Deniz Ülkütekin
Deniz Ülkütekin deniz.ulkutekin@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

O paylaşımı siler misin?

12 Ocak 2024 Cuma

Eski ismiyle Twitter, yeni ismiyle X'te 7 Ocak pazar gününden beri dolaşımda olan bir paylaşım sanırım bir şekilde mutlaka kullanıcıların ana ekranlarına bir şekilde düşmüştür.

"anılarlakal" (@psikolojik1ey) kullanıcı isimli hesaptan yapılan paylaşım Jazyxd'nin Firuze remix'iyle yalnız ve hüzünlü bir adamın görüntülerinden oluşan video eşliğinde şu soruyu soruyordu:

"Hayatınız boyunca sizi en derinden yaralayan olay neydi?"

Bu paylaşım, tam 116.6 milyon görüntülenmeye ulaşırken binlerce kullanıcı söz konusu paylaşımı alıntılayarak başlarından geçen ve yaşamlarında iz bırakan kötü anları diğer kullanıcılara anlattı.

Bir eylem toplu olarak yapıldığında "kolay" gibi görünebilir ama milyonlarca kişinin erişimine açık bir platformda yaşamınıza etki eden büyük bir olayı ayrıntılı bir biçimde anlatabilmek ne olursa olsun cesaret işidir.

Nitekim birçok kullanıcı da analtmak yerine, "Keşke cesaretim olsaydı" diyerek bu davranış için hazır olmadıklarını gösterdi ki doğaldır çünkü her insan için hikâyesini anlattığında empati beklemek önyargılarla örülmüş bir toplumda epey zor.

Dolayısıyla anlatıların büyük çoğunluğunu ölüm sonucu meydana gelen kayıplar olması da anlaşılabilir. Çünkü kayıplarla yüzleşmek ne kadar zor olsa da ölüm herkesin gerçeği olduğu için "korku" ve "yıkım" hisleriyle toplu bir empati oluşması mümkün.

Benim açımdan ilginç olan bu durumun Aile dizisinin salı günü yayımlanan bölümündeki bir terapi seansıyla denk gelmesinin oluşturduğu hoş rastlantıydı. İzlemeyenler için kısa özet: Dizinin baş karakteri Aslan'ın karısı Devin hamileyken vurulur ve hayati tehlike altında hastaneye yatırılır.

Aslan karısıyla birlikte gittikleri ve kendisinin biraz da küçük gördüğü terapiye karısı hastanedeyken yalnız gider. Bu kez terapist "Nasılsınız" diye sorduğunda başta "İyiyim" diye ısrar etse de yavaş yavaş çözülür ve aslında küçük yaşlardan beri ne kadar korktuğunu mafya yaşamının kendisine göre olmadığını itiraf eder ve göz yaşlarına boğulur.

Çok sayıda izleyiciyi etkilediğine emin olduğum bir sahneydi çünkü insanların terapiyi küçük görmesinin altında yatan da tam olarak bu diye düşünüyorum. Çözülme korkusu!

Yaşama karşı gardımızı almış bir biçimde yaşarken çevreye karşı ördüğümüz ve bizi yansıttığına inandığımız kimliğimizle ezeli ve ebedi uyuşma sorunları yaşarken şimdi nereden çıktı terapi?

Ne ilginçtir ki terapi seanslarında danışan bir yüzleşme yaşayıp onu içselleştirdikten sonraki adımda bazı terapistler bu çözümlemeyi, diğer insanlarla paylaşmayı önerir.

Çünkü dışarıya anlatabileceğimiz şeyler, içimizde de normalleşir ve belki de zamanla travma özelliğini yitirir.

Aslında iş dışarı aktardığımızda o travmayı anlaşılabilir kılacak bizi yargılanır duruma getirmeyecek o sihirli kelimeleri bulmaktır. Ne yazık ki bu kelimeleri bulmak bazen yıllar ve yıllar alır.

Ve daha da ne yazık ki kimileri için başkalarının kişisel yüzleşmelerini paylaşması bile rahatsız edicidir. Nereden mi biliyorum.

Az önce söz ettiğim paylaşımın altına yapılan yorumlar arasında birçoğu da "Ne olur bu paylaşımı siler misin. Okumaktan kahrolduk" şeklindeydi.

Hatta bazıları bu paylaşımın insanlara zarar verdiğini bile iddia etti. Siz ne dersiniz, travmaları ve onları yaratan olayları, dışarıya anlatmak yararlı mı yoksa zararlı mı?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Düş adacıkları 30 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları