Nilgün Cerrahoğlu
Nilgün Cerrahoğlu nilgun@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Rivyera projesi

09 Şubat 2025 Pazar

ABD’nin seksen yıllık orta doğu politikası döndü dolaştı “rivyera projesine” indirgendi.

Bölgede iki devlet değil, yanı başındaki spa otelleri, mega yat limanları ile göz kamaştıran, Filistinlilerden arındırılmış “tek bir devlet” olacak, 50 bin insanın son olarak can verdiği 300 km. karelik küçük şeritte de Amerikan bayrağı dalgalanacak.

Guardian’dan Steve Crawshaw, 1943 yılında yayınlanan ve Nazi işgali altında birbirinden güzel Doğu Avrupa kentleri ve kasabalarının “Yahudilerden arındırıldığına” atıf yapan gezi rehberi Baedeker’i anımsatıyor.

Trump ve damadı Kushner için “Filistinlilerden arındırılmış” Gazze’nin şimdi değerli emlak arazisinin benzer heyecan uyandırdığını anlatıyor.

Netanyahu’nun Washington ziyareti vesilesiyle Trump’ın basın toplantısında kullandığı, uluslararası hukuku ve kurumları yok sayan ifadeler, insanlığı zaman tüneline sokarak II. Dünya savaşı yıllarına, hatta öncesine savurdu.

ABD Başkanı yüksünmeden, “ABD Gazze Şeridini devr alacak ve orada bir iş yapacağız” dedi:

Oraya sahip olacağız ve patlamamış bombaların ve silahların sökülmesinden, yıkılmış binalardan kurtulmaktan sorumlu olacağız” diyerek ardından ekledi.

Buldozerle özetle Gazze’yi dümdüz edeceklerini belirtti, civar ülkelerden de Filistinlileri almasını istedi.

Göçmenlerden, özellikle Müslüman göçmenlerden nefret eden Başkan, yaptığı “karşı konulmaz teklif”(!) karşısında, yerlerini yurtlarını kaybetmiş Filistinlilere hiç olmadı ABD vatandaşlığı verebilirdi...

Ama bunu aklından dahi geçirmedi. Faturayı bölge ülkelerine yüklemeyi yeğledi: “Ürdün ve Mısır şimdilik ‘hayır’ diyorlar ama ben onlara ‘evet’ dedirtmesini bilirim!” demeye getirdi.

HAÇLI SEFERLERİ GİBİ

Başkanın şok dalgaları yaratan basın toplantısına en net yorumu, “youtube” a yüklediği muhalif videolarıyla gündem olan, yeğen Mary Trump yaptı.

Tıpkı(ganimet avcısı)Haçlılar gibi!” diyen Mary Trump sözlerine şöyle devam etti:

Bir farkla, Haçlılar İsa için savaştıklarını iddia ediyorlardı. Bunlar (Donald Trump ve damat Kushner)‘deniz manzaralı emlak’ peşinde koşuyorlar!

Haçlı seferleri”ne dönmek bir yana, yirmi yıl öncesinin Irak savaşını bir düşünün.

Yirmi yıl öncesindeki işgaller “demokrasi getirmek” gibi büyük “dava”lar adına yapılıyordu. Yalandan da olsa, “ulus inşaası/nation building” gibi hedefler kovalanıyordu.

Seçimler, anayasalar, parlamentolar gibi prosedürler, kurumlar kurgulanıyordu.

Daha geride… 19. yüzyıl sömürgecileri, “sömürgeci propagandalarını”, “sizin değerli madenlerinize çökeceğiz” diyerek değil, “uygarlık getirmek” iddialarına dayandırıyorlardı. İngilizler Hindistan’dan çıkarken yalnız dev bir yağmanın mirasını değil “parlamentolar” ve bir “hukuk sistemi” bıraktılar.

Bugün “kılıf”a dahi gerek görülmüyor.

Başkanın Florida’daki süper lüks “Mar-o Lago” malikhanesine yapılan gönderme ve “Gazze Lago” taşlamasıyla tedavüle sokulan bir “rivyera projesi”, bir halkın topraklarından sürülmesi için doğrudan gerekçe yapılabiliyor.

Öteden beri hep şikayetçi olduğumuz “çifte standarda” bile bundan böyle gereksinim kalmıyor.

GERÇEK NİYET NEYDİ?

Gazze’de ABD’nin “uzun dönemli sahiplik pozisyonu öngördüğünü” ilan eden Trump; “O toprakları kimden satın alacaksınız?” sorusunu yönelten gazetecilere nitekim ikna edici bir cevap vermek çabasına dahi girmiyor.

Dünya, Beyaz Saray’daki bu basın toplantısıyla ABD’nin “resmi politikasına dönüşen rivyera projesi” ardından, Trump’ın sözlerinin gerçek anlamını ve niyetini çözümlemeye çalışıyor.

Genel kanı, bu çılgın düşüncenin hiç gerçekleşemeyeceği ve hayata geçmeyeceği yönünde.

Bölge ülkelerinin hiçbirinin 2 milyon Filistinliyi almaya heveslenmemesi ve güvenlik kaygılarından ötürü makul hiçbir iş adamının Gazze’ ye milyarlar yatırmaya teşne olmaması, Trump’ın boşa atıp tuttuğu şeklinde yorumlanıyor.

Tıpkı konu komşuya yüzde 25 gümrük vergisi dayatacağım” tehditlerinde olduğu gibi deniyor: “Bu ‘rivyera hikayesi’nde de israrlı olamayacak, sözlerini yutacaktır. Şimdi yalnızca ‘en büyük benim’nöbeti geçiriyor. Bu sürreel ifadeler, blöften öteye geçmez”.

Gel de şimdi “sözler taştır/le parole sono pietre” diyen yazar Carlo Levi’yi anma.

Anti faşist mücadelesi ile tanınan ünlü İtalyan yazar bu öz deyişiyle, sözlerin bir kez ağızdan çıktıktan sonra “taş” denli kalıcı ve yaralayıcı olduğunu ifade eder.

Binaların yapısını oluşturan “taşlar” gibi sözler gerçekliğimizi anlatır.

50 bin kişinin ölümü ardından geride kalan 2 milyon Filistinli’yi topraklarından sürmek suretiyle yerine bir “Orta Doğu Rivyera’sı inşa etmek” önerisi, hasbelkader bir blöf ya da “güç nöbeti”ne indirgenemez.

Bu sözler bundan böyle hiç unutulmayacak, “taş” gibi ağır izler bırakacaktır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları