Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Şahsım devleti
Devlet nedir? Üzerine ciltler dolusu kitap yazıldı, daha da yazılır. Kimi görüşe göre yücelik nesnesi, kimi görüşe göreyse toplumsal baskının, zorlama gücünün örgütlenme aracı. Ama siyasal düşünceyi tarihsel olarak belirleyen bir ana eksen daha var, bugün oraya bakalım.
Antik çağdan itibaren bizim bugün devlet adını verdiğimiz örgütlenme biçimini tanımlamak için hep “kamusallık” olgusu vurgulanmıştır. Buradaki kamusallık, herkesi ilgilendiren, ortak meselelere dair bir iktidar biçimine gönderme yapar. Yani özetle devlet, doğuşu ve ilgilendiği işler bakımından kamusaldır, en şahsi iktidarlar bile kendilerini bu kamusallıkla eşitlemek, kendilerini kamusalın tek temsilcisi gibi sunmak zorundadır. 14. Louis’ye atfedilen “devlet benim” sözünü de bu çerçevede anlamak gerekir.
Devletin “kamusallık” vasfını tek kişinin, bir şahsın üstlenmesi genellikle mutlak monarşilerde ve yozlaşmış, despotik rejimlerde görülen bir özelliktir. Kamusallıkta karar vasfının tüm yurttaşları kapsaması ise “halk iktidarı” anlamında demokrasi ve cumhuriyetle mümkündür. Tarihsel seyir, devletin bir gerçek şahısla özdeşleşmesinden, devletin gerçek kişilere bağımlı olmayan bir tüzel, hukuksal kişilik kazanmasına, keyfilikten uzaklaşmasına, halkın karar süreçlerine katılmasına doğru ilerlemiştir. Demek ki devletin demokratikleşmesinin tarihi, devletin kişiliği sorununun gerçek kişilerden hukuki kişiliğe geçişle çözüme kavuşturulmasının da tarihidir.
Şahıs devletlerindeyse gerçek kişiler kendilerini devletle eşitler. Bu aslında, devletin kaderinin gerçek kişilere bağlanmasına ve devletin ömrünün geçici olmasına yol açar. Oysa şahıs devletinden hukuki kişilik sahibi devlete geçiş, devlette devamlılığı, sürekliliği sağlar. Bir kişinin kaderinin devletin kaderi haline gelmesini önler. Siyasal düşüncede bu devamlılığı sağlayan da egemenlik kavramı olmuştur. Egemenlik kime ait olacaktır ve kim tarafından kullanılacaktır? Demokratikleşme tarihi tüm dünyada egemenliğin tek kişiden ve bir şahıs devleti görüntüsünden uzaklaştırılmasının, mutlak yürütme gücünün, tek kişide toplanan otoritenin giderek yasama alanına doğru kaymasının da tarihidir. Yasama, yani Meclis; hem halkın yönetime katılmasının aracı haline gelmiş, hem de devletin “karar” mekanizmasını şahsilikten çıkararak gerçek anlamda kamusallaştırmıştır. Öyleyse, karar ve yasama gücü halkta olduğunda devlet kamusallaşır; bu güç yürütmede, tek kişide toplanmaya başladığında devlet yeniden şahsileşir. İlki tüzel kişilik olarak devlete; ikincisi ise gerçek kişi olarak devlete ait tanımlardır.
Mutlak monarşiden cumhuriyete geçiş süreçlerinde ülke isimlerinin nasıl anıldığına bakmak da anlamlıdır. Örneğin Kurtuluş Savaşı sırasında Ankara’da açılan ilk meclisimizin anayasa toplantılarında Memalik-i Osmaniye ifadesinin yerine, henüz Cumhuriyet ilan edilmediği için, Türkiye Halk Devleti ibaresi de teklif edilmiş; ancak sonuçta Türkiye Devleti ibaresinde karar kılınmıştır. Teklifler arasında yer alan Halk Devleti ifadesi, şahıs, zümre, aile, sınıf devletinin karşısında bir devlet tanımlama arayışının uzantısıdır. Devlet ya şahıslarındır ya da halkın. Benimsenen Türkiye devleti ifadesi de, bir aileye, hanedana, ayrıcalıklı bir gruba tapulu olarak düşünülen devletin sahipliğinin bir ülkenin bütününe doğru genişletilmesine işaret eder. Artık devlet sadece bir şahsın, ailenin, hanedanın değil; Ahmet’in, Fatma’nın, Veli’nin, Mehmet’in; topyekûn Türkiye ahalisinin devletidir. Uygulamadan söz etmiyoruz, teorik temellendirme ve açılan fırsat kapısına vurgu yapıyoruz. Bu süreçte yaşanan tartışmalarla ilgilenenler, rahmetli Bülent Tanör hocanın Osmanlı-Türk Anayasal Gelişmeleri kitabına mutlaka bakacaktır.
Demek ki bir devleti şahıs devleti olmaktan çıkaran anahtar; yetkinin halka doğru genişletilmesi, Meclis’in gücünün artırılması; devletin kaderinin tek kişiye bağlanmaması; egemenliğin kayıtsız şartsız tek kişiye değil, millete ait olduğu bir düzen kurulması; keyfi kararların yerini denetimli, hukuksal bir düzenin almasıdır. Bütün bunlar varsa devlet demokratiktir, halk devletine yakındır; yoksa şahıs devletidir.
Erdoğan’ın geçenlerde sarf ettiği, “İngiltere, Almanya, Fransa ve şahsım dörtlü zirve yaptık” cümlesinin bana çağrıştırdıkları bunlar. Karar sizin.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Serdar Ortaç: 'Ölmek istiyorum'
- Köfteci Yusuf'tan gıda skandalı sonrası yeni hamle
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama
- Petlas Yönetim Kurulu Üyesi Özcan, uçakta olay çıkardı
- İBB'den 'Pınar Aydınlar' açıklaması: Tasvip etmiyoruz
- İmamoğlu'ndan 'Suriyeliler' açıklaması
- '100 yılda bir görülebilecek akımın başlangıcındayız'
- Korgeneral Pekin'den çarpıcı yorum