Antalya Arkeoloji Müzesi, Cumhuriyet dönemi mimarlığımızın önemli isimlerinden Doğan Tekeli, Sami Sisa ve Metin Hepgüler tarafından tasarlanmış ve 1964 yılında açılan “Ulusal Mimarlık Yarışması”nda birincilik ödülü almıştır. Ayrıca 1988 yılında sergilemede ve düzenlemedeki başarısıyla “Avrupa Konseyi Özel Ödülü”ne değer görülmüştür. Müze yapısı Akdeniz mimarisini yansıtan estetik çizgileri, topoğrafyayla olan uyumu, insanı ezmeyen, ama içine çağıran çözümlemeleriyle, çağdaş mimarimizin özgün bir örneğidir. Aynı zamanda, geçen uzun yıllar içerisinde Antalyalıların ve yüzlerce ziyaretçinin belleğinde güçlü bir yer alarak kentin önemli bir hafıza mekânı olma özelliğini de kazanmıştır.
20 Mart’ta mevcut müze binasının bulunduğu yerde, yeni bir müze yapılmasını içeren proje, Kültür ve Turizm Bakanlığı yetkililerince basın mensuplarına tanıtılmış ve Antalya Arkeoloji Müzesi’nin yıkımı bu konuyla birlikte gündeme taşınmıştır. Antalya Kültürel Miras Derneği, DOCOMOMO Türkiye Ulusal Çalışma Grubu ve Akdeniz Serbest Mimarlar Derneği ayrı ayrı olarak Antalya Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’na başvurmuş ve yapının korunması gerekli kültür varlığı olarak tescilini talep etmişlerdir. Bölge kurulu 10.04.2025 gün ve 19534 sayılı kararıyla bu öneriyi reddetmiştir. Şimdi aynı sivil inisiyatif, konuyu yüksek kurula taşıyacağını belirtmektedir.
Cumhuriyet dönemi mimarlık tarihimizin kesintisiz izlenebilmesinde önemli bir yeri olan müzenin korunması konusunun tartışılması üzücüdür. Ancak Antalya bölge kurulunun, yapıyı korunması gerekli bir kültürel varlık olarak tescil etmemesi de, bir o kadar şaşırtıcıdır.
KENTLİNİN BELLEĞİNDE SİMGESEL YAPI
Bu aynı zamanda birçok başarılı koruma kararlarına ve uygulamalarına rağmen, Cumhuriyet dönemi mimari mirasının korunması konusunda yeterli bir bilincin tam oluşmadığını da göstermektedir. Bu nedenle; 1964’te projelendirilen müzenin; neden tartışmasız bir şekilde taşınmaz kültür varlığı olduğunun açıklığa kavuşturulması gereklidir. Çünkü ulusal ve uluslararası normlara göre herhangi bir yapının kültür varlığı olarak kabul edilmesi, onun taşıdığı değerlere bağlıdır. Müzenin taşıdığı bu değerleri tek tek belirleyerek ilerlemek, konuya nesnel bir bakış açısı kazandıracaktır.
Müze yıllardır Bey dağlarıyla Akdeniz’in buluştuğu eşsiz Antalya silüetinin önünde; sakin ve dengeli mimarisiyle kent hafızasında yerini almış ve bir kimlik değeri kazanmıştır. Bu nedenle Antalya Arkeoloji Müzesi olarak kent için bir simge değeri de taşımaktadır.
Yapılar insanlar üzerinde her zaman bir etki yaratırlar. Hemen herkesin özellikle kamu yapılarıyla duygusal birtakım anıları vardır. Çünkü kent içindeki anılarımız mimariyle bütünleşir. Müze yapısı bu anlamda çocukluktan itibaren Antalyalıların ve kentin yüzlerce ziyaretçisinin belleğinde ciddi bir anı değeri taşımaktadır.
SÜREKLİLİK, EKONOMİ VE İŞLEVSELLİK
Müzenin, yapımının tamamlandığı 1972’den günümüze kadar kendi özgün fonksiyonuyla toplumun kültür yaşamına hizmet vermeyi sürdürdüğü görülmektedir. Bu da yapıya geçmiş ve gelecek arasında devamlılık sağlayan bir kültür köprüsü olma özelliği kazandırmıştır. Bu özelliğiyle de süreklilik değerinin önemli bir temsilcisidir.
Yeryüzünde insan eliyle üretilen ve belli gereksinimlere cevap veren her ürün ekonomik bir değere sahiptir. Müze bu anlamda her zaman ekonomik bir değer ifade etmektedir. Bugün hâlâ yüzlerce ziyaretçiyi karşılayarak özgün fonksiyonunu sürdürebilmesi de, onun işlevsellik değeri taşıdığını göstermektedir.
Yapı; üretildiği dönemin üslupsal ve yapım tekniği özelliklerini somut olarak ifade etmektedir. Aynı zamanda mimari kompozisyonunu oluşturan iç ve dış mekân bağlantıları, dış cephede izlediğimiz yatay ve düşey çizgileriyle hem çağının hem de Akdeniz mimarisinin tipik estetik özelliklerini taşımaktadır. Konturu, gabarisi ve topoğrafyayla kurduğu uyumuyla; kentin bir vista noktası olan Bey dağları önünde sakin, anlaşılır ve dengeli bir duruş sergilemektedir. Bu da bizlere mimari tasarımda, kentin doğal silüet değerlerinin önemsendiğini göstermektedir.
Tüm bu özelliklerin bir müze yapısında buluşması, yapıya özgünlük değeri kazandırmaktadır. Bu nedenlerle müze; Cumhuriyet dönemi mimarlığının tasarım ve mimarlık anlayışını yansıtan bir belge olma özelliğine sahiptir. Sıraladığımız bu kriterler ışığında müze yapısına koruma statüsü kazandırılarak gelecek nesillere aktarılması; Cumhuriyet dönemi mimarlık tarihimizin kesintisiz izlenebilmesi açısından da büyük önem taşıyacaktır.
KORUMAK UYGARLIKTIR
Koruma; bilinçli ve çözüm üreten yapıcı bir eylemdir. İvedilikle atılması gereken ilk adım; Antalya Arkeoloji Müzesi’ne, tüm özgün mimari özellikleriyle birlikte korunması gerekli bir yapı statüsü kazandırılması olmalıdır.
Bundan sonra müzenin yapı fiziği açısından durumunun saptandığı ve zaman içinde yapılan eklerinin de belirlendiği analitik rölövesinin hazırlanması gereklidir.
Bu aşamadan sonra yapının restorasyonu; günümüzün somut ihtiyaçları, yapının bugünkü fiziksel durumu değerlendirilerek, çağdaş ve bilimsel bir anlayışla hazırlanacak restorasyon projesiyle yaşama geçirilmelidir.
Buradaki temel yaklaşımda; tarihi yapıya koruma değeri kazandıran tüm özelliklerinin korunması esas olmalıdır.