Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bakalım cumhurbaşkanlığı hevesi yolunda daha kaç CHP’li telef olup gidecek” şeklinde talihsiz bir ifadede bulunmuştur. Bu açıklama en basit deyimiyle hakaret içermenin dışında, CHP’nin kurumsal kimliğinin yanında ona oy veren milyonlara karşı da yapılmış kabul edilemez ağır bir saldırıdır.
Anayasanın cumhurbaşkanının görev ve yetkilerini düzenleyen 104. maddesinin 1. fıkrası “Cumhurbaşkanı, devlet başkanı sıfatıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Türk milletinin birliğini temsil eder” şeklinde bir düzenlemeyi içermektedir. Anayasanın 104/1 maddesine karşın cumhurbaşkanı, birliğini temsil ettiği Türk milletinin bir bölümüne “telef” olmayı layık görmektedir. Anayasanın kendisine yüklediği görev ve sorumluluğun farkında olmayan bir cumhurbaşkanının varlığı ile karşı karşıyayız.
ELEŞTİRİ DEĞİL İTHAM
Elbette siyasi eleştiri olacaktır ve olmalıdır. Ama burada yapılan ağır itham ve suçlama siyasi eleştirinin ötesindedir. Öyle ki Türk Dil Kurumu (TDK) sözlüğüne göre “telef” kelimesi iki farklı anlama gelmektedir: 1. hayvan ölmesi, 2. Mahvolmak (mecaz).
Burada “telef olmak” terimini kullanan Erdoğan’ın mahvolmayı kastetmediği açıktır. CHP’ye karşı kendi tarihinden gelen bir nefret içinde olan kendisinin açıkça “Trafik kazasında birçok hayvan telef oldu” cümlesindeki “telef olmak” ne anlam içeriyorsa burada da aynı söz sarf ediliyorken kullanılan anlam aynı anlamı içerir. Bunları neden ayrıntılı açıkladık? Anayasanın 104/2 maddesinde Türk milletinin birliğini temsil etmeye, anayasanın 103. maddesinde “Türkiye Cumhuriyeti’nin şan ve şerefini korumak, yüceltmek ve üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma büyük Türk milleti ve tarih huzurunda, namusum ve şerefim üzerine ant içerim” şeklinde yemin etmiş bir cumhurbaşkanı ne yazık ki ettiği yemini unutmuş, birliğini temsil ettiği Türk milletinin bir bölümüne, daha doğrusu CHP ve CHP’lilere “hayvan gibi telef olmayı” uygun görmüştür.
DÜŞMANA BİLE SAYGILI
Cumhurbaşkanı Erdoğan, unutmamalıdır ki; oturduğu koltuk değil siyasi rakibine hakaret etmeyi, ülkeyi işgal eden düşmana karşı bile onun onurunu, haysiyetini her şeyin üstünde gören ve düşmanını bile incitmeyen ebedi ve ezeli başkomutan Mustafa Kemal Atatürk’ün koltuğudur.
Arasındaki fark nedir derseniz; Atatürk kendi ülkesini işgal etmiş düşman askerlerine yönelik 1934 yılında Avustralyalı ve Yeni Zelandalı annelere aşağıdaki mesajı göndermiştir. “Bu memleketin toprakları üzerinde kanlarını döken kahramanlar! Burada bir dost vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükûn içinde uyuyunuz. Sizler, Mehmetçiklerle yanyana, koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat uyuyacaklardır. Onlar, bu toprakta canlarını verdikten sonra, artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.”
Düşmanına bile saygı duyan Atatürk’ümüzün koltuğunda yurttaşlarının bir bölümünü “telef” olmakla itham eden Erdoğan oturmaktadır. Bu satırları kaleme alırken Atatürk ile Erdoğan’ı karşılaştırmak gibi bir düşüncem söz konusu bile olmamıştır. Buradaki temel amaç; Atatürk’ün dünya görüşünü, insana, yaşama bakış açısını anımsatmak ve bugün onun koltuğunda oturan bir kişinin kendi milletine karşı tutumunu gözler önüne sermek, Cumhuriyet okurlarının takdirine sunmaktır.
Erdoğan’a önerim şudur: “Olur da CHP ve CHP’lilere olan kinini unuttuğu kısa bir zaman dilimini kendine ayırabilirse o sırada anayasanın 103. ve 104. maddelerini tekrar tekrar okumalı.” Okuyacağını hiç sanmıyorum. Ama bildiğimiz bir gerçek vardır. Bundan sonra onun oturduğu koltuğa Cumhuriyet değerlerine yürekten bağlı, Mustafa Kemal Atatürk’ün askeri bir cumhurbaşkanı oturacaktır. O günleri özlemle bekliyoruz...
AV. UĞUR BAYRAKTUTAN
CHP ARTVİN MİLLETVEKİLİ, TBMM İDARE AMİRİ