Makbul queer
Deniz Ülkütekin
Son Köşe Yazıları

Makbul queer

12.07.2025 11:00
Güncellenme:
Takip Et:

Geçen hafta müzik tarihinde önemli anlara sahne oldu. Dünyaa ünlü İngiliz rock topluluğu Oasis yani Liam ve Noel biraderler tam 16 yıl sonra yeniden bir araya geldiler. Oasis'in yeniden bir araya gelmesi, İngiliz müziğinin bir başka efsanevi topluluğu olan The Smiths'in de sahneye dönebileceği düşünü kısa bir anlığına canlandırdı. Ancak bu olasılık, artık tamamen yaşlı ve huysuz bir ihtiyara dönüşen Morrissey için neredeyse olanaksız. Tabii Morrissey'in huysuzluğu yalnızca müzikal tercihlerle sınırlı değil. Yıllar içinde şekillenen politik açıklamaları, kültürel değerlere bakışı ve kendine has İngilizliği anlayışıyla, onu bir dönem temsil ettiği marjinal hassasiyetin çok uzağına konumlandırıyor.

Bu dönüşüm yalnızca bir müzisyenin yaşlandıkça muhafazakârlaşması değil. Aynı zamanda Avrupa'da, özellikle göçmen karşıtlığı ve kültürel aidiyet tartışmalarının yoğunlaştığı bir dönemde, queer görünürlüğün nasıl normatif bir araca dönüştüğünün de ipuçlarını barındırıyor. Morrissey, bir zamanlar sistemin kenarındaki kırılgan bireylerin sesi olarak yükseldiği yerde, bugün "İngiltere İngiliz kalmalı" diyerek o sistemin bir sözcüsü haline geliyor. Bu, bir figürün dönüşmesinden öte, Avrupa'da gelişmekte olan yeni tür "kültürel milliyetçiliğin" çerçevesine işaret ediyor.

Bu milliyetçilik, klasik biyolojik ya da ırk temelli bir ayrım yerine seküler değerler, LGBT+ hakları, kadın özgürlüğü, hayvan hakları gibi progresif unsurları kullanarak yeni bir "biz" tanımlıyor. Öyle ki, bu yeni "biz" tanımı içine dahil olan queer kimlikler, artık direnişin veya norm dışılığın değil sistemin temsilcisi gibi sunulabiliyor.

MARJİNALLERİN KADRAJI

Diana Arbus'un 1950'li ve 60'lı yıllarda çektiği fotoğraflar, queer teorinin henüz kavramsallaştırılmadığı bir dönemde, norm dışı varoluşun estetik bir temsiliydi. Cüceler, travestiler, freak show sanatçıları, akıl hastaları, cinsiyet uyumsuz bireyler... Arbus'un kadrajındaki her özne, toplumun "görünmez" kıldığı, yok saydığı veya egzotikleştirdiği figürlerdi. Ancak Arbus, bu bireyleri görünür kılarken onlara acıyarak, onları yücelştirerek değil oldukları gibi bakan bir dille yaklaştı. Bu da izleyiciyle rahatsız edici bir temas kuruyordu: "Onların farklılığı, bizim normalliğimizi nasıl üretiyor?"

Bugün, Avrupa'da kültürel milliyetçiliğin yeni yüzü, bu tür rahatsızlıkların üstünü örtüyor. LGBT+ bireyler, kadınlar, hatta hayvan hakları bile artık toplumsal eğitim veya devrim aracı olarak değil "bizim medeni değerlerimiz"in simgesi olarak sunuluyor. Görünürlük, direniş değil vitrindir anlayışı hakim kılınıyor. Bu temsilde Diana Arbus'un kadrajına sığmayacak kadar "fazla" olan queer bireyler, özellikle göçmen, trans, çürük ya da sinir bozucu olanlar sistemin dışında kalmaya devam ederken uyumlu, estetik, türdeş LGBT temsilleri sistemin vitrinine yerleştiriliyor.

THE SMİTHS VE NORM DIŞININ ESTETİĞİ

1980'lerin Britanyası’nda, The Smiths  bir müzik topluluğu olmanın ötesinde bir hissiyatın ifadesiydi. Morrissey'in cinsiyetsiz sesi, toplumsal normlara mesafeli sözleri ve androjeni yücelten sahne duruşuyla, kendini çoğu zaman "erkek, beyaz, heteroseksüel" kodlarla tanımlanan rock dünyasının dışında konumlandırıyordu. Şarkılarında işçi sınıfının yalnızlığı, kent yaşamının sıkışmışlığı ve gençliğin umutsuzluğunu işliyordu. Thatcher’dan nefret ettiğini açıklamıştı. “Margaret on the Guillotine” isimli bir şarkı bile yazdı. “The Queen is Dead” gibi parçalarla monarşi karşıtlığı, sistem eleştirisi ve Britanya kimliğine mesafeli duruşu, onu sol çevrelerin gözünde kült statüsüne taşıyordu. Bu yüzden Smiths dönemi boyunca, sağ-muhafazakâr medya onu "karamsar, İngiliz düşmanı, çürük bir figür" gibi sunuyordu. Ancak ne tam olarak sol siyasetle örtüşüyordu ne de sistem içi bir protesto estetiğiyle yetiniyordu. Genel olarak “marjinal ve tehlikeli” olarak görülüyordu.

Yıllar içinde Morrissey'in söylemi çarpıcı biçimde değişti. Bir röportajında, Almanya’nın “Alman kalması gerektiğini”, İngiltere’nin ise göç nedeniyle kültürel anlamda “kaybolduğunu” söyledi. En çok tartışma yaratan açıklaması ise aşırı sağla ilişkilendirilen "For Britain" adlı partiyi desteklemesi oldu. Bu parti, İslam karşıtı açıklamalarıyla tanınıyor. Morrissey, partinin lideri Anne Marie Waters için “cesur bir kadın” dedi. Hayvan hakları konusundaki hassasiyetini, bazen ırkçı çıkışlarla örtüşür bir şekilde dile getiriyor. Örneğin, Norveç’te yaşanan terör saldırısından sonra “Norveç'e bu kadar çok dikkat gösteriliyorsa, hayvanların acısı neden görmezden geliniyor?” açıklaması yaptı. Bu yeni Morrissey, bir zamanlar yerden yere vurulduğu sağ medya tarafından bu kez "değerlerini koruyan cesur sanatçı" olarak alkışlanıyor. Yıllar geçtikçe kültürel muhafazakâr bir figüre dönüştü ve zamanla sistemin muhafazakâr reflekslerine göz kırpan biri hâline geldi. Kimi sağ medya organları, onu “woke kültürüne karşı duran cesur sanatçı” olarak kodlamaya başladı ama tam olarak içlerine de almadılar

Çünkü Morrissey tam anlamıyla sağcı bir figür de olmadı. Ne Boris Johnson’ı sevdi ne klasik sağcı değerleri övdü.

Böylece bazı çevrelerde iptal edilen bir figüre dönüştü. Birçok hayranı, Smiths dönemindeki politik hassasiyet ile bugünkü duruşu arasındaki farkı affedemedi.

‘DUYARLILIK MİLLİYETÇİLİĞİ’

Tüm bu tablo, Avrupa'da gelişen yeni tür bir milliyetçiliğin izlerini taşıyor. Bu milliyetçilik klasik söylemlerin yerine, kendini kadın hakları, LGBT+ özgürlüğü, hayvan hakları gibi alanlarda tanımlıyor. Ama bu değerler, evrensel birer hak olmaktan çıkıp, "bizim değerlerimiz" haline geliyor. "Biz medeni Avrupalılar" söylemiyle, bu değerleri yaşamadığı varsayılan göçmen kültürlere karşı bir kimlik inşa ediliyor.

Bu noktada queer teori ve LGBT aktivizmi için işler biraz karmaşıklaşıyor. Teorik olarak queer düşünce milliyetçiliğe karşıdır, kimlikleri sorgular, devleti ve normları sorunlu yapılar olarak görür. Ama pratikte, kazanılmış hakların tehdit altında görüldüğü durumlarda, kimi LGBT toplulukları, milliyetçi söylemlerle ittifak kurabiliyor. Bu da bir tür "liberal İslamofobi" zeminine kapı aralayabiliyor.

Özellikle Almanya'da AfD, Fransa'da Le Pen'in partisi RN ya da İngiltere'deki For Britain gibi aşırı sağ eğilimli partiler, göçmen karşıtı söylemlerini LGBT hakları ya da kadın özgürlüğü ile meşrulaştırmaya çalışıyor. Bu partiler, Avrupa değerlerini tehdit eden şeyin "yabancı kültürel normlar" olduğunu iddia ederek, aslında evrensel bir hak olarak konumlanan özgürlüğü millileştiriyor. Hollanda'da bazı çevreci ama göçmen karşıtı partiler, "doğayı korumak için sınırları da korumalıyız" argümanıyla benzer bir söylemi sürdürüyor.

Morrissey açısından ele alırsak kendisinin doğaya duyarlı, hayvan haklarını merkeze alan, edebiyata düşkün ve et yemeyen bir İngiliz ulusal kimliği düşlediğini söyleyebiliriz. Bu anlamda Morrissey, hem çevreci hem milliyetçi hem bireyci hem de nostaljik yaklaşımı temsil ediyor. Buna yeni tür bir "progresif milliyetçilik" veya "kültürel Avrupa savunuculuğu" diyebiliriz. Yani Avrupa milliyetçiliği artık klasik ırk temelli değil kültürel üstünlüğü görünür kılıyor.

ARBUS’UN MİRASI VE GÖRSEL TEMSİLDE YENİ DALGA

Diana Arbus'un mirası, çağdaş fotoğrafçılar arasında hâlâ etkili. Ancak bugünün görsel kültüründe onun temsil ettiği kırılganlık ve huzursuzluk yerine daha çok "marka değeri olan kimlikler" öne çıkıyor. Wolfgang Tillmans, Zanele Muholi gibi çağdaş sanatçılar, queer bedenin bu yeni temsiline karşı hâlâ eleştirel bir duruş sergiliyor ama anaakım görünürlük, queer'in marjinalliğini değil pazarlanabilirliğini tercih ediyor. Bu durum ister istemez queer estetiğiyle birlikte queer politikasını da dönüştürebilecke bir güce dönüşüyor.

Diana Arbus'un kadrajında queerlik bir huzursuzluktu. Morrissey'in sözlerinde marjinallik bir direnişti. Bugün ise queerlik, bazen sistemin vitrinine düzgünce yerleştirilen dekoratif unsur olarak sunuluyor. Görünürlük artarken asıl konu olan farklılığın özgürleşmesi geri plana itiliyor. Artık soru şu: Görünür olduk diye kabul edildik mi yoksa yalnızca kategorize mi edildik?

Yazarın Son Yazıları

Pandeminin mirası bir sessiz salgın: Gooning

Pandeminin ardından yalnızlık yeni bir biçime büründü. Ekranların ritmiyle biçimlenen çağda “gooning”, sırf bir cinsel pratik değil, dijital odak ekonomisinin bir yansıması.

Devamını Oku
08.11.2025
Zamanın parçalanmış belleği

Zaman artık yalnızca ölçülebilir bir akış değil belleği, siyaseti ve ekonomiyi biçimlendiren bir iktidar aracı

Devamını Oku
25.10.2025
Samimiyet çağında samimiyetsizlik

Samimiyet, insanlık tarihi boyunca güven ve içtenliğin karaktere yansımış bir göstergesi olarak tanımlanırdı.

Devamını Oku
05.10.2025
Diziler, şarkılar, davalar: Kimin sahnesi?

Diziler, şarkılar, davalar: Kimin sahnesi?

Devamını Oku
21.09.2025
Gündem zehirlenmesi

Artık “Yine ne oldu?” hissiyle uyanmak, politikleşmiş bir yorgunluğa dönüştü.

Devamını Oku
17.08.2025
Kamusal şizofreni

Söylenemeyenlerin çoğaldığı, herkesin birden fazla benlik taşıdığı bir çağda yaşıyoruz. “Kamusal şizofreni” artık siyasetçilerin değil hepimizin hastalığı.

Devamını Oku
26.07.2025
Makbul queer

Makbul queer

Devamını Oku
12.07.2025
Düşünüyorum, öyleyse susayım!

Düşünce artık içerikten çok niyetiyle, sahibinden çok kökeniyle yargılanıyor. Bu sessizlik çağında en büyük özgürlük, hâlâ düşünebiliyor olmak.

Devamını Oku
28.06.2025
1000 > 100 bin

İnfluencer dünyasında artık takipçileriyle derin bağlar kuran içerik üreticileri yani mikro etkileyiciler yüz binlere ulaşan hesaplara göre markaların çok daha fazla ilgisini çekiyor.

Devamını Oku
16.06.2025
Gülerken kızmak: Türkiye’de ofansif mizahın sınırları

Gülerken kızmak: Türkiye’de ofansif mizahın sınırları

Devamını Oku
25.05.2025
Kodlarda gizli erkek bakışı

Kodlarda gizli erkek bakışı

Devamını Oku
10.05.2025
Ne diyorsunuz? Anlamıyorum!

Ne diyorsunuz? Anlamıyorum!

Devamını Oku
03.05.2025
Elveda özgür Avrupa

Elveda özgür Avrupa

Devamını Oku
20.04.2025
Gerçeğin yokluğu

Gerçeğin yokluğu

Devamını Oku
12.04.2025
Umudu yaratanlar

Umudu yaratanlar

Devamını Oku
28.03.2025
Aklın çölleşmesi

Aklın çölleşmesi

Devamını Oku
15.03.2025
Korku ve ecel

Korku ve ecel

Devamını Oku
01.03.2025
Kendini gerçekleştiren kehânet ve Antigone

Kendini gerçekleştiren kehânet ve Antigone

Devamını Oku
23.02.2025
'Yapay zekâ kullanıyorum'

'Yapay zekâ kullanıyorum'

Devamını Oku
08.02.2025
Dünyanın en büyük sorunu (şimdilik)

Dünyanın en büyük sorunu (şimdilik)

Devamını Oku
01.02.2025
İhmalkâr

Bolu’da 78 yurttaşımızı yitirmemizle sonuçlanan otel yangınından beri sık duyduğumuz ve sürekli zihnimde tekrar eden kelime: İhmalkârlık.

Devamını Oku
25.01.2025
Ucubelerin sanatı

Ucubelerin sanatı

Devamını Oku
18.01.2025
Kaliforniya’da suyun başını tutanlar

Kaliforniya’da suyun başını tutanlar

Devamını Oku
10.01.2025
Genel izleyicinin tragedyası

Genel izleyicinin tragedyası

Devamını Oku
02.01.2025
Düş adacıkları

Düş adacıkları

Devamını Oku
30.11.2024
Tepkisiz toplum etkisiz siyaset

Tepkisiz toplum etkisiz siyaset

Devamını Oku
23.11.2024
Tekinsizliğe karışan deli

Birkaç farklı yerde, farklı tonlarda ve farklı cümlelerle bilgi sahibi olduğum bir anektod:

Devamını Oku
17.11.2024
Çaresizliğin zorbalığı

Çaresizliğin zorbalığı

Devamını Oku
08.11.2024
3F’den tek F’ye

3F’den tek F’ye

Devamını Oku
26.10.2024
4K netliğinde bir çaresizlik

4K netliğinde bir çaresizlik

Devamını Oku
05.10.2024
Hibrit kimlik ve sanal töreler

Hibrit kimlik ve sanal töreler

Devamını Oku
29.09.2024
Beyaz yakalı çobanlar

Beyaz yakalı çobanlar

Devamını Oku
22.09.2024
Gölgesinden korkan ülke

Gölgesinden korkan ülke

Devamını Oku
07.09.2024
Hangi geçmiş?

Hangi geçmiş?

Devamını Oku
17.08.2024
X etkisi ve cinsiyet politikası

X etkisi ve cinsiyet politikası

Devamını Oku
10.08.2024
Instagram’daki taşralı hayaleti

Instagram’daki taşralı hayaleti

Devamını Oku
03.08.2024
İdeoloji, adi suçlar ve pozitif ayrımcılık

İdeoloji, adi suçlar ve pozitif ayrımcılık

Devamını Oku
26.07.2024
İç ve dış düşmanlar, gölgeler

İç ve dış düşmanlar, gölgeler

Devamını Oku
19.07.2024
Modifiye arabalar ve tek kullanımlık kalıplar

Modifiye arabalar ve tek kullanımlık kalıplar

Devamını Oku
05.07.2024
Sınıfsallaştıramadıklarımızdan mısınız?

Sınıfsallaştıramadıklarımızdan mısınız?

Devamını Oku
22.06.2024