Deniz Yıldırım

Kültürel iktidar

26 Aralık 2018 Çarşamba

Erdoğan seçim yaklaşınca hemen “kültürel kutuplaşma” gündemi kurar. Yine yapıyor. Son olarak Metin Akpınar ve Müjdat Gezen’in hedef gösterilmesi de bunun devamı.
Önce teori. Bir topluma yön veren 4 iktidar var: İktisadi, siyasi, idari/bürokratik ve kültürel iktidar. Yeni rejim bugün bunları tekelleştirdi. İktisadi, siyasi, idari kaynakların ve kararların dağılımı, kültürel/ideolojik gündemin inşası doğrudan Saray’a, tek kişiye bağlı bugün.
Ama Erdoğan, sahip olduğu tüm iktidara rağmen hâlâ “elitlerin iktidarına karşı mücadele yürüten muhalif lider” görüntüsü verebilmek için özellikle “ülkenin kaymağını yiyenler” tartışması açıyor ve elbette bunu iktisadi zeminden koparıp kültürel zemine yerleştiriyor. Tek amacı gündem değiştirmek de değil. Aynı zamanda, “konuşanların başına gelenleri görün” mesajı verip “yalnızsınız” diyor. Bir susturma projesi de. Bunu muhalif cenahta tamamlayansa “kültürel iktidar olamadılar, o yüzden saldırıyorlar” hikâyesi. Tam bir teselli hali.
Kültürel iktidar, bir toplumsal sınıfın ya da grubun kendi dünya görüşünü yaygınlaştırmasına dayalı bir olgu. Yani dar anlamda sanatı, edebiyatı aşan bir anlamı var burada kültürün. Gerçek iktidarı gizleyen ya da açık açık gösterip buna ortak eden tüm ideolojik işlemlerle bağlantılı.
AKP özellikle Gezi sürecinde kavradı kültürel iktidar meselesinin önemini. Aydınların, sanatçıların ya da ana akım kültürel üretim içinde yer alan popüler isimlerin Gezi’ye katılması ya da destek vermesi, Gezi’deki halk muhalefetiyle kolayca kaynaşıp iktidar karşıtı zemini genişletmesi AKP için alarm ziliydi.
Gramsci, İtalyan faşizminin karşıt kutbun aydınlarını nasıl dönüştürdüğünü anlatmıştı on yıllar önce, neredeyse harfiyen uyguladılar. Önce karşı taraftan kadro devşirme yolunu izlediler. Bu sayede kendi kültürel anlatılarını bugün TRT’nin çok izlenen iki “tarihsel” dizisinin başrolünde Gezi’ye katılmış iki ismi oynatarak kuruyorlar. Bu aynı zamanda bir “seçenek sunumu”. “Bizim tarafa geçin, rahat edin” teklifi. Yollarsa belli: İhale, sahne, başrol, reklam, korunma.
Bunu kabul etmeyenlere ise ikinci yol izlendi. Ağır saldırı, dışlama, işsizleştirme, sahne vermeme, şeytanlaştırma taktiğiyle. Saray’ın yanındaysan “sanatçı”sın; değilsen “müsvedde”. Kriter bu.
Buna “muhalif kültürel alanın boynunun vurulması” da diyebiliriz. 2013’ten beri, muhalif kültürel dünya görüşünün aktığı alanlarda yaşananlara bakalım. Gazeteler ve televizyon kanalları tek tek iktidar denetimine alındı; üniversiteler ağır baskı ve tasfiye dalgasıyla büyük oranda susturuldu; muhalif sanatçılar sahneden yoksun bırakıldı; haber, tartışma programları “bitirildi”, gazete dağıtım tekeli iktidarın eline geçti; döviz krizi sonrasında yayın dünyası iyiden iyiye batma noktasına getirildi; Anadolu’da kitapçı bırakılmadı; kalanlar da iktidarın maddi denetiminde, AVM içi zincirlere teslim edildi. Dağıtımı tekelleştirilen sinemalarda en çok izlenen filmler listesini ise hiç saymayayım.
Bütün bunlara, muhalif bir dünya görüşünü halka doğru yaygınlaştıracak arayışlardan uzak, dışa göçen ya da içe kapanan karamsar aydın profilini de ekleyelim. Tablo açık, AKP kültürel iktidarı adım adım eline geçirdi.
Fakat bu kültürel iktidar, diğer iktidar türlerine doğrudan bağımlı ve bu yüzden de kırılgan. Örnek mi?
Her fırsatta inançlar ve değerler üstünden kültürel kutuplaşma yaratan, “yerli ve milli” olmaktan, “kendi kültürel değerlerimiz”den söz eden iktidar için Amerikan yarışmalarını popülerleştiren isimler muteber, kanalları hep açık; yozlaşmanın, halkı sahte gündemlerle uyutmanın popülerleştirme memurları hep el üstünde; ama çoğunluğu başörtülü olan direnişteki Flormar işçilerinin mücadelesine dair tek haber, tek fotoğraf yok iktidar medyasında. Niye sizce? Çünkü iktidar için “kültürel”, kendi sınıfsal ve siyasal hedefiyle uyumlu olan şeyleri kapsıyor sadece. O “kültürel” içinde başörtülü, hak arayan işçiye yer yok.
Yani AKP’nin kültürel iktidar hırsı, tamamıyla siyasi ve iktisadi iktidarı koruma hedefine bağımlı. Bu iktidar siyasi ve iktisadi kaynakları kaybettiğinde, kültürel iktidarı da biter. Kapıkulu olmadan gelecek tasavvuru örecek aydın tipini yaratamadılar.
“İyi de, siyasi ve iktisadi iktidar sahipleri kültürel iktidara hep mi sahip olur; baskı olması muhalif bir dünya görüşünün yaygınlaşmasına engel midir mutlaka?”
Cumartesi, “hayır, değildir” diyerek devam.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Cumhuriyet’e veda 4 Haziran 2022

Günün Köşe Yazıları