Bugün Dünya Emekçi Kadınlar Günü. Yeryüzündeki tüm emekçi kadınların günü kutlu olsun. Bir şey üretmek için emek sarf etmeyen, baba ya da koca parası yiyen, yanında çalıştırdığı kadınlara köle muamelesi yapan kadınlar bu kutlamaya dahil değildir. Onlar bi zahmet fine dining restoranlarda ağırlandıkları ve pahalı hediyeler aldıkları Sevgililer Günü ile idare ediversinler.
Bugünü kitlesel bir şekilde kutlamak için “Haydi alanlara” demek isterdim ama halkı isyana teşvik suçundan hakkımda dava açılma riski var. Kadına şiddette OECD ülkeleri arasında Kostarika ve Kolombiya’yı da geçip liderliğe yükselmenin gururunu yaşatan erkeklerimiz, Allah’tan 8 Mart günlerinde mesai yapmayarak büyük bir incelik gösteriyorlar. Gerçi o gün de polislerimiz onların yerine o görevi üstleniyor. Alanlara çıkan, “Yassah kardeşim” komutunu dinlemeyen kadınlara polisimiz cop, tazyikli su ve biber gazıyla evdeki şiddetin katmerlisini uyguluyor.
Siyasal partilerimiz bugünü yoldan geçen kadınlara ve çalışanlarına karanfil vererek “Görevimizi yaptık” huzurunu yaşıyor. Kadınları siyasette görünür kılmak, partilerimiz için karanfil dağıtmak kadar sıradan ve basit. Seçim zamanı geldiğinde örgütte yıllarca emek vermiş, partinin tozunu yutan, çalışmalarına katılan emekçileri değil, “Filancanın karısı, filancanın kızı, feşmekâncanın yeğeni ya da çıkıntılık yapmayacak yönetime yakın biatçı” kadınlara sıralamalarda yer buluyor da parti emekçilerini sırf görüntü olsun diye seçilemeyecek yerlere koyarak görevini yapmış imajı veriyor.
Bugünün Emekçi Kadınlar Günü olarak kabul edilmesine kadar geçen süreçte kadınlar ne bedeller ödediler. Hem dünyada hem ülkemizde. Ancak ülkemizde bugünü kutlamak için de bedel ödemek zorunda kalmaları ne hazin.
Kadın hareketinin, özellikle de emekçi kadın hareketinin gelişmesi Endüstri Devrimi’yle birlikte ivme kazanmıştır. Feminizmle paralel olarak tabii. Feminizm, kadınları sadece anne ve ev kadını rolünden çıkarıp erkekler gibi bağımsız bir birey olduğunun bilincini aşıladı. Kapitalizmin ucuz işgücüne olan ihtiyacı, kadın istihdamını artırmış ama emeğin ücretlendirmesinde ayrımcılık sürmüştür. Aynı fabrikada, aynı işi, aynı sürede yapmalarına karşın kadınlara daha düşük ücret ödenmesi bugün bile geçerliliğini korumaktadır.
İşverenin ekonomik sıkıntıya düşmesi sonucunda tensikatta ilk gözden çıkarılacak olan personel de kadın işçiler olmuştur.
Kıta Avrupası’nda ve Amerika’da daha iyi ücret ve kısa çalışma hakkı için direnen kadınlar destanlar yazarken pek çok kadın direnişçi hayatını kaybetme pahasına haklarını alabilmiştir. Dünyada emekçi kadınlara rehberlik eden, direnişlerine öncülük eden Elizabet Gurley Filynn, Matilda Robbins, Clara Zetkin, Lucy Parsons, Rosa Lüxemburg’a bin selam olsun!
Sanayinin gelişmediği Osmanlı’da kadınların kendilerine örülen duvarları yıkmaları kültür ve sanat alanı ile kısıtlı kalmıştır. Ancak yine de o günkü koşullar göz önüne alındığında erkeklerin hükümranlığındaki kültür ve sanatta kapıların açılması hiç de kolay olmamıştır. Edebiyat, resim, müzik ve tiyatroda kadınların var olabilmesi için o kapıları zorlayan kadınlara, dünyadaki ilk örgütlü kadın hareketini bu topraklarda oluşturan Bacıyan-ı Rum Örgütü’nün lideri Fatma Hanım’a, Fatma Aliye’ye, Nezihe Muhiddin’e, Sabiha Sertel’e, Afife Jale’ye ve ilk amele şair olan Yaşar Nezihe Hanım’a da bin selam olsun!
Lucy Parsons’un dediği gibi, küçücük bir cesaret kıvılcımı kaldığı sürece adalet yeryüzünden yok olmayacaktır.