Deniz Yıldırım

Her şeyin çok güzel olması için

29 Mayıs 2019 Çarşamba

Ekrem İmamoğlu Türkiye’ye niye iyi geldi? Barıştırdığı, birleştirici bir dil kullandığı ve her şeyden önce de topluma yeniden umut verdiği için. “Her Şey Çok Güzel Olacak” sloganı bunun yansıması.
Diğer yandan şunu da gördük: Bütün devlet imkânlarına rağmen bu iktidar, seçimden iki ay önce tanınmayan bir ilçe belediye başkanının, iktidarın en zayıf yerlerini doğru saptayarak yürüttüğü başarılı stratejiyle bile baş edebilecek durumda değil. Yani düşündüğümüzden daha kırılgan durumda.
Kuşkusuz bunda liderin katkısı var. Zaman zaman görmezden gelsek de, ülkemizde siyaset ilkeler ve programlar üzerinden değil; kişiler, liderler üzerinden ilerliyor. Bu durum şu anda oluşan umut dalgasının İmamoğlu etrafında şahsileşerek büyümesinde de karşımıza çıkıyor. Evet, yeni, başarılı, umut veren bir lider adayıyla karşı karşıyayız. Ancak, geçilmesi durumunda zaafa dönüşecek bir çizgi de var ve bu çizgiyi İmamoğlu değil, biz yaratıyoruz. Anlatayım.
Türkiye’nin ekonomiden dış politikaya, eğitimden yargıya olağanüstü sorunları var. Ve bütün bu sorunlar tek kişi yönetimi tarafından çözülemediği gibi, daha da derinleşti son birkaç yılda. Dolayısıyla Türkiye’nin bütün sorunlarının tek kişi, bir “kurtarıcı” tarafından çözüleceği beklentisini yaratmak muhalefet güçleri açısından da sakıncalı; bu tuzağa düşülmemeli. Farkında olunmadan bu havanın oluşmasına katkı veriliyor. İmamoğlu liderliği desteklenmeli, kazandığı başkanlık için hakkı yeniden teslim edilmeli; ancak bir kurtarıcı beklentisi yaratmadan, hızla geleceğe dönük beklentiler oluşturmadan adım adım gitmek gerek. Ve bunu yaparken de tüm muhalif kesimlerin memleketin nasıl düze çıkacağını sınırlı imkânlarla bile olsa görünür kılan, söylemi ve sloganı aşan bir pozitif siyaset inşa etmesi zorunlu. Aksi halde toplumsal muhalefetin de, siyasal muhalefetin de yükü yine tek kişinin omuzlarına bırakılmış olacak. Bu yük hem İmamoğlu’na haksızlık, hem de iktidara boşluklar vermek demek.

Pozitif siyaset ve riskler
Başta da belirttim; evet, bu iktidar çok güçlü değil; zayıf yerlerine, doğru stratejiyle dokunduğunuzda halkla kurduğu bağdaki aşınma pekişiyor. Ancak unuttuğumuz şey şu: Bu iktidar aynı zamanda devletleşmiş, istediği kararları aldıran bir iktidar. YSK kararı bunun kanıtı. Dolayısıyla daha geniş bir muhalefet blokuna ve bu muhalefet blokunun halk içinde ürettiği çarelerle, programlarla İmamoğlu liderliğini yalnızlaşmadan güçlendirmesine (ve elbette halk adına denetlemesine) ihtiyaç var.
Hatırlatmalıyım ki baskı rejimlerinin tek kişiye dayanmasıyla, bu rejimlere karşı muhalefetin bütün yükünün “kurtarıcı” tek kişiye dayanması aynı düzeyde sorunludur, çünkü tek kişiyi yıpratmak kolaydır. 7 Haziran öncesinde ve hemen ardından görev onayı en hızlı artan lider Demirtaş’ın, 24 Haziran’a kadar milyonları meydanlarda kendi liderliği etrafında toplayan İnce’nin siyaset denkleminin/merkezinin dışına nasıl çıkarılabildiğini unutmayalım. Karşımızda olağan bir iktidar yok; yalnızlaşmış ya da tekleşmiş rakiplerini çizgi dışına çıkarmak, yıpratmak adına araçları çok fazla.
Muhalif milyonlarda bütün umudun şahsileşmesi, etrafında umut örülen şahısların minderden bir şekilde çıkarıldığı ya da yıpratıldığı dönemlerde umudun büyük bir karamsarlığa dönüşmesine, suların hızla geri çekilmesine yol açıyor. İktidar bunu tekrar tekrar sınadı, avantajlarını gördü; aynı hatalara düşülmemeli.
Önerim, bu derslerle hareket ederek “her şey çok güzel olacak” umudunu gerçekçilikle ve güçlü, programlı örgütlenmeyle pekiştirmektir. Bunu yaparken sadece kendi mahallemize seslenme, mizaha sıkışma hatasına düşmemek de zorunludur.
Özetle İmamoğlu’na kurtarıcı değil, farklı anlam dünyalarından gelen muhalefet güçlerini ve halkın bu iktidardan yılgın kesimlerini ortak ilkeler etrafında birleştiren lider rolünün yüklenmesi ve bu liderliğin geniş bir halk örgütlenmesiyle desteklenmesi daha doğrudur.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Cumhuriyet’e veda 4 Haziran 2022

Günün Köşe Yazıları