Reşit Galip Tıbbiye’de öğrenciyken önce Balkan Savaşı’na, sonra da I. Dünya Savaşı’na gönüllü olarak katılır, Kafkas Cephesi’nde hekimlik yapar. 25 Kasım 1918’de “Köycüler” adında bir cemiyet kurup Kütahya ve çevresinde köylüleri tedavi eder. Kurtuluş Savaşı’nda Tavşanlı’da Müdafaai Hukuk Cemiyeti’nin başkanlığını yapar. 11 Eylül 1921’de Ankara’da Hıfzıssıhha müdür vekili olur, sağlığı el vermeyince havası ılıman olan Mersin’e atanır. Gazi’yle yolu da burada kesişir.
17 Mart 1923’te Mersin Türk Ocağı başkanı olarak görev yaparken kente gelen Mustafa Kemal’e hitaben bir konuşma yaparak dikkat çeker. İki sene sonra İzzettin (Çalışlar) Bey’in istifasıyla boşalan Aydın milletvekilliğine getirilir. Mustafa Kemal bir akşam Kızılay balosunda Reşit Galip’i “Bu genci Mersin’de buldum. Mühim bir gün gelecek, ‘doktor iş başına geç’ diyeceksiniz ve bu adam iş görecek” diye iltifat eder. Günü gelir ve 1930’da Türk Tarih Kurumu’nun temeli olan Türk Tarihi Tetkik Heyeti’nin genel sekreteri olur. Ders kitabı olarak okutulan “Türk Tarihinin Ana Hatları” isimli kitabın Hitit bölümünü yazar. Türk Ocakları’nın kapatılarak yerine Halkevlerinin açılması kararı alınınca Halkevlerinin kuruluşunda yer alır ve 14 Halkevini açar.
O AKŞAM YEMEĞİ…
1932’in başlarında Dolmabahçe Sarayı’nda bir toplantıda dönemin Milli Eğitim Bakanı Esat (Sagay) Bey’i muhafazakâr duruşu nedeniyle eleştirir. Bu zihniyetle Türk devriminin ileri taşınamayacağını dile getirir. “Bu sofrada inkılapları zedeleyecek icraattan bahsedilmesi küstahlıktır” deyince ulu önder sakinleştirmek ister ve Reşit Galip Bey’i istirahate davet eder. Fakat o “Burası milletin sofrasıdır, kovulmamalıyım!” yanıtını verir. Gazi “O halde biz kalkarız” diyerek sofrayı terk eder. Birkaç ay sonra Gazi, bu idealist gence fırsat verir ve Esat Bey’in yerine getirilir.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI OLUYOR
Reşit Galip, milli eğitim bakanı olmasının ardında da ilerici ve cesur bir eğitim hamlesi olan “Darülfünun Reformu” için çalışmalara başlar. Dönemin Cumhuriyet gazetesinde eğitim bilimci Abdülfeyyaz Tevfik (Yergök) Bey’in sık sık gündeme getirdiği bu reform hakkında Şevket Aziz Kansu şu anekdotu verir: “19/20 Ağustos 1932 tarihiydi. Toplantıda Afet İnan’dan başka Yusuf Akçura, Dr. Reşit Galip, Celâl Sahir vardı. O tarihi gecede Gazi, Darülfünun’un reformundan bahsetti. Birinci Türk Dili Kongresi’ni ortaya attı. Bu işlerde Dr. Reşit Galip’in çalışacağını ihsas etti” diyerek Darülfünun Reformu’ndan bizzat sorumlu tutulur.
Ardından pedagoji profesörü Albert Malche Türkiye’ye çağırılır ve Reşit Galip ile çalışır. Reşit Galip’in öncülüğünde Almanya’dan kaçan bilim insanları Darülfünun’da istihdam edilir. Astronomi alanında astrofizikçi Erwin Freundlich, müzik sahasında Paul Hindemith ve Carl Ebert, sağlık alanında Albert Eckstein, Arkeoloji ve Hititoloji alanında Gustav Güterbock ve Benno Landsberger gibi farklı alanlardan farklı önemli isimler Reşit Galip’in çabalarıyla Türkiye’ye gelir. Reformun ardından okul “İstanbul Üniversitesi” olarak eğitime devam eder.
ANDIMIZIN MEYDANA ÇIKIŞI
Reşit Galip, Samih Rıfat’ın vefatı üzerine 1932’de TDK’nin başkanlığına getirilir. Ankara’da bir “Milli Kütüphane”, “Milli Müze” ve de “İlimler ve Sanatlar Akademisi” gibi kurumların açılması için ilk adımları atar. “Türk Tarih, Arkeologya ve Etnografya” dergisinin çıkmasını sağlar. Köye gönderilen öğretmenlerin uyum sağlaması için yaz kursları açar. Cumhuriyetin 10. yılında Andımız’ı kaleme aldığı kâğıdı Afet İnan’a verir ve “Sabahleyin ilk bayram laşmayı kızlarımla yaptım. Onlara bir şeyler söylemek istediğim vakit, bir ant meydana çıktı. İşte Cumhuriyetimizin 23 Nisan çocuklarına armağanı” cümlesini kurar. Mustafa Kemal tarafından kabul gören teklif ile “Türküm Doğruyum Çalışkanım” diye başlayan o meşhur “Andımız” yıllar boyu okullarda okutulur.
İSTİFASI VE SON GÜNLERİ
Reşit Galip önemli çalışmalara imza atsa da Darülfünun Reformu’nun ardından hocaların emekli edilmesi huzursuzluk yaratır. Yaşananların ardından 13 Ağustos 1933 tarihinde istifa mektubunu sunar.
Görevini bıraktıktan sonra Keçiören’deki evinde inzivaya çekilir. Bu dönemde bir de zatürreeye yakalanır. Enver Behnan Şapolyo, Reşit Galip’in ölüm döşeğinde bile sürekli çalıştığını ve ateşler içinde yanarken bile “Etiler ve Selçukiler” diye sayıkladığını aktarır. Son günlerinde sağlığıyla Akil Muhtar Bey bizzat ilgilense de Reşit Galip Bey kurtulamaz ve 5 Mart 1934 tarihinde aramızdan ayrılır.
Vefatının ardından eşi Zübeyre Hanım ekonomik zorluklar çeker. Afet İnan’a bir mektup yazarak destek ister. Kredi çekerek ev almak istediğini fakat teminat gösteremediğini ifade eder. Atatürk devreye girerek gerekli kolaylık gösterilir ve ailenin kredi çekmesi sağlanır. Ölüm döşeğinde dahi çalışmaktan yılmayan Reşit Galip Türk aydınlanmasının öncülerinden biri olmuş; Vasıf Çınar, Mustafa Necati, Hasan Âli Yücel, İsmail Hakkı Tonguç gibi isimlerle birlikte Türk eğitiminin gelişimi için bir nefer gibi mücadele etmiştir. Vefatının 91. yıldönümünde Reşit Galip Bey’i saygıyla anıyoruz.
TOLGA AYDOĞAN
YAZAR