Sırrı Süreyya Önder’in geçirdiği ameliyattan sonra AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan, DEM Parti İmralı heyeti üyesi ve Van milletvekili Pervin Buldan’ı aramış ve “Ameliyata giren ekipte Türkiye’nin en iyi doktorları yer aldı, kendisi emin ellerde” demiş. Bunları basına Buldan aktardı.
Doktorların açıkladığına göre, ölüm riski yüksek olan, çok riskli bir ameliyat yapılmış. Sırrı Süreyya Önder, hem TBMM başkanvekili hem de Buldan gibi DEM Parti İmralı heyeti üyesi olduğu için özel bir hastanede, ülkenin en iyi uzmanlarından oluşan bir ekibin hızla kurulabilmesi mümkün olmuş.
Erdoğan’ın sözlerini duyunca, ister istemez daha birkaç yıl önce ağır çalışma koşulları yüzünden yurtdışına giden hekimlere, “Giderlerse gitsinler, biz de üniversiteleri yeni bitiren doktorlarımızı buralarda istihdam ederiz” dediği akla geliyor. Ne var ki o iş öyle olmuyor. Önder’inki gibi zorlu bir ameliyatı yeni mezunlar yapamaz. Cumhuriyetin yetiştirdiği o profesörler olmasa Erdoğan, Buldan’ı arayıp o sözlerle teselli edemezdi.
PİYASACILAR ATAKTA!
Bu olayın konuşulması gereken bir diğer yönü daha var. Türkiye’de sağlık sistemi piyasalaşma yüzünden öylesine bozuldu ki devlet hastanelerinde tedavi olan emekçi sınıfı için böylesine yetkin bir ekip, üstelik bu hızla kurulmuyor; insanların çoğu uzman doktora bile ulaşamıyor, çok riskli hastalıklar için bile aylar sonrasına randevu alınabiliyor ancak parası olanlar kendisini iyi doktorlara teslim etme olanağını buluyor, vahşi kapitalizmin en ağır bedelini sağlık sektöründe yoksul halk canıyla ödüyor!
Liberal Demokrat Parti eski Genel Başkanı Cem Toker, tam da böyle bir ortamda sosyal medyada bir paylaşım yapıp özel hastaneleri savununca epeyce tepki çekti. Diyor ki Toker, “Çocuğunu devlet okuluna gönderen, hastalanınca devletin hastanesinde tedavi olmak isteyen ve ‘özel okullar, özel hastaneler ticarethane gibi çalışmaktadır’ diyen tek bir tatlı su devletçisi/kamucusu/sosyalisti tanıdınız mı?”
Ben hem devlet okullarında okudum hem de devlet hastanelerinde tedavi olan bir ailede yetiştim. Türkiye’de alınabilecek en iyi eğitimi aldığımı, çok değerli öğretmenlerin verdiği o eğitimin parayla karşılığının belirlenemeyeceğini düşünüyorum. Yakınlarımın hayatları, devlet hastanelerinde kendi alanında uzman doktorlarca defalarca kurtarıldı ve bunun için müteşekkirim.
‘YENİ TÜRKİYE’DE TÜMÜYLE ÇÖKEN SİSTEM
Devlet hastanelerinde kalmak için direnen çok iyi doktorlar hâlâ var ama sayıları kötü koşullar ve gördükleri baskı nedeniyle çok azaldı; sistem Erdoğan’ın deyişiyle “Yeni Türkiye”de siyasal İslamın liyakatsiz ve bilim karşıtı yönetim anlayışı sonucunda tümüyle çöktü. Toker’in savunduğu kapitalist piyasa düzeni, bu hayati kamusal hizmetleri yalnızca bir azınlığa sağlanacak rant için berbat etmeseydi çoğu belli bir kalitede kalabilirdi.
Özelleştirmeleri savunmak, devlet işletmelerini yönetenlerin kötülüğünün ve beceriksizliğinin cezasını halka ödetmek ve böylece kamu birikimine çöken sermayeye yol açmaktır. Türkiye’de olan da budur.
Bu yolu açmak için reçete de bellidir: Önce liyakatsiz yönetimler oluşturulur; partili, onun bunun akrabası, iktidarın yakını vb. insanlar arasından yöneticiler seçilir. Kurum kalitesiz hizmet yüzünden sonunda zarar edince devreye satış girer ve halka ait olan sermayeye peşkeş çekilir. Bu şekilde devlet hastaneleri ve üniversiteleri bilerek vasıfsızlaştırılır.
Bu açık ahlaksızlığı sorgulamak yerine, onun sonucunda oluşan piyasacı sistemi dayatmak da bana tatlı su siyasetçiliği olarak görünüyor. Kimse merak etmesin, kamuculuğu savunup nitelikli ve bilimsel sağlık ve eğitim hizmetlerini herkes için ulaşılabilir hale getirecek sosyalistler var!