Bir ülke gıdasını başka ülkelerin insafına bıraktığında, bağımsızlığını da yitirir. Bunun en çarpıcı örneğini Somali’de görüyoruz. Somali’nin açlığı, Türkiye’ye ders olmalı.
Yaklaşık 19.7 milyon nüfusa sahip Somali, 637 bin kilometrekarelik geniş yüzölçümüne rağmen açlıkla boğuşuyor. Bugün ülkede 6 milyon insan acil yardıma muhtaç. Birleşmiş Milletler Gıda Programı, bu gereksinimin yalnızca yüzde 20’sine yanıt verebiliyor. Yani, milyonlarca insan aç!
Somali, bir yandan iklim krizinin ve kuraklığın pençesinde, diğer yandan da bitmeyen iç savaşlarla boğuşuyor. Eş Şebab militanlarının etkinliği sürüyor, klan temelli siyasi bölünmüşlük merkezi otoriteyi zayıflatıyor. Somali’de 3,9 milyon kişi evini terk etmiş durumda, binlercesi Avrupa’ya sığınmak için yollara düşüyor. Ekonomisi çökmüş; kişi başına düşen gelir 2 bin doların bile altında.
SONUÇ ACI OLDU
Oysa Somali bir zamanlar kendi kendine yetebilen, hatta ihracat yapabilen bir ülkeydi. 1970’lerde nüfusun yüzde 70’inden fazlası göçebe hayvancılıkla geçiniyordu. Deve, koyun ve keçi sürüleri Arap ülkelerine ihraç ediliyordu. İhracat gelirlerinin yüzde 80’i hayvancılıktan geliyordu.
Ama 1980’lerden itibaren küresel şirketler ve uluslararası kurumlar devreye girdi. IMF ve Dünya Bankası’nın dayattığı “yapısal uyum programlarıyla Somali’ye şu söylendi: “Yerli üretimi desteklemeyin, dışarıdan ucuz et alın.”
Kâğıt üzerinde mantıklıydı: Avustralya’dan, Avrupa’dan, Brezilya’dan gelen donmuş et Somali’deki üretimden daha ucuz görünüyordu. Ama sonuç tam bir felaket oldu.
Yerli üretici rekabet edemedi, çobanlık çöktü, kırsal ekonomi dağıldı. İnsanlar şehirlere göçtü. Hayvancılık kültürü, üretim kapasitesi ve gıda bağımsızlığı yok oldu. 1990’larda iç savaş patlayınca zaten çökmüş olan üretim sistemi tamamen dağıldı. 1992’deki büyük açlık felaketinde 300 bin insan yaşamını yitirdi.
Bugün Somali hâlâ büyük hayvan varlıklarına sahip, ama işleme tesisi yok, soğuk zinciri yok, veteriner hizmetleri altyapısı yok. Çokuluslu şirketler Somali’den ucuz canlı hayvan alıyor, eti, sütü, deriyi kendi ülkelerinde işleyip katma değeri kendilerine bırakıyor. Somali ise sadece hammadde sağlayıcısı haline getirildi.
TÜRKİYE İÇİN AÇIK DERSLER
Somali’nin yaşadığı bu süreç bize çok net bir uyarı yapıyor.
- Ucuz ithalat yerli üretimi bitirir.
- Veteriner hizmetleri ve gıda güvenliği altyapısı ulusal meseledir.
- Katma değer ülke dışına çıkmamalıdır.
- Yardım ve ithalat adı altında gelen politikalar uzun vadede bağımlılık yaratır.
Bugün Türkiye’de de benzer söylemleri sık sık duyuyoruz: “Dışarıda et daha ucuz.” Evet, ithalat kısa vadede fiyatları düşürebilir. Ama uzun vadede üreticiyi üretimden koparır. Çiftçi üretimden çekildi mi, kırsalda yaşam biter, hayvancılık çöker, gıda bağımsızlığı kaybolur.
Somali örneği bize şunu net biçimde gösteriyor: Emperyalizm yalan söylemedi. Evet, Somali’de üretim gerçekten daha pahalıydı. Ama söylemedikleri şey şuydu: Eğer üretmezsen, ucuz da olsa bir gün aç kalırsın.
GENEL MÜDÜRLÜK NEDEN ÖNEMLİ?
Bir ülkenin gıda güvenliği, hayvancılığının sürdürülebilirliği ve halk sağlığı, veteriner hekimliğin kamusal otoritesiyle doğrudan bağlantılıdır. Dünyanın pek çok ülkesinde bu işlerin devlet düzeyinde, bağımsız ve güçlü bir “veteriner otoritesi” tarafından yürütülmesi tesadüf değildir. Çünkü salgın hayvan hastalıkları yalnızca hayvanları değil, insan sağlığını ve ekonomiyi de tehdit eder.
Türkiye, 1936’da imzaladığı Cenevre Sözleşmesi ile hayvan hastalıklarıyla mücadelenin devletin asli görevi olduğunu kabul etmiştir. Sözleşmede açıkça, bu hizmetlerin doğrudan bakana bağlı bir veteriner hekim yönetiminde yürütülmesi gerektiği belirtilmektedir. Ancak 1984’te yapılan düzenleme ile Veteriner İşleri Genel Müdürlüğü kapatılmış, görevler dağınık bir şekilde Tarım ve Orman Bakanlığı içinde eritilmiştir. Bu durum hem uluslararası yükümlülüklerimize aykırı hem de ülkemizin gıda güvenliği açısından ciddi bir risk oluşturmaktadır.
Bugün Somali örneğinde gördüğümüz gibi, üretim ve gıda güvenliği alanında otorite boşluğu yaşayan ülkeler bağımlı hale gelmekte ve halkı açlıkla karşı karşıya kalmaktadır. Bizim de benzer bir tablo yaşamamamız için Tarım ve Orman Bakanlığı’nda, Veteriner İşleri Genel Müdürlüğü yeniden kurulmalı, veteriner hekimliğin kamusal görevleri güçlü bir otorite altında yeniden yapılandırılmalıdır.
Bu sadece hayvancılığımızın değil, aynı zamanda bağımsızlığımızın ve geleceğimizin teminatıdır.
ÜRETİMİ KORUMAK ŞART
Türkiye’nin gıda üretimi, sadece ekonomik değil, aynı zamanda ulusal bir meseledir. Fiyatı ne olursa olsun, kendi üretimimizi korumak zorundayız. Çünkü hayvancılık yalnızca et ve süt demek değildir; aynı zamanda kırsalda yaşamın devamı, hayvan refahının gözetilmesi, toplumun sağlığı ve ülkenin bağımsızlığı demektir.
Bizim yolumuz belli: Kendi üretimimizi desteklemek, çiftçimizi korumak, veteriner hizmetlerini güçlendirmek ve gıda güvenliğimizi kendi ellerimizle sağlamak. Ancak o zaman hem soframız hem de geleceğimiz güvence altında olur.
DR. GÜLAY ERTÜRK
VETERİNER HEKİMLER DERNEĞİ GENEL BAŞKANI