Işıl Özgentürk
Işıl Özgentürk isilozgenturk@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Helalleşmek değil hesaplaşmak istiyorum!

21 Kasım 2021 Pazar

Hepsi 13 yaşlarında dört öğrencinin o gün canları sıkılıyordu. “Ulan bir şeyler yapalım” diyerek birbirlerini tahrik ettiler ve can sıkıntılarını giderecek kendilerine göre müthiş bir oyun buldular. Sınıfın en sessizi, en uysalı birini gözlerine kestirip karanlık bir koridorda üstüne çullandılar ve apar topar tuvalete götürdüler. Çok eğleniyorlardı, apar topar tuvalete soktukları arkadaşları “Beni bırakın” diye yalvardığında, “Yapmayın!” diye haykırdığında elleriyle ağzını kapatıyorlar, sırayla, gülmeler ve haykırmalar arasında ona tecavüz ediyorlardı.

Öğrencilerden biri oynadıkları bu “muhteşem” oyunu cep telefonuyla hiçbir ayrıntıyı kaçırmadan videoya çekiyordu. Sonra sakinleştiler. Ve tecavüzlerden bitap düşen arkadaşlarını tuvalette bırakıp gittiler. Giderken şöyle seslendiler: “Sesini çıkarıp müdüre filan gitmeye kalkma, elimizde seni rezil edecek kayıt var!

Tecavüze uğrayan çocuk, kendini öylesine aşağılanmış hissetmişti ki o günden sonra okula gitmemek için sürekli hastalandı. Ancak tecavüz olayını gerçekleştiren çocuklar yaptıkları işten öylesine hoşnuttular ki, kendilerini öylesine ayrıcalıklı hissediyorlardı ki video kaydını tüm sınıfa göstermek için yanıp tutuşuyorlardı. Öğretmen onları videoya bakıp kahkahalar atarken yakaladı ve olay öğrenildi. 


Size bir dizi filmi senaryosu anlatmıyorum, bu bir korku filmi değil, bu bir gerçek olay ve bütün bunlar Ankara Altındağ’daki bir okulda yaşandı. 

Pek çok kişinin “Hayır olamaz, bizim aile düzenimiz buna izin vermez, bizim çocuklarımız terbiyelidir” dediklerini duyar gibiyim. Ama gerçek, ülkemizde her alanda değerler öylesine sarsılmış, öylesine yıpratılmış ki bu olay gibi olaylar pek çok yerde tekrarlanıyor ve biz sadece Emniyet’e aksettiği için şimdilik bunu biliyoruz. Tarikat yurtlarında sürekli karşımıza gelen tecavüz olaylarının nasıl kapatıldığını da.

Çöküş böyle bir şeydir, çocukların bile masumiyetlerini alıp götürür. Sokaklarda dilenen çocukların, gencecik kızların 50 lira karşılığında seks işçisi olarak kullanıldığını bilmiyor musunuz? Bilmek zorundayız. Diyanet’in bütçesinin üç bakanlık bütçesinden fazla olması ne okullardaki tecavüzleri ne de sokaklardaki fuhuşu engelliyor. 6 bin zeytin ağacını ömrü ancak 20 yıl sürecek ve kıytırık bir enerji üretecek termik santral yapımı için kesenler, işçileri madenlerde ve inşaat alanlarında ölüme gönderenlerin ne ülkedeki çocuklar umuru ne de ülke toprakları. Tek umurlarında olan şey, yeni Tanrıları para! 

İşte ben sıradan bir yurttaş olarak, ülkemin bütün iyiliklerini yok edenlerle, hepimizi karanlığın içine çekenlerle yani cuntasıyla, devlet erkiyle, yozlaşan tüm devlet kurumlarıyla hesaplaşmak istiyorum!

Neyse öfkem burnumda, yatışmak için bir film senaryosu anlatayım. Dünyayı ele geçirmeye çalışan bir grup insan, son teknolojileri kullanarak laboratuvarlarda insana çok benzeyen robotlar üretiyor. Ürettikleri bu robotlar tıpkı insanlar gibi yiyor, içiyor ve konuşuyor ama duyguları yok. Nasıl yani? Evet sevme, acıma, merhamet gibi duygular robotlara verilmiyor. Sonra bu robotlar gruplara ayrılıp dünyayı ele geçirmeye çalışan bir grup insan tarafından çeşitli ülkelere gönderiliyor. Amaç, bu ülkelerin insanlarını yozlaştırmak, parayı Tanrı gibi göstermek, topraklarını çoraklaştırmak ve sonunda o ülkeyi ölüme sürüklemek.

Robotlar çok yetenekli ve para da gani. Bunlar öncelikle ülkenin bir grup aydınını para ve iktidar vaadiyle satın alıyorlar. Ardından tüm kurumları ele geçirip yok etmek üzere plan yapıyorlar, sonuçta o ülkeyi öylesine aciz öylesine başkalarına muhtaç duruma getiriyorlar ki ülke ölüyor ve bir grup insan o ülkeyi de kendi sınırları içine alıyor.

İşte size başarılı bir Hollywood filmi senaryosu. Siz ne diyorsunuz? Bu filmi biliyor musunuz? Evet, biliyoruz! Üstelik bu filmde figüran olarak oynuyoruz! Helal olsun size!

Bu arada bu ülkede yaşayan pek çok insanın, özellikle çocukları ve torunları için endişeli olduklarını ve onları ne yapıp edip yurtdışına göndermeye çalıştıklarını da belirtmek isterim.

İşte o bir grup insanın yaymak istediği en önemli duygu bu duygu. Ülkeden umut kesip başka ülkelere göç etme isteğinin yoğunlaşması. Yani ülkede yoğun bir biçimde beyin göçünün başlaması. 

Yani dostlar bugünlerde herkesin dilinde bir helalleşmedir gidiyor. Ortaokulda din dersine gelen hoca helalleşmeyi bize “Bir insanın ölürken ya da ölüme yakın zamanlarda, yaptığı kötülükler için kötülük yapılandan af dilemesi” diye öğretmişti. Tıpkı bayramlarda kurban kesip kurban kanını alnına sürerek günahlardan arınmak gibi. Yani tuzak bir sözcük. Keşke helalleşmek yerine hesaplaşma istenseydi ve bunun için yola çıkılsaydı. Çünkü yeryüzünde hiçbir devlet ya da iktidar masum değildir. Masum olanlar sadece mağdurlardır. Şili ve Arjantin’de kalabalıkların önünde mağdurlarla suç işleyenler birebir yüzleştiler! Bizde ise ünlü bir işkenceci Mehmet Eymür göğsünü gere gere “Evet işkence yaptık” dedi. “Devlet için yaptık” dedi. “Bazıları çok dayanıklı olduğu için yaptık” dedi. Ve ne iktidar ne muhalefet partilerinden çıt çıktı. Yani dostlar hep birlikte bir bataklıkta usul usul batmaktayız. Üstelik şimdilik bize uzanan herhangi bir dal yok. Tek gücümüz birbirimize sımsıkı sarılmak ve birden hep birlikte fırlayarak bataklığın öbür tarafına geçmek. Ya geçeriz ya da boğulur gideriz. Karar bizim.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları