Önce bir gerçeğin altını çizelim: CHP İstanbul il yönetiminin mahkeme kararıyla kayyıma devri, seçim denetimi yalnızca Yüksek Seçim Kurulu’na (YSK) ait olduğundan hukuksuzdur.
İstanbul il başkanlığına kayyım olarak atanan CHP’li Gürsel Tekin, pazartesi günü il başkanlığına gideceğini açıklarken CHP yönetimi il başkanının Özgür Çelik olduğunu belirtiyor.
CHP’nin 102. kuruluş yıldönümünü kutlayacağı 9 Eylül’den hemen önce gelinen bu nokta, hem parti açısından hem de Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasi atmosfer açısından son derece tehlikelidir. Ana muhalefetin il başkanını, genel başkanını YSK’yi devreden çıkarıp yargı eliyle kendisi düzenleyen bir iktidar varsa, bu totalitarizmdir!
Ülkenin kurucu partisi CHP’ye bir operasyonun Saray’dan bağımsız olarak yürütülmesi olanaksızdır. Bu olay, iktidarın ana muhalefet partisini zapturapt altına almak için her şeyi yapacağının bir göstergesidir.
CHP İstanbul İl Başkanlığı’na yönelik bu darbenin, 15 Eylül’de görülecek olan CHP kurultay davasının provası olduğu tespiti de doğrudur. Özgür Özel’in seçildiği kurultayın iptal edilerek Kılıçdaroğlu’nun CHP Genel Başkanlığı‘na kayyım olarak atanması, dile getirilen bir olasılıktır. Böyle bir durumda Kılıçdaroğlu’nun kayyımlığı kabul edeceği de medyaya yansıdığına göre durum vahimdir!
31 MART’TAN BUGÜNE...
Bunları yazarken bu noktaya gelinmesinde CHP’nin hatalarını da belirtmemiz gerekir ki bunlardan dönülsün.
2023 seçimlerinin hemen ardından CHP’de ortaya çıkan hizipleşmenin giderek derinleşmesi belirleyicidir. Yıllarca yürütülen yanlış politikaları birlikte belirleyenler, altılı masayı hep birlikte savunanlar, laiklik her gün çiğnenirken sessiz kalanlar, CHP listelerinden siyasal İslamcıların ve İkinci Cumhuriyetçilerin milletvekili seçilmesini destekleyenler, Erdoğan anayasaya aykırı olarak üçüncü kez cumhurbaşkanlığına aday olduğu zaman Kılıçdaroğlu “Anayasaya aykırı ama itiraz etmeyeceğiz” dediğinde ses çıkarmayanlar ve hatta onaylayanlar da aynı yönetimdeydi.
Aslında bu ölümcül yanlışların hesabını o dönemdeki tüm yönetimin birlikte vermesi gerekirdi ama bu olmadı; yapılan kurultayda “Değişimciler” adı verilen bir grup yönetimi üstlendi. CHP’de gerçek bir değişim olmadığını, çünkü gelen ve giden ekip arasında ideolojik bir fark olmadığını, değişimin yalnızca isim değişiklikleri ile olmayacağını o dönemde de yazmıştım.
Özgür Özel’in genel başkan seçilmesiyle birlikte CHP’nin sokak eylemlerine ağırlık verdiği ve daha aktif bir siyaset yaptığı doğru ancak bu 19 Mart’ta İBB’ye yapılan operasyonun sonucunda oldu ve o zamana kadar bir süre Kılıçdaroğlu dönemindeki gibi “normalleşme/helalleşme” süreci sürdürüldü. Oysa 31 Mart yerel seçimlerinde halk, CHP’yi faşizmle müzakere etmesi için değil, mücadele etmesi için birinci parti yapmıştı. Bu yanlış politika, büyük bir hezimet yaşayan AKP’ye can suyu verdi ne yazık ki.
NE YAPMALI?
Şimdi birçok yurtsever, CHP’ye umut bağlayan milyonlarca seçmen soruyor: Ne yapacağız?
- İlk olarak, Türkiye’de iktidarı belirleyen emperyalizmin ana muhalefet partisine müdahalesini de görün ve iktidar baskısına, faşizme karşı birlik olun.
- Bu süreçte kamuoyuna sürekli olarak “Atatürk’ün partisiyiz” diyenlerin bunun gereğini yerine getirmelerini isteyin, yapmadıklarında sineye çekmeyin. Örneğin CHP yönetiminin iktidarın Öcalan açılımına desteğini, NATO’culuğunu sorgulayın.
- Parti içinde üslenen İkinci Cumhuriyetçilere, etnikçilere ve mezhepçilere karşı yetkili organlarda yılmadan mücadele edin. Partinin tüzüğünde yazan ilkeleri ve laik Cumhuriyeti savunun; kim olursa olsun ideolojik çizgiyi kaydırmasına izin vermeyin.
- Bunun için Atatürk’ün 1931’de CHP 3. Olağan Kurultayı’nda söylediği şu sözleri unutmayın: “Partide bir yanlışı, bir eksikliği gördüğünüz zaman kayıtsız şartsız eleştireceksiniz. Yapılan herhangi bir yanlışa müsamaha göstermek, son derece yanlıştır; mahsuru faydasından büyük olur.”