı yer almış olacak! Kimse kusura bakmasın, bu komisyonun adındaki “kardeşlik ve demokrasi” bana Tansu Çiller’in “iki anahtar” vaadi kadar sürrealist bir iddia olarak geliyor! Geçen hafta sorduğum soru yine aklıma geliyor: AKP-MHP çağrısıyla oluşmuş bu komisyonun Türkiye’ye “demokrasi getirmek” amacıyla yola çıktığına inanan kaç saf okur-yazar var bu ülkede, rakamı gerçekten çok merak ediyorum. Komisyonda 51 üye olması gerekirken, İYİ Parti katılmadığı için bu rakam 48’e düşüyor. 51 koltuk üzerinden hesaplansa bile, 3/5 nitelikli çoğunluk 31 üyeye denk geliyor. Üye sayılarına bakarsak AKP 21, CHP 10, DEM Parti ve MHP 4’er, Yeni Yol Partisi 3, HÜDAPAR, TİP, DSP ve Yeniden Refah Partisi 1’er milletvekili ile katılıyor. Yani AKP-MHP-DEM’in doğrudan 29 üyeleri oluyor. Şimdi Sayın Özgür Özel’e sormak istiyorum: Siz bu sayısal yapıda iktidar ve DEM blokunun iki milletvekilini daha yukardaki rakamların kompozisyonundan çıkaramayacağına mı inanıyorsunuz? Yoksa tersine, oradaki muhalefet milletvekillerinin bazı iktidar üyelerinin oyunu ve duruşunu değiştirebileceğine mi inanıyorsunuz? Böyle düşündüğünüzü hiç sanmıyorum. O zaman izninizle size, CHP’ye ve hatta kendime tekrar sormak istiyorum: Sonucu önden gördüğünüz halde neden bu sorumluluğu almak istediniz?
CHP’NİN UMUTLARI NE OLABİLİR?
Komisyon üyesi CHP İstanbul Milletvekili Oğuz Kaan Salıcı, meydanı boş bırakmamak adına, DEM ve MHP’nin uzlaşamayacakları başlıklarda yaşanacak tartışmalarda, CHP’nin orada olmasının tersine önemli olduğunu vurguluyor. Ben de bütün olumsuz düşüncelerime rağmen, umarım sayın Salıcı bu umudunda haklı çıkar diyorum. Çünkü burada direktifler Erdoğan-Bahçeli ikilisinden geliyor. Öte yandan konuyu sessizce, fazla renk vermeden yakından izleyen batı emperyalizmini de unutmamak lazım… Oylamalarda kalkıp inecek ellerin bağımsız hareket edebileceğine pek inanmıyorum! Keşke Özel ve Salıcı haklı çıksalar! Keşke CHP’nin ısrarla gündeme taşımaya çalıştığı AYM ve AİHM kararları yarın süresiz olarak uygulanmaya başlasa! CHP Grup Başkanvekili Murat Emir’de hiçbir yeni anayasa tartışmasına bu komisyonda izin vermeyeceklerini söyledi. CHP bunu başarırsa, bu da çok önemli bir güvence olur. Ama yaşanacak tartışmaları düşünemiyorum bile!
CHP’nin komisyondaki 10 üyesinin kaç tanesi kamuoyunda Atatürkçülüğü ve Cumhuriyetçiliği ile öne çıkıyor? Lütfen bana “Her CHPli zaten Atatürkçü” demeyin, Atatürk’ün kurduğu partiden bahsediyoruz, ondan zaten şüphem yok. Sorumu tekrar okuyun, yanıt verirken “kaç kişi öne çıkıyor” kısmını atlamayın lütfen. Neden bahsettigimi herkes anlar. Bir diğer konu, komisyonun görüşmelerinin basına kapalı yapılacak olması. Hadi diyelim ki futbolda VAR, tartışmaların seyirciye açık ve canlı bir şekilde yapılmaması gibi, karar vericilerin o anda rahatça fikirlerini açıklayabilmeleri için düşünülmüş. Peki, daha sonra bu çalışmalar hakkında basın açıklamasını “yalnız meclis başkanının” yapacak olması, artık abartının da abartısı değil mi? Ne kadar acı ki, Türk demokrasisinin 79 yıllık tarihindeki en şanssız anı olan, 18 Nisan 1960 Tahkikat Komisyonu görüşmelerinin de basına kapatılması ve hakkında yayın yapılamaması felaketini bana hatırlattı. Neyse ki, Murat Emir’in de dediği gibi, CHP’nin masada bütün yaşananları duyuracağına inanıyorum…
Görüşmelerin bu şekilde sümenaltı götürülmesi arzusu hangi Türkiye’de yaşanıyor? Çok demokratik komisyonumuza rağmen, muhalif televizyon kanallarının sürekli olarak kapatılması için iktidarın uğraş verdiği Türkiye’de… Peki, hangi dünyada yaşanıyor bu gergin ortam? ABD’nin Türkiye’nin bu sancıları hakkında yorum yapmaktan imtina ettiği ve Ankara’daki Amerikan Büyükelçisi’nin çekinmeden Neo-Osmanlı düzenlemeler yaparak Türkiye’ye ve Orta Doğu’ya yön vermeye çalıştığı bir ortamda…
ANAYASA TARTIŞMALARI NEREYE VARABİLİR?
Komisyon üyesi MHP’li Feti Yıldız, “Anayasanın ilk üç maddesini tartışmayacağız, bu komisyonda bunlar gündeme gelmeyecek” diye sözde teskin edici bir cümle kullandı. Halbuki anayasa tartışmalarını yakından takip eden herkes bilir ki, konu burada ilk üç maddenin değil, “ilk dört maddenin değişmeyeceğini” söylemektir. Çünkü bildiğiniz gibi dördüncü madde şunu söyler: “MADDE 4- Anayasanın 1. maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2. maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3. maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez”. Yani dördüncü madde olmadan, ilk üç madde koruma altında kalmış olmaz. Milletvekillerinin bu düzeyde kritik ve bilinen bir hukuki olguya dikkat etmemiş olmaları unutkanlık mı, yoksa başka art düşünceleri mi kol geziyor?
Bu konuda ne kadar hassas olduğumu, size Cumhuriyet Gazetesi’nde 3 Ağustos Pazar günü çıkan bir haberin içeriğiyle aktarayım: CHP eski Genel Sekreteri Süheyl Batum, 2011’de oluşturulan Anayasa Komisyonu’nun içinde Kılıçdaroğlu döneminde bulunan CHP’li bazı arkadaşlarının, Genel Başkan’ın da bilgisi dahilinde ilk 4 maddenin değişiklikleri üzerine anlaşıldığını aktardıklarını, kendisinin bunu öğrenir öğrenmez ağır şekilde itiraz ederek ve Muharrem İnce’yi de yanına alarak “Biz CHP olarak bu değişikliği kabul etmiyoruz, ilk dört maddenin noktasına virgülüne dokunulmasına bile CHP karşıdır!” diyerek bu dev krizi son anda engellediklerini hatırlatıyor. Hem de Kılıçdaroğlu’nun “Süheyl Bey güzel yapıyoruz, iyi anlamda değiştiriyoruz kötü anlamda değiştirmiyoruz” gibi hiçbir şekilde kabul edilemez sözler sarf etmesine rağmen! Tabi ne yazık ki Kılıçdaroğlu’nun CHP’si hakkında çok kötü bir tarihi iz olan bu yaşanmışlığı, siyasi dünyamızın tozlu raflarına bırakmak yerine, bugünkü komisyon çerçevesinde nasıl benzer itme kakmaların yaşanacağını görerek, gardımızı ciddi şekilde almamız gerektiğini düşünüyorum. Bu sözlerimi, Batum’a olan güvenim üzerine söylüyorum. Sayın Kılıçdaroğlu veya sayın İnce, bu konuda farklı bir yorum yaparlarsa tabii ki yanıt hakları saklıdır.
Parlamentomuzun 200 eski bakan ve milletvekili, malum gidişata karşı beraberce bir bildiri yayınlamışlar. Çok dikkatli kaleme alınmış bu tarihi ikaz yazısında, günümüz milletvekillerini parlamentoda ettikleri yemini de hatırlamaya davet ediliyorlar. Bu isimler arasında AKP’nin bazı kurucuları ve bakanları da var. Bu bildiriyi yaşama geçiren her siyasimizi dürüstlükleri ve cesaretleri nedeniyle kutluyorum.
TÜM SİYASETÇİLER SAYIN ŞÜKRÜ ELEKDAĞ’I DİNLESİNLER!
Geçtiğimiz hafta yine bu konuda yazdığım bir makalenin ardından, hayatımda bana çok onur veren bir telefon aldım. Türk Dış İşleri’nin duayen isimlerinden, siyasetçi ve diplomat sayın Şükrü Elekdağ beni arayarak yazımı tebrik etti. Size bunu aktarmamın nedeni, inanın kendime pay çıkarmak değil. Bugün 101 yaşındaki bu muhteşem insanın, yaşının yorgunluğunu hiç hissetmeden, hâlâ sabah akşam ülkesinin sorunlarıyla uyuyup uyanması ve gidişata nasıl demokratik olarak müdahale edilebileceğinin beyin fırtınaları içinde yaşaması… Sayın Elekdağ, bana ayrıca sayın Hikmet Çetin ve sayın Murat Karayalçın’a yolladığı yazıları da iletti. Ayrıca yine o iletinin içinde bulunan, PKK’nın 12. Kongre Kararı Tam Metni’nde yer alan ağır ifadelere atıf yapıp, “Aksi söylenmediğine göre sayın Erdoğan ve iktidar partisi burada söylenenleri kabul ediyor mu, bu anlama mı geliyor?” diye ısrarla sorusunu tabii ki yalnız bana değil, esas CHP’nin yönetim katına, eski başkanlara, sayın Özgür Özel’e ve de sayın Erdoğan’a yöneltmiş oluyor.
Barışa tabii ki gönülden inanıyorum. Ama bunun yolu bu komisyondan değil, geçen haftaki yazımın içinde aktardığım Kürt kökenli değerli vatandaşlarımızın değiştirmeleri gereken bakış açılarından geçiyor… Şunu unutmayalım ki, ilk 4 maddenin dokunulmazlığı, bu komisyonda öyle gerilimler yaratacak ki, bir süre sonra iktidar partisi ve DEM üyeleri “Efendim bu komisyonu boş yere mi kurduk, hiçbir şey yapmayacaksak niye bir araya geldik o zaman?” demeye başlayacaklar ve film er ya da geç kopacak. Bizden söylemesi!