Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Cesur Bir Hasmın Ardından
Milliyet gazetesinin Umur Talu yönetiminde müthiş bir atak yaptığı, üretken gazetecilere yer açtığı, dolayısıyla hepimizin deli gibi haber kovaladığı bir “altın çağ” idi. Cumhuriyet’ten Milliyet’e geçeli 3 yıl olmuştu. Fransa muhabiri olarak dönemin Cumhurbaşkanı François Mitterrand’ın eşi ve “Kürt hamisi” Danielle ile röportaj yapmak için can atıyordum. Mucize, 1994 yılının Şubat ayında gerçekleşti. Türkiye’de “Madam” diye anılan Danielle Mitterrand, aynı gün iki Türk gazeteciye röportaj vermeyi kabul etti: Yazılı basından bendeniz ve görsel basından Mehmet Ali Birand.
\nRöportajın yapılacağı gün Birand’a oranla bir avantajım vardı: Saygıdeğer meslektaşım yalnız kendisinin röportaj yapacağını sanıyordu, oysa ben onun varlığından haberliydim. Meslek rekabeti gereği, elbette ne yapıp edip Birand’ın önüne geçmek zorundaydım. Çünkü, Danielle Hanım’la konuşan ‘ilk’ Türk gazetecisi olmak istiyordum bir, arkaya kalırsam kadının yorulup daha az konuşacağını biliyordum, iki.
\n***
\nRandevuya tam bir saat \tönce gittim, uslu uslu beklemeye başladım. \tHesabım doğru tutmuştu. İlk gelen olduğum için, ilk görüşen de ben oldum ve hanımı öylesine yordum ki televizyon röportajına sıra geldiğinde konuşacak hali kalmamıştı, Birand’a çok az zaman ayırdı, hiçbir önemli soruya yanıt vermedi ve ben de başarılı meslektaşıma ‘tatlı’ bir kazık atmış oldum.
\nDanielle Mitterrand ile anlaşmamız gereği, üç gün boyunca yayımlanacak röportajın her bölümünü önce kendisine fakslıyor, imzalı onayını alınca gazeteye geçiyordum. Bu önlem bile, aramızın bir daha düzelmemecesine bozulmasını engellemedi. Röportajın bir yerinde, ne yapıp edip Danielle Hanım’a, “PKK’ye de dünyadaki tüm terör örgütlerine karşı olduğum gibi karşıyım!” dedirtmiş, üstelik imzalı onayını da almıştım.
\nAncak Milliyet -kuşkusuz haklı olarak- tümcenin ‘PKK’ye de karşıyım’ bölümünü manşete çekince, Madam küplere bindi ve bin dereden bin su getirerek “yok öyle dememiştim, yok çerçevesinden çıkarmışsınız, çarpıtmışsınız, kesmişsiniz” diye günlerce köpürdü. Ve yazarınızın adı Madam’ın ‘ifrit’ olduğu kişiler listesine yazıldı, çaresiz.
\n***
\nDanielle Mitterrand ile ikinci raunt, yine şubat ayında, Abdullah Öcalan’ın yakalandığı 16.2.1999 günü, Fransız kanalı LCI’den gelen bir telefonla çaldı. Ana haber bültenine birlikte konuk edilecektik. Konu elbette PKK liderinin ele geçirilişiydi.
\nAncak Madam, karşısındaki muhatabın ‘ifrit’ gazeteci olacağını öğrenince tartışma yapılmamasını koşul koymuştu. Yani o kendisine yöneltilen soruları yanıtlayacaktı, ben bana sorulanları. Ama aramızda konuşmayacaktık!
\nMadam Mitterrand, televizyon platosuna altı sivil polisle geldi. Merhum cumhurbaşkanının dul eşi olarak devlet tarafından korunuyordu. Nezaketle selamlaştık, platodaki yerlerimizi aldık ve kararlaştırıldığı üzere, birbirimizi muhatap almadan konuştuk. Son soru, bana yönelikti ve: “Öcalan’ın hayatından endişe ediyor musunuz? Türkiye’de adil yargılanması mümkün mü” biçimindeydi. Umduğumu yanıtladım ve Apo’nun yaşamının güvencede, Türkiye’nin tüm dünyaya adil yargılama yaptığını göstermek zorunda olduğunu söyledim. Röportaj bitmişti.
\n***
\nAncak korumalarıyla birlikte uzaklaşan Danielle Mitterrand ansızın geri dönüp yanıma geldi. “Size bir şey söylemek istiyorum!” dedi, “Buyrun!” dedim. “Mesleğinizi harika biçimde yaptığınızı kabul etmek zorundayım. Ama artık kamera karşısında değiliz. Lütfen gerçeği söyleyin bana: Anlattıklarınıza kendiniz de inanıyor musunuz?”
\nTüm TV çalışanları ve ızbandut gibi korumalar şaşkınlıkla bizi izliyordu.
\n“En azından sizin kendi anlattıklarınıza inandığınız kadar Madam!” diye gülümsedim. “Adyö!” bile demeden uzaklaştı Madam.
\nİkinci raunt bitmişti. Hakem Türkiye’ydi artık. Ya beni haklı çıkaracaktı ya da Türkiye’de demokrasi ve adalet olmadığını savunan Madamı.
\nDanielle Mitterrand’la bir daha karşılaşmadım. Ama Türkiye’ye beslediği husumet ne olursa olsun, doğru ya da yanlış ülkülerin peşinde, inandığına sonuna kadar sahip çıkıp cesaretle savunmasını hayranlıkla izledim.
\nGeçen hafta başında dünyamız sıradışı bir dava insanını, Kürt halkı anaç bir avukat, Türkiye de yaman bir savcı yitirdi.
\n\n\n‘G’ NOKTASI
\n\n\nTürkiye’nin ithal etmediği bir “insan” kalmıştı, AKP hükümeti bu eksiği de “doktor ithalatı”yla gideriyor!
\nNeymiş efendim? ABD’den Almanya’ya, İran’dan Pakistan’a, tüm ülkelerden binlerce doktor CV bırakmış, ithalatın ihale edildiği aracı kuruma. Sanırsınız ki Amerikalı, Fransız, Alman doktorlar gelecek... Yalan!
\nTürkiye’de dünyanın en ağır, en uzun eğitimini alarak yetişen pırıl pırıl doktorlar, günde bazen 14 saat karşılığından ayda 1250 ila 1500 TL’ye talim ettiriliyor. Bu koşullarda, bu talime ancak Afganistan, Pakistan ve İran’dan ya da Batı ülkelerine kapağı atıp orada dikiş tutturamayanlar gelir.
\nTürk doktorların hakkını yiyip, ne derdimizi Türk doktorlar kadar iyi anlayacak ne de daha iyi tedavi edecek olan ithal doktorları sömürmeye hazırlanan bu zihniyetten, insanlığım ve yurttaşlığım adına utanıyorum.
\n\n\n“Düşmanın ne kadar çoksa, zaferin de o kadar büyük olur!”
\nATİLLA
\n\nYazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Korgeneral Pekin'den çarpıcı yorum
- Köfteci Yusuf'tan gıda skandalı sonrası yeni hamle
- Colani’nin arabası
- Petlas Yönetim Kurulu Üyesi Özcan, uçakta olay çıkardı
- Komutanları olumsuz görüş vermedi, görevlerinden oldu
- 148 bin metrekarelik alan daha!
- Suriye'yi nasıl terk ettiğinin ayrıntıları ortaya çıktı!
- '100 yılda bir görülebilecek akımın başlangıcındayız'
- Milletvekilleri Genel Kurulu terk etti!
- Petlas'tan o yönetici hakkında açıklama