Bir Çukurova masalı: Heli

19 Aralık 2021 Pazar

At iyi bir dosttur. Hiç kötülük bilmez. Saftır, incedir. Ne isterseniz yapar. Öyle uzun uzun hastalanmaz. Ölecekse tutar ölür. Anlayamazsınız. Debelenmez, telaş etmez. İdama giden kahramanlar gibidir. Bir bakarsınız ölmüş. Kocaman bakışları vardır. Ölürken bile yüzünüze bakar. Sevgisini, öfkesini, açlığını, susuzluğunu, arzularını gözünde taşıyan attan başka bir varlık yoktur. Yanına gidersiniz gözleri büyür. Size bir kırgınlığı mı var, gözleri küçülür, kısılır. Hasta mı, çiftleşecek mi, bunlar hep gözlerinden belli olur. Çıkıp yelesini savurarak koşmak mı istiyor, yılkıya karışmayı, yalnızlıktan kurtulmayı mı hayal ediyor, bunları hep atın gözlerinden anlarsınız. Askere, yahut başka bir yere gidiyorsunuz. Uzunca bir zaman ayrı kalacaksınız. Yanına gidersiniz, döner size bakar, gözleriyle vedalaşır.

VEFANIN ADI

At vefalıdır. Sırtından savrulup düştüğünüzde bile döner gelir, başınızda bekler. Çok olmuştur böyle, yerde kıvranan binicisini at, ısıtmış, tedavi etmiştir. Sonra düşen kişi kalkmış, kendine gelmiş, tekrar onun sırtına atlamıştır. Ata binmek hiçbir şeye benzemez. Bir ayrıcalıktır. İnsan olduğunuzu atla arkadaşlık ettiğiniz zaman anlarsınız. At öyle asildir. Sahicidir. At başkadır.

Atsız kalmak kötüdür. Atı olmayan köylü bir hoş olur. Yürümeyi, gülmeyi, sevmeyi, uykuyu unutur. Dalgınlaşır. Yüzyıllar içinde köylünün başına gelen çaresiz hastalıklar, yıkımlar, talanlar, savaşlar, gidip de dönmemeler belleğine yazılmıştır, hiç kaybolmaz. Atlar ardı ardına hastalanmaya başlayınca gene bir kaygı gelip gözbebeklerine oturmuştu. Böyle temmuzun ortasında at hastalanmaz. Hele at böyle güpegündüz yatıp karnını güneşe vermez. Bunda bir iş vardır. İyisine değildir.

ŞAHBAZ ANA İLE DURU TAY

Halil dizginleri çekip atları durdurdu. Şahbaz’la Duru’yu koşumlarını söktü, götürdü meşe ağacının dibine bağladı. Yem torbalarını da başlarına geçirdi. Kendisi de yandaki diğer meşe ağacının dibine gidecekti, bekledi, gitmedi. İçini bir korku kaplamıştı. Gölgenin kenarına geldi. Yüzükoyun yattı. Kurumuş tezekler değdiği yerlerine batıyor, acıtıyordu. Aldırmadı. Şahbaz ile Duru’yu gözetlemeye başladı. Kımıldayışlarını, hırıltılarını, dudaklarını, burun deliklerini, her şeylerini inceliyordu. Gözlerine bakıyordu en çok. Bir acı, bir rahatsızlık, hüzün var mı diye. Sanki Duru’nun o eski iştahı yoktu. Yemini yiyordu yemesine ama, ağzında daha çok bekletiyordu. Bir de gözleri sulanmış, çapaklanmıştı. Bu kötüdür. Halil kalktı, Duru’nun yanına yürüdü. Okşadı. O bunu beklememişti. Az huysuzlandı. Halil’i başıyla itti. Halil döndü tekrar yattı. Şahbaz acıkmış, ağzı torbanın içinde, yemini öğütüyordu. Halil’in gözleri Duru’dan Şahbaz’a, Şahbaz’dan Duru’ya kayıyordu. İkisini kıyaslıyor, hangisi daha keyifsiz, iştahsız diye bakıyordu. İnanmak istemiyordu ama, Duru iştahsızdı.*

Y.N. Değerli okurlarım, uzun zamandır Türkçemizi zenginleştiren büyük yazar Yaşar Kemal’inkiler tadında bir roman okumamıştım. Mehmet Öztürk’ün Heli başlıklı romanı, özlediğim bu tadı verdi, boşluğu doldurdu. 1980 darbesine doğru ilerleyen bir süreçte, toprakları kadar zengin diliyle öne çıkan Çukurova’nın toplumsal yapısını ve uzak diyarlara okumaya gönderilen başarılı çocuklarının darmadağın olan yaşamlarını anlatan roman; ülkemizdeki ruh masumiyetinin de tıpkı toprakları gibi nasıl zehirlendiğine de adım adım eşlik ediyor. Çok başarılı bir ilk roman olan Heli’nin yazarı Mehmet Öztürk’ü içtenlikle kutlar, güzel Türkçesiyle yeni kitaplarını beklerim. 


* Mehmet Öztürk, Heli, Barış Kitap, Ankara, 2021.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kıyamete hazırlık 14 Nisan 2024
Kibir ve kir 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları