Son birkaç hafta içinde Türkiye’de kültür ve sanat alanındaki baskı iyice arttı. İranlı müzisyen Mohsen Namjoo’nun Türkiye turnesi “dini hassasiyetler” gerekçesiyle iptal edildi. Altı konserlik turnenin beş konserinin biletleri tükenmişken sanatçı, üç yıl aradan sonra yine bu kararı almak zorunda kaldı. 2022 turnesi de Müdafaa-i İslam Hareketi adlı gerici oluşum ile Diyanet ve Vakıf Çalışanları Sendikası Genel Başkanı Mustafa Çopursuz tarafından hedef gösterilmişti.
2025’te Türkiye’de kurulan Manifest grubunun üyeleri hakkında sahne performansları nedeniyle, “hayasızca hareketler ve teşhircilik” suçlarından soruşturma başlatıldı, yurtdışına çıkış yasağı getirildi, grup gerici çevreler tarafından hedef gösterilince turneleri iptal edildi.
Mabel Matiz ise “Perperişan” aslı şarkısı nedeniyle, Aile ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın başvurusu üzerine, “müstehcenlik suçu” gerekçesiyle erişimin engellenmesi cezasıyla karşılaştı.
Kadıköy merkezli metal grubu Sarinvomit’in üyeleri “halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama” suçundan tutuklandı.
RTÜK; Netflix, Prime Video, MUBİ, Disney XD ve HBO-MAX platformlarında yayınlanan beş film hakkında yüzde üç idari para cezası ile katalogdan çıkarma cezası verdi. Cezaların verilme gerekçesi olarak “Toplumun milli ve manevi değerlerine, genel ahlaka ve ailenin korunması ilkesine aykırı olamaz” ve “Müstehcen olamaz” hükümlerinin ihlal edildiği belirtildi.
Kızılcık Şerbeti adlı dizi hakkında, dizinin karakterlerinden birisinin eniştesi ile aşk ilişkisinin konu edilmesi nedeniyle soruşturma başlatıldı. RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, “Aileyi hedef alan her yayın, çocuklarımızın ruhuna, gençlerimizin geleceğine ve toplum huzuruna doğrudan etki eder” dedi.
GERÇEK HAYATTAKİ AHLAKSIZLIK NE OLACAK?
İşin ilginç tarafı, geçenlerde bir yazımda vurguladığım gibi, gündüz kuşağı programlarında her türlü şiddet, aile içi ilişki, tecavüz ve taciz, gerçek hayattan örneklerle günlerce konuşuluyor ve bunun üzerinden kanallar izlenme oranlarını artırıyor ama onlara dokunulmuyor. Demek ki bu hikâyeler kurmaca olunca iktidara göre sorun haline geliyor!
Yukarıda adı geçen şarkıcı, müzik grubu, dizi ya da filmleri beğenir ya da beğenmezsiniz, ortaya koydukları ürünü/yapıtı kaliteli bulur ya da bulmazsınız; burada tartışılan konu o değil. Nitekim söz konusu gruplar ve diziler, benim de dinlediğim ya da izlediğim isimler ya da yayınlar değil.
Ancak 21. yüzyılda toplumun “milli değerlerine ve genel ahlaka aykırılık” gerekçesiyle yetişkin insanlara yönelik kültürel etkinlik ve yayınlarda yasakçılık savunulamaz. Toplumun değerleri, bir şarkıyla ya da kurmaca bir diziyle yıkılacak kadar zayıf da olamaz.
EN BÜYÜK AHLAKSIZLIK...
Toplumun genel ahlakını korumak istediklerini söyleyenlerin, tarikat yurtlarında yaşanan istismarlara, tecavüzlere sessiz kalması ise çarpıcı bir ikiyüzlülüktür!
Karaman’da Ensar Vakfı’nın evlerindeki tecavüz skandalı hakkında, “Bir kere olması karalamak için gerekçe olamaz” diyen dönemin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu’nu ve istismar olayları araştırılsın önergesi TBMM’de reddedilince onu kutlamak için sıraya giren iktidar milletvekillerini unutmadık.
Annesinin dizinden tahrik olduğunu söyleyen, çocuk yaşta evlilikleri savunan, Türkiye Kadın Milli Basketbol Takımı oyuncularımıza cinsiyetçi hakaretlerde bulunan yobazları ve bunlar olurken yalnızca izlemekle yetinen iktidar üyelerini de unutmadık.
Dinci gericilikten beslenen ahlakçılıkla, toplumu zapturapt altına alma ve düşünceyi ifade özgürlüğünü yok etme çabasıdır bu. Tek kelimeyle sansürdür!
Ahlakın hep cinsellik üzerinden tanımlanması ise bir siyasal İslamcı ikiyüzlülüğüdür. Toplumun çoğunluğu aç yatarken, kamu kaynaklarıyla ömrünü zenginlik içinde geçirmek, bana göre en büyük ahlaksızlıktır!